Hangi makamda hakiki marifet sahih olarak elde edilir? diye sorulursa, cevabı şudur: Kalbin sırrı ile ilâhî tecellileri görüp müşahede etme makamında gerçek marifet elde edilir. Kalp tanımak için görür. Gerçek marifet, kalbin içinde oluşan irade ile gerçekleşir. Allahu Teâlâ, kalpten bazı perdeleri kaldırır; perde arkasından dostlarına yüce zâtının ve sıfatlarının nurunu gösterir; bu şekilde yüce zâtını tanımalarını temin eder. Yüce Allah, tecellilerini gören kimsenin yanmaması için bütün perdeleri kaldırmaz. Bir âşık hal lisanı ile şöyle demiştir:
Eğer perdesiz zuhur etseydin; ölürdü bütün halk;
Lâkin arada ince perde var da, âşıkların kalbi onunla bulur hayat.
Küçük bir altın parçasının çöpe atılmasına kimse kayıtsız kalamazken -ne tuhaftır ki-, milyonlarca altın vererek satın alınamayacak zamanın boş işlerle heder olmasına ekseriyetle lakayd kalınmaktadır.
Feridüddin Attar -kuddise sirruh-, öğütlerinde şöyle buyurur: "Elden gittikten sonra dört şey geri döndürülemez:
Ansızın ağızdan çıkan bir söz, yaydan fırlayan bir ok, olmuş bir kaza ve boşuna harcanan bir ömür."
Bir Hak dostu, zamanın kıymetini iyi idrak ederek gaflete düşmememiz ve günlerimizi layıkıyla değerlendirebilmemiz hususunda şu tavsiyelerde bulunur:
"Zaman zaman hastahanelere giderek hastalan ziyaret
et! O muzdaripler gibi hastalıklara müptela olmadığını
ve üzerindeki sıhhat ntmetini düşünerek haline şükret!
Zaman zaman hapishanelere giderek oradaki mahkumların bin bir ıztırapla dolu zindan hayatlarını tefekkür et! Cinayetlerin bir anlık gaflet veya cinnet nettcesinde işlendiğini, diğer taraftan mazlum olarak hapse düşüp o cefaya katlananların da bulunduğunu, onların yerinde kendinin de olabileceğini düşün! Allah Teala seni bu hale düşmekten muhafaza ettiği için O'na şükret! Oradakilerin selameti için de dua et! Sonra kabristanlara git, oradaki mezar taşlarından hal lisanı ile yükselen sessiz feryatları, ah u figanları dinle, ömür ntmetini kaybettikten sonra pişman olmanın bir fayda vermeyeceğini düşünerek vakitlerinin kıymetini bil! Mezarda yatanlar için bir Fatiha oku ve bundan sonraki günlerini hamd, şükür ve zikir ile değerlendirmeye gayret et!"
Kimisinin sevgi dili paylaşımdır. Kimisinin sevgi dili dokunulmaktır. Kimisinin sevgi dili onaylanmaktır. Kimisinin sevgi dili hediye almaktır. Kimisinin sevgi dili hizmet edilmesidir. Sevdiklerinin sevgi dilini çözebilene aşk olsun. Sevdiğini sevdiğine söyleye bilene helal olsun. Sevdiğini sevdiğine lisanı hal ile anlatabilene selam olsun.
"Zaman zaman hastahanelere giderek hastaları ziyaret et! O muzdaripler gibi hastalıklara müptela olmadığını ve üzerindeki sıhhat nimetini düşünerek haline şükret!
Zaman zaman hapishanelere giderek oradaki mahkumların bin bir ıztırapla dolu zindan hayatlarını tefekkür et! Cinayetlerin bir anlık gaflet veya cinnet neticesinde işlendiğini, diğer taraftan mazlum olarak hapse düşüp o cefaya katlananların da bulunduğunu, onların yerinde kendinin de olabileceğini düşün! Allah Teala seni bu hale düşmekten muhafaza ettiği için O'na şükret! Oradakilerin selameti için de dua et! Sonra kabristanlara git, oradaki mezar taşlarından hal lisanı ile yükselen sessiz feryatları, ahu figanları dinle, ömür nimetini kaybettikten sonra pişman olmanın bir fayda vermeyeceğini düşünerek vakitlerinin kıymetini bil! Mezarda yatanlar için bir Fatiha oku ve bundan sonraki günlerini hamd, şükür ve zikir ile değerlendirmeye gayret et!"
Dost istersen yeter ALLAH
Onun dostlarına da dost isen eyvALLAH
Namazını kılabilenlere mâşALLAH
Namaz seni bırakmadan sen namazı bırakma
Biletini almadan önce abdestini al
Şöhret isteyenler olur halka mal
Ne diyor bir bak görebilirsen lisanı HÂL
Kalabalıkla beraber gafil akma
Riya fıtraten ise gelmiş hizmet etmeye
Kendini sevdirir sadece
Huşû: Kulun, her hâl ve hareketine Allâhü Teâlâ Hazretlerinin vâkıf ve muttali olduğunu bilmesi ve kendisini, Hazret-i Allâh’a karşı daima kusurlu görmesidir. Huşû, büyük bir nimet olup hakîkî imanın meyvesi ve neticesidir.
Huşûun fazileti, yalnız namaza mahsus değildir. Bu sebeple, huşû nimeti ile rızıklanmış olan büyük âlimler, her hâlükârda ve
Huşû: Kulun, her hâl ve hareketine Allâhü Teâlâ Hazretlerinin vâkıf ve muttali olduğunu bilmesi ve kendisini, Hazret-i Allâh’a karşı daima kusurlu görmesidir. Huşû, büyük bir nimet olup hakîkî imanın meyvesi ve neticesidir.
Huşûun fazileti, yalnız namaza mahsus değildir. Bu sebeple, huşû nimeti ile rızıklanmış olan büyük âlimler, her hâlükârda ve
“Şeriat tamam olmamıştır.Şeriatta telâfi edilmesi/düzeltilmesi gereken şeyler vardır veya bunlar düzeltilirse daha iyi olur."
Çünkü o Şeriatın hiçbir yönden eksiğinin olmadığına,tam ve mükemmel olduğuna inanmış olsaydı bid'at çıkarmaya ve onu düzeltmeye kalkışmazdı.
Böyle bir şey söyleyen kimse sirat-ı müstakimden sapmış olur.
ibn el-Mâcisûn der ki: Malik'ın şöyle dediğini duydum:
“Kim islâm'da bir bid'at çıkarır da onu güzel görürse Hz.Muhammed'in (s.a)risâlete ihanet ettiğini iddia etmiş olur.
Çünkü Allah Teâla: "Bugün size dininizi tamamladım." buyurmaktadır.
O halde o gün bir başka din olmamıştır.
Bu gün de başka bir din yoktur.”
Bid'atçi, şeriate karşı inatçıdır ve ona muhalefet eder.