"Muhterem efendiler, uzun ve ayrıntılı Nutuk'um, mazi olmuş bir devrin hikâyesidir. Burada, milletim ve gelecek evlatlarımız için dikkat ve uyanıklığı sağlayacak açıklamalarda bulunduysam kendimi mutlu sayacağım. Bu Nutuk'umda, milli varlığı sona ermiş varsayılan büyük bir milletin, bağımsızlığını nasıl kazandığını, ilim ve fennin en son esaslarına dayalı milli ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu ifade etmeye çalıştım. Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen milli sıkıntılardan doğan uyanışın ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum."
O eski ben değilim ve o eski ben olmayışım, dersimi layıkıyle almamın neticesi. Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmasın diye sırtımı döndüğüm şeydi mazi ve mazi yalnızca döküntü bir ev gibi üzerime yıkılmayı bekledi. İçinden çıkmayı göze alamadığım bir ev. Ama artık biliyorum ki orası yalnızca bir ev; yuva değil. Çünkü bazen geleceği bir yuva addedip kapı koluna inatla asılmak gerekir.
Arkamı dönüp baktığımda yaşadığım her şey için minnettarım. Tanrının ya da kaderin ya da hareketin adına ne derseniz bütün noktalamasına şükrediyorum tüm eğrilikler pürüzsüzleştiğinde, ağrılar dindiğinde, kırıklar onarıldığında... Genelde olanın tüm yazım yanlışlarını gidermeme olanak tanıyan yollar inşa ettiği için bana, zamanında isyan ettiren fakat zamanla olması gerekiyormuş dedirten virgüller, soru işaretleri, ünlemler ve en önemlisi noktalar koyduğu için ya da yoluma, şükrediyorum.
Yıllardır benimle görüşmeyen biri için karşımdakinin beni tanınmayacağı bir ruh dinginliğine büründüm. Belli bir çember alanı içinde tırnaklarımı derinlere kazımaktan vazgeçip görüş alanımı genişleterek küçük dokunuşlar bırakmayı seçtim hayata ve başka hayatlara. Geçmişe özlem duymaktansa, gelecek uğruna heyecanlanmayı diledim. Kendime hiç benzemiyorum, ya da kendim sandığım beni terk ederek özüme ulaşıyorum. Bilmiyorum. Yalnızca huzurluyum. Değişmek güzel şey.
Zaman bunca hızlı akarken ve olgular dahi durağan değilken insanın tekerrürde olması sanki biraz kabahat gibi düşündürüyor. Hiçbir şey eskisi gibi olmasın. Bunu dedirtebilen kudrete sonsuz minnetle...
Başlığa ek öyle bi içimden geldi 2 :)
Huzur kavramı bu coğrafyada adeta unutulmuştur. Bunun en büyük göstergesi, halk olarak hep geçmişe özlem duyuyor olmamızdır. Aslında biraz tarihi araştırmış bir insan çok iyi bilir ki geçmiş, bugünden daha huzurlu değildir. Hatta geçmiştekiler huzura daha çok hasrettirler. Buna rağmen geleceğe değil de geçmişe hasret duyulmasının nedeni, geleceğin
"Uzun müddet tam uçacakken bir anda taş kesilen bir kuş gibi olduğum yerde kaldım.Mazi ile gelecek, doĝu ile batı, ölüm ile kalım ve kalp ile akıl arasında..."
"Kimin aklına gelirdi ki, adına İstanbul dedikleri kadim şehirde bir sonbahar vakti bombalar patlayacak art arda, görmüş geçirmiş Boğaz bile şaşacak buna, alev alev olacak dört bir yan, Kara kara dumanlar yükselecek göğe, mavi siyaha kesecek. Kim inanırdı ki, o kara günden iki gün sonra 17 Kasım 2003'te; açılacak kapılar, her şey
İyi kişileri de kötü kişileri de çıkarmayın kafanızdan. Sizler için can vermiş kimselerle ilgili ne kadar bilgi varsa toplayın bir bir. Usanmayın. Zaman gelecek, bugünlere "mazi" denecek. Büyük bir dönemden, tarihi yaratan birtakım adsız kahramanlardan söz edilecek. Adsız kahraman diye bir şey olmadığını herkes bilse ne iyi olurdu. Bir zamanlar onlar da bizim gibi insandı. Adları sanları, kendilerine göre bir görünüşleri vardı. Umut içinde yaşıyorlardı. Gönülleri binbir istekle doluydu.