Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ekmeği koparmadan önce Mani hep şöyle dua ederdi: Tanrım, bu yemek hazırlanırken toprak, bitkiler ve daha başka yaratıklar mecburen incitildi. Ama bunu yapanların insandaki ışığı beslemekten, senin kelamını yaşatmaktan başka isteği yoktu.
Reklam
“Konfüçyüs, öğrencilerine ders veriyordu. Sınıfa elinde dar uzun bir vazo ile geldi. Tüm öğrencilerin görebileceği şekilde vazoyu havada tuttu. Diğer elinde de bir elma vardı. Elmayı vazonun içinde koyduktan sonra, vazoyu yere bıraktı ve şöyle dedi; Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci, elmayı alabilir. Öğrencilerden biri atıldı ve elini vazonun dar ağzından içeri soktu. Elmayı yakaladı, çıkarmaya çalıştıkça elma elinden kaydı. Bir de elini vazoya sıkıştırdı, bağırmaya başladı: Elimi çıkaramıyorum! Konfüçyüs; Elmayı sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmezsen, elini çıkaramazsın. Öğrenci biraz daha uğraştı, elmayı elinden bırakmak istemiyordu; ama sonunda mecburen bıraktı. Elini vazodan çıkardı. Konfiçyus’a sordu: Elmayı vazodan çıkarmanın bir yolu var mı? Konfüçyüs, nasıl olacağını göstereyim dedi ve vazoyu ters çevirdi. Elma kendiliğinden vazonun içinden yuvarlanıp çıktı. Öğrenciler çözümün bu kadar basit olması nedeniyle gülmeye başladı. Konfüçyüs, öğrencilerine elmayı göstererek dedi ki: Göründüğü gibi basit değil, bazen bırakabilmek daha zordur. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda, ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız. Hayatın akışında bazen ulaşmak istediklerinize onları yakalamaya çalışarak değil, onların size gelmelerine izin vererek ulaşabilirsiniz. Bazen en doğrusu olayları kendi akışına bırakıp müdahale etmemektir. Sorunlara bakış açınızı değiştirdiğinizde farklı çözümler bulabilirsiniz.”
"Diyorum ki; Kitap okumanın zararı da var elbette; kitap bittiği zaman hayata geri dönüyor ve mecburen yaşamaya devam ediyorsun."
Bir şeyi uzun süre bekledikten sonra umutsuzluğa kapılıp hiç içine sinmeyen başka bir şeye razı olduğun anda o beklediğin şey çıkageliyorsa ve onu mecburen hiç hak etmediği bir yere koymak zorunda kalıyorsan tetris oynuyorsun demektir.
Günlerden bir gün "Güzellik" ve "Çirkinlik" dalgaların kıyıya ulaştığı bir deniz kenarında karşılaştılar."Hadi denize girip yıkanalım" dediler birbirlerine. Elbisleerini çıkarıp denize girip yüzdüler. Sonra, "Çirkinlik" sudan çıkarak "Güzelliğin" elbiselerini giydi ve gitti. Daha sonra "Güzellik" çıktı sudan, fakat elbiselerini bulamadı. Kendini çıplak hissedip utandı ve mecburen "Çirkinliği" orada kalan elbiselerini giydi ve kendi yoluna gitti. Ve o gün bugündür insanlar "Güzellikle Çirkinliği" birbirine karıştırılar. Ama yine de "Güzelliğin" yüzünü önceden görmüş olanlar elbisesine rağmen onu hemen tanırlar. Ve yine "Çirkinliği" yüzünü önceden görenler elbisesi onu saklamaya çalışsa da onu tanırlar.
Reklam
Sakinleştirici etkilerinden dolayı zaman zaman eşeklerin kızgın atların yanında araziye çıkmalarına ya da eşeğe bir tasma takıp ucuna da bir buzağının ya da tayın yularını bağlayarak ehlileştirme işinde gözetmenlik yapmalarına hiç şaşmamalı. Mecburen eşeğin peşinden giden genç hayvan böylece bu netameli eğitimden geçmiş oluyor. Keza sütten kesilme döneminde bir kısrak ile yavrusunun yanına bir eşek konduğu zaman, yavru annesinin yanından ayrıldıktan sonra çoğu zaman eşeğe sığınacaktır. Eşeğin sakinliği yavruya geçer ve böylece annesinden ayrılmasının yarattığı travma azalır.
Hepsine inandılar ve mantıklı buldular da ne bir yunusun bir insanı koruyacağına, ne de bir insanın ölümden kurtulmak için yunusa dönüşebileceğine inandılar. Kendilerinden boşanmak isteyen karılarını günde beşer beşer bıçaklayıp doğrayan kocalarla, ölmemek için devlete yalvardığı halde korunmayan, göz göre göre ölen kadınların olabilirliğine inandılar. Erkeklere, kendilerini dünyanın hakimi zannetmelerine yol açan resmi eğitime ve kültüre, onların işsiz ve yoksul kalınca kendilerini iktidarsız hissederek, biraz da mecburen karı ve kızlarına işkence ettiklerine, daha ilginci, bunun tabiat kanunu olduğuna bile ikna oldular ama bir yunusun insana iyilik yapacağına hayatta inanmadılar.
Sayfa 307
Dışarısı ne kadar kalabalıksa insanlar o kadar yalnız. Çalışmayı, sırf yapayalnız olduğumuzu anlayıp kendimizi kesmeyelim diye icat etmişler. Mecburen işe gelip bir sürü insanla muhatap oluyorum. Sanki tek başına değilmişim gibi geçen saatler bunlar. Çalışmanın böyle bir etkisi olmasa çok fazla insan işsiz kalmak isterdi bence. Ben de öyle yapardım. Ergofobi en tatlı fobim olabilirdi.
Yasalar seni mecburen bir yere bağlıyor olabilir..ama gel gör ki duygularını bir yere bağlayamıyor.. Belediyenin sana attırdığı imza hayatına ve hatta gelirine bir kontrat koydurabilir..mahhalle baskısı ve ahlak değerleri sana roller biçebilir bunlar genel görünür biçimlerdir.. GERÇEK ŞU Kİ : bütün bunlar senin ruhuna bir değer biçmiyor.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.