"Yerinde ölmek için bu hayat lâzımdır."
fikrine karşı:
Âşinâyız, bize bîgânedir endişe-i mevt.
Adl ü Hak uğruna nezreylemişiz cânımızı.
Ol bize âb-ı hayat, ateş-i seyyâl-i memat.
Divan-ı Harb-i Örfî
"Mevt ehl-i dalâlet için idam-ı ebedîdir ve o dehşetli darağacından kurtaran ve mevti mübarek bir terhis tezkeresine çeviren yalnız Kur'ân ve imandır."
Şualar
Yâdında mı doğduğun zamanlar?
Sen ağlar idin, gülerdi âlem
Bir öyle ömür geçir ki, olsun
Mevtin sana hande, halka matem.
(mevt, ölüm; hande, gülüş)
#FreePalestine
Mevt ile dest-i kudret kâinatı çalkalar. Kâinat tasaffi ile ayrılmaya başlar. Cehennem, aşireti ve maddesiyle bir tarafa çekilir. Cennet, anâsırı ve letâifiyle başka yerde tecelli eder.
Birinci defa
يَا بَاقٖى اَنْتَ الْبَاقٖى
dedim, dünya ve dünyadaki Abdurrahman gibi hadsiz alâkadar olduğum ahbapların zevalinden ve rabıtalarım kopmasından neş'et eden hadsiz manevî yaralar içinde bir ameliyat-ı cerrahiye nevinde bir tedavi başladı.
İkinci defa
يَا بَاقٖى اَنْتَ الْبَاقٖى
cümlesi bütün o hadsiz, manevî yaralara hem merhem hem tiryak oldu. Yani sen bâkisin; giden gitsin, sen yetersin. Madem sen bâkisin, zeval bulan her şeye bedel bir cilve-i rahmetin kâfidir. Madem sen varsın, senin varlığına iman ile intisabını bilen ve sırr-ı İslâmiyet'le o intisaba göre hareket eden insana her şey var. Fena ve zeval, mevt ve adem bir perdedir, bir tazelenmektir; ayrı ayrı menzillerde gezmek hükmündedir diye düşünüp tamamıyla o hırkatli, firkatli, hazîn, elîm, karanlıklı, dehşetli halet-i ruhaniye; sürurlu, neşeli, lezzetli, nurlu, sevimli, ünsiyetli bir halete inkılab etti. Lisanım ve kalbim, belki lisan-ı hal ile bütün zerrat-ı vücudum "Elhamdülillah" dediler.
Bu yol, bu yol, bu derin yol ki dâimâ mümted
Bu yol uzun ve benim dizlerim eğildi; gözüm
Kapandı. Da'vet-i yeldâla titriyor rûhum;
Bırak ve git, beni mevt-i leyâle tevdî et..
...hayat-ı insaniyenin başına gelen mevt, elbette yer altına girmiş bir çekirdeğin hava âleminde bir ağaç olması gibi; yer altına giren bir insan da âlem-i berzahta elbette bir hayat-ı bâkiye sümbülü verecektir.
Tasavvufta ölümün sık sık hatırlanması nefsin ıslahı için gayet faydalı görülmüştür. Tasavvufta 'râbıta-i mevt' tabiri vardır: Ölümü hatırda tutma ameliyesi. Kişi bu ameliyeyi kendi kendine yeterince yapamasa da, hastalıklar, felaketler ve etrafındaki insanların musibetleri ve ölümleri vasıtasıyla doğal bir şekilde yapmak mecburiyetinde kalmaktadır.
İmam- Ahmed'in rivâyet ettiğine göre:
Ölüm meleği Hz. İbrahim (a.s.)'a ruhunu almak için gelmiş. Hz. İbrahim ona:
"Yâ melek'ül-mevt! Hiç bir dost, dostunun ruhunu alır mı?"
Bunun üzerine ölüm meleği Rabbine dönünce Allah ona şöyle demiş:
"İbrâhim'e söyle: Hiç bir dost, dostuna kavuşmaktan çekinir mi?"