“Yabancı uyruklu olduğu değerlendirilen kişilerce provakatif amaçlı muz yeme eylemi içerikli video ve paylaşımın dolaşıma sokulduğu görülmüştür.” Dedi açıklamasında Göç İdaresi Genel Müdürlüğü. Muz yeme videosu paylaşan Suriyelilerin sınırdışı edileceğini söyleyerek incinen, kalbi kırılan milli kimliğimizin gönlünü aldı. Muz yiyen bir Suriyeli
Ezidiler mi Yezidiler mi diye sorgulayıp durduğum, inanışlarını yaşam tarzlarını merak ettiğim bu halk hakkında ilk bilgiye Zülfü Livaneli'nin "Huzursuzluk" kitabında Müslüman bir adamla Yezidi diğer deyişle Ezidi kadının aşkın anlatan ve Mardin dolaylarında geçen bir hikayede tanık oluyorum ilk kez orada Ezidilerin mavi renge
aslında bugün kitap inceleme yerine kitap özeti çıkartmak istedim ama tabiki okuduğum hikayeyi değiştirerek
bu ihtiyar adam ile daha 15 yaşında olan sakalları yeni terleyen bir öğrencinin hikayesidir ihtiyar moruğun hikayesi almanyada başlar bunak austwitzde bir subaydır sene 1950 li yıllar saçları simsiyahtır 20 li yaşlardadır görevi yahudileri
Konya (Ilgın) Doğumlu Hemşehrim Zülfü Livaneli. Yazar, müzisyen, siyasetçi...
Aslında kitap kapağında veya belleklerde her ne kadar "Merhamet, Zulmün Merhemi Olamaz" yazsa da beni derinden etkileyen en güzel cümle '' Ben Bir İnsandım'' kelimeleriydi. Yaşamayı hak eden bir insan... Bu güzel insanın doğup büyüdüğü bir yer de güzel olurdu
Söylenmemesi Gerekenin Şiiri
Nurullah Genç
reddini doldurursa avucuma kan gibi
kırmızı bir çığlıkla yırtılır dudaklarım:
‘söylememeliydim biliyorum!..’
'...Sevinç çığlıkları değil bunlar,acı dolu haykırışlar. Biliyor musunuz kırlangıçlar göçmen kuşlardır. Çok hızlı uçarlar. İşte o göç sırasında yüzlerce kırlangıç fırtınaya yakalanıp ölürmüş. Göçü başarıyla tamamlayan kırlangıçlar geldikleri ülkenin sıcak gökyüzünde kaybettikleri arkadaşlarını anımsar acıyla, öfkeyle böyle çığlıklar
~Kitaplar nefesiniz olsun~
Ben köpekken sadık ve sevecen, "nefes almam gerek" diye düşünmesem nefes almayacak biriydim derken bir kediye dönüştüm diyor; kediyim ben: Uzak, denetimli, soğukkanlı ve güçlü bir kedi. Soruyorsun kendine ben köpekmiyim kedi mi? Diye.
Sami İsveç'i nasıl siyasi mülteci oluşunu anlatıyor daha doğrusu neden siyasi mülteci damgası yediğini anlatıyor, romanın kalbi zaten burası, üzülüyorsunuz. Damgası derken kendisi bundan rahatsız değil belirtmek isterim.
O dönemin politik mültecilerinin kısa hikayeleriyle karşılaşıyorsunuz. Japonu, İranlısı, İspanyol, Şili'lisi... Vb... Çekilen dertler çileler her millette aynı bunu görüyorsunuz.
Güzel bir yorum da Görüşler bölümünden :
... bütün dünya mültecilerinin paylaştığı, kökünden koparılıp yere serpilmiş çiçekler yazgısının ağıtı. Kronolojiyle ve okurla, kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor ve iki boyutlu bir gerçeği, büyük bir ustalıkla anlatıyor. Altan Gökalp (CNRS Paris)
Asıl karakter yaşlı adam; hiç bahsetmeyeceğim okuyun efem pişman olmazsınız.
Son olarak
Yaşar Kemal'in bu kitap için yorumu :
"Gerçek bir şaheser! Teknik ve psikolojik olarak mükemmel! Öldürmek mi bağışlamak mı ikilemini en iyi veren roman."
Bütün kitaplar güzeldir. "Bu bir tık daha güzel" İyi okumalar.
Seni görevden alıyorum. Bundan sonra operasyonu ben yöneteceğim. Çık, defol buradan.”
İnanmaz gözlerle bakan Mustafa Bey hiçbir şey demeden, diyemeden odayı terk etti. Ayaktaki adama bakar bakmaz onun kim olduğunu anlamıştım. Sizler de anlamışsınızdır. Demek bu yüzdendi. Kariyerinde çok hızlı ilerlediği, genç yaşında çok iyi yerlere geldiği için
Zamir, Arapçada vicdan ve gerçek niyet anlamlarına gelmektedir. Rus dilinde ise barış anlamına gelir.
Zamir'in annesi Zerre bir çocuk gelin ve evcilik oynaması gereken yaşlarda kendinden oldukça büyük biriyle kuma olarak zorla evlendiriliyor. Annesi 15 yaşında Türkiye'nin en yoksul sınır köyü olan Palaz'da Zamir'i dünyaya getiriyor. Doğumdan sonra da önce kocasını sonra imam ve muhtarı en son olarak da kendisini öldürüyor. Zamir' de şartları daha iyi olduğu bilinen sınırdaki mülteci kampına gizlice bırakılıyor ve hikayesi başlıyor.
Türkiye Suriye sınırında kurulu El-Aman mülteci kampında bir patlama olur ve o patlama da altı günlük bir bebek ağır yaralanır. Yüzü tamamen parçalanıp, kalbi üç kez durur; işte o hayata tutunan bebeğin hikayesini okuyorsunuz. Her ne kadar kurgu olsa da Zamir' in o kampa geliş hikayesi, ailesi ve
zaman ile bugüne kadar ki yaşayışı arasında hayata dair izler bulunması nedeniyle bazen acaba diyorsunuz....
Olayların akışı, kurgu, karakterler gerçekten çok güzeldi. Günümüz sorunları, ırkçılık, göçmenlik, gurbetçilik, vakıflar, politika, kadın ölümleri, yardım kuruluşları gibi bir sürü konuya da değiniliyor.Kurgusunu çok beğendim. Severek okuduğum bir eser oldu. Yazardan daha önce kitap okuyup sevdiyseniz bu eserini de okumanızı tavsiye ederim. Kitapla, sevgiyle kalın.
ZamirHakan Günday · Doğan Kitap · 20214,532 okunma
Bir psikolog olmayı isterdim. Ihtiyacı olan her ruha iyi gelmeyi ve iyi geldikçe içimdeki hiçbir şey yapamamış olmanın verdiği çaresizlik hissinden kurtulmayı. Kendi içinde derin uçurumlara atılmış bir kalbi olduğu yerden çıkartmayı belki...
Ama en çok üzüldüğüm çocuklardı, bir kötülüğün kelime anlamını bile bilmiyordu ki onlar. Kimileri şanslı,