Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Muallim Naci!!
Havâda yaprağa döndürdü rüzgâr Hazâna muntazırım (bekleyen) ömrümün bahârında..
"Ey gönlümün sultanı arzuhalimi al. Oku. Adalet isterim. Ya beni dilşad veya katlime ferman et... Senin emrinde ölmek bana yaşamaktan tatlı gelir. Azab-ı aşkına tahammülüm kalmadı. Şu şahitler huzurunda cevabına muntazırım..."
Sayfa 146Kitabı okudu
Reklam
Hasretlerimin hepsini avuttum. Teselline susadım. Yüzüne acıktım. Orucunu tuttum. İftarına muntazırım..
920'nin 16 Martı. Harbiye Nezareti telgrafhanesi buldu Ankara'yı : "Etrafta dolaşıyor İngiliz askerleri. Şimdi işte İngiliz askerleri giriyorlar nezarete. İşte giriyorlar içeri. Nizamiye kapısına. Teli kes. İngilizler burdadır." 920'nin 16 Martı. Manastırlı Hamdi Efendi buldu Ankara'dakini tekrar : "Paşa hazretleri, Harbiye telgrafhanesini de işgal etti İngiliz bahriye askeri Tophane'yi de işgal ediyorlar bir taraftan, bir taraftan da zırhlılardan asker ihraç olunuyor. Vaziyet vehamet kesbediyor efendim. Paşa hazretleri, Emri devletlerine muntazırım.
Sayfa 53
"... 920'nin 16 martı.. öğleden evvel saat onda makina başında şöyle bir telgraf aldı ankara'daki: «der-aliye 16/3/1920 ingilizler bastı bu sabah şehzadebaşı'ndaki muzika karakolunu.. müsademe edildi.. işgal altına alıyorlar istanbul'u şimdi.. berâyi malûmat arzolunur..
Amin...
Yarın Diye Bir Yer Yok!” Yarın gelecek mi bilmeyen ben, günün zevaliyle, her şeyin karanlığın koyu siyahını giyinmesiyle ürperiyorum. Biliyorum; bugünümü veren Rabbim, eğer nasibimde varsa, yarınımı da verecek. Yarınımı verdiği gibi öldükten sonraki hayatımı da bahşedecek. Beni ebediyyen ihya edecek. Lâkin dünyanın fenasına meftun olan nefsim beni dünyanın dert kuyularına atmakta. Güya keyf ettirmekte ama ketmekte bana gelecek rahmeti. Biliyorum ve şehadet ediyorum ki bütün varlığımla, her nefis ölümü tadacaktır. Dünya hayatı bir aldanma metası olmaktadır nefsime. Her şey helâk olup yıkılıp gitmektedir gün be gün. Yalnız, Rabbimize dönen yüzü, Allah’a teveccüh eden yüzümüz müstesnâ bu helâk oluştan, yıkılıştan. Zerrelerimle haykırıyorum: “Ya Bâkî, ente’l Bâkî. Yâ Bâkî, ente’l Bâkî. Ya Bâkî, ente’l Bâkî” Sensin Bâki, Senin Bâkî oluşunla, beka verişinle ben de ebedî hayata muhtacım, müştakım ve muntazırım. Sen bana ve benimle birlikte her muhtaca, ihtiyaçlarını görmeye muhtaç olduğum sevdiklerimin ihtiyaçlarına Kâfî’sin. Her şey arkasını dönüp giderken, veda bile etmezken, Sensin Vâfî; vefalısın bize, bizi hiç bırakmayansın, unutmayansın. Her şey bizi yaralarken, en çok da kendi hoyrat ellerimizle kalbimizi kanatırken, yaralarımıza Sensin Şâfî, ah’larımıza Sensin teselli. Bütün gidişler, yok oluşlar, eskiyişler, terk edişler, tükenişler ağzımızın tadını bozup keyfimizi kaçırırken, ancak Sensin Muafî; afiyet veren Sensin kalıbımıza da kalbimize de. Affet bizi, affet; kabul et. Sev bizi. Sevdir. Sevindir. Sevdiklerine sevdir. Sevdiklerini sevdir. Sevdiklerimizle sevindir. -Âmîn.
Dua Defterim
Dua Defterim
Reklam
BEŞİNCİ BAP 920'NİN 16 MARTI ve MANASTIRLI HAMDİ EFENDİ ve REŞADİYELİ VELİ O􀃶LU MEMET'İN HİKÂYESİ «Bu hamiyetli ve cesur, Manastırlı Hamdi Efendi olmasaydı, İstanbul felâketinden kim bilir haber almak için ne kadar intizarlar içinde kalacaktık. İstanbul'da bulunan nâzır, mebus, kumandan, teşkilâtımız mensupları içinden bir zat çıkıp
Tillo'da iken bir gece Şeyh Abdülkadir-i Geylanî (ks) Hazretlerini rüyasında görür. Geylanî Hazretleri (ks) kendisine hitaben: -Molla Said! Mîran aşireti reisi Mustafa Paşa'ya gidiniz ve kendisini tarîk-ı hidayete davet ediniz. Yaptığı zulümden vazgeçerek namaza ve emr-i marufa müdavim olmasını tavsiye ediniz. Aksi takdirde öldürünüz.
920'nin 16 Martı. Öğleden evvel saat onda makina başında şöyle bir telgraf aldı Ankara'daki:
ALLÂH'ım ; Sen bizden razı olana kadar senin affını muntazırım. Bizleri affından mahrum eyleme... Âmîn, Ecmâin. hayırlı Geceler inşaAllah Esselemün aleyküm....
Reklam
Havada yaprağa gönderdi rüzgâr beni Hazâna muntâzırım ömrümün bahârında
Sayfa 311Kitabı okudu
Muntazırım
Onu sabırsızlıkla bekliyordum
Sayfa 45 - Yapı Kredi Yayınları
Allahım, güçsüzlüğümü, zaafımı ve insanlar nazarında hakir görülmemi Sana şikayet ediyorum. Ya Erhamerrahimîn! Sen hor ve hakir görülen biçarelerin Rabbisin; benim de Rabbimsin. Beni kime bırakıyorsun? Kötü sözlü, kötü yüzlü, uzak kimselere mi; yoksa işime müdahil düşmana mı? Eğer bana karşı gazabın yoksa Sen benden razıysan, çektiğim belâ ve mihnetlere hiç aldırmam. Üzerime çöken bu musîbet ve eziyet, şayet Senin gazabından ileri gelmiyorsa, buna gönülden tahammül ederim. Ancak afiyetin arzu edilecek şekilde daha ferah-feza ve daha geniştir. İlâhî, gazabına giriftâr yahud hoşnutsuzluğuna düçâr olmaktan, Senin o zulmetleri parıl parıl parlatan dünya ve ahiret işlerinin medâr-ı salâhı Nûr-u Vechine sığınırım; Sen razı olasıya kadar affını muntazırım! İlâhî, bütün havl ve kuvvet sadece Sen’dedir.”
920'nin 16 Martı. Manastırlı Hamdi Efendi buldu Ankara'dakini tekrar : «Paşa hazretleri, Harbiye telgrafhanesini de işgal etti İngiliz bahriye askeri Tophane'yi de işgal ediyorlar bir taraftan, bir taraftan da zırhlılardan asker ihraç olunuyor. Vaziyet vehamet kesbediyor efendim. Paşa hazretleri, Emri devletlerine muntazırım. 16 Mart 1920 Hamdi»
«Paşa hazretleri, Harbiye telgrafhanesini de işgal etti İngiliz bahriye askeri Tophane'yi de işgal ediyorlar bir taraftan, bir taraftan da zırhlılardan asker ihraç olunuyor. Vaziyet vehamet kesbediyor efendim. Paşa hazretleri, Emri devletlerine muntazırım. 16 Mart 1920 Hamdi»
47 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.