Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Müslümanca düşünmeyi yeniden keşfetmek
1000kitap.com/yazar/celal-fed... Türkiye’de İslamcılar, Batılıların, Müslümanca düşünme ve yaşamayı siyasî bir proje olarak resmedip insanların ondan uzak durmalarına bir çözüm üretemediler. Bu nedenle de dünya üzerinde hakkını aramak için mücadele eden her Müslüman, ‘cihatçı’ olarak resmedilip yaftalandı. ‘Cihatçı’ dediklerini
"Şimdi bütün İslam alemine hakim olan tüketim temayülü, Batılıların öngördüğü standartlar içinde olup bitiyor. Buysa bir zihniyet meselesi: Batılı gibi harcama yapabilmek için onun zihniyetini, onun hayat tarzını benimsemiş olmak gerekiyor."
Reklam
İslam'ın bilimi reddetmediğini, bilakis teşvik ettiğini söylemek çoğumuzun hoşuna gidiyor. Oysa İslam'ın reddetmediği bilimin ne olduğu, mahiyeti hususunda sanırım az kimse kafa yormaktadır. İslam'ın reddetmediği bilim bugün Batı aleminde geliştirilmiş olan bilim ve bu bilime temel hazırlayan belli bir zihniyet midir, yoksa bundan tamamen farklı olan bir "bilim" ve telakki tarzı mıdır? Batı aleminde bugün bilim diye anılan hadisenin kökenindeki telakki tarzının dine muhalif bir zihniyeti yansıttığını, bugün çoğumuz hemen hemen unutmuş görüyoruz.
Sayfa 121 - İz YayıncılıkKitabı okudu
544 syf.
5/10 puan verdi
·
37 günde okudu
Kitap gerçekten günümüzde hırslarına ne kadar da açıklık getirmiş Özellikle günümüzde Yahudi-Filistin savaşı üzerine bu kitabı okumam ayrı bir tevafuk oldu. Aslında yok olmalarına herhangi bir engel olmayan bir ırk nasıl oluyor da yükselebiliyor sonra şu aklıma geldi onlar inançlarını millilestirip din kisvesi altında kendilerine bir yol buldular ve biz hala küçücük bir topluluğu müslümanca yikamiyoruz bu da bizim ne kadar niteliksiz inançlara sahip olduğumuzu gösteriyor. Onlar bir küçük topluluk biz çok büyük bir topluluk bizim inancimiz küçük topluluğumuz büyük onların ise toplulukları küçük inanclari büyük. İnandıkları yolda ilerlemeyi ne güzel de iyi huy edinmisler.Ben bir daha bir Adolf Hitler gibi bir adam yeryüzüne gelebilir mi diye düşünüyorum. Çünkü kimse baş edemiyor Yahudi zihniyetiyle Kitabı okurken evet hala öyle hiç değişmedi dediğim ne kadar çok şey oldu. Emeksiz sömürülenler emeğini halkın işçisinden alıyorlar.Enflasyonun kötü olduğu bu çağda hala uyanamayan bir sürü uykucu zihniyet var. Tek başına yol alınmaz birlik olunca güç doğar ama o gücümüz bile elimizden alınmış. Zihnimiz her şeyi yapabilir ama eylemlerimiz bizi hapise mahkum etmiş. Ben Yahudilerin bu kadar küçük olmalarina rağmen böyle büyük işler yapabilmelerine acayip şaşırıyorum. Kullanılmak demek bu herhalde çünkü kendi zihinleriyle düşünmüyorlar.Zavalli bir topluluk ama bütün Müslümanlığı da alt edecek kadar güçlüler. Bizim inancimiz gücümüz yokmuş Çünkü tarih tekerrür ediyor ama Adolf Hitler gibi biri gelir mi bilmiyorum. Kitap okunmaya değer harika bir eser.
Kavgam
KavgamAdolf Hitler · En Kitap · 201610,7bin okunma
Asr-ı Saadet'in Müslümanları, putperest düzene karşı fiilen savaş halindeydi. İçinde yaşadıkları düzeni İslâmi esaslar doğrultusunda değiştirmek istiyorlardı. İslâm, o toplum düzeni için tümüyle yeni bir hadise olduğundan, Müslümanların namazı bile tehlikeli görünüyordu. Çünkü her namaz, mevcut düzene bir meydan okuma, bir tebliğ niteliği taşıyordu. Oysa bugün Müslümanın namaz kılması tehlikeli sayılmıyor. Niye? Namazın hakkının verilip verilmediği gerçeğiyle ilgili hikmeti bir yana bıraksak bile; bir ibadet olarak namaz olsun, öteki ibadetler olsun, seküler zihniyetin telakkisi çerçevesinde değerlendirilmektedir. Namazı kılan da, kılınmasına müsaade eden de aynı zihniyet çerçevesinde düşünmeye şartlanmıştır. En katı olanlar bile, namaz kılma hadisesine son kertede zararsız bir itikat ve ibadet gözüyle bakmaktadır. Çünkü İslâm onların gözünde, artık varlığıyla yokluğu birbirine denk bir ölü kültür müessesesidir. Ancak seküler zihniyetin bugünkü durumuna ulaşmasının kolayca gerçekleşmediği, nice zorbalıklardan sonra bu noktaya ulaşıldığı belirtilmelidir.
"Bugün Müslümanlar, belki de dünyanın her yerinde, şu veya bu tonda, şu veya bu bağlamda şu soruyla karşılaşıyor: Siz ne istiyorsunuz? Basit, yalınkat bir cevapla: "Sadece Müslümanca yaşamak" denildiğinde şaşkınlık yaşanıyor. Peki, böylesi basit bir talep için bu hengâme niye? Bu vaveyla bu kadar basit bir talep için mi koparılıyor? Bu basit cevap karşısında şaşkınlık yaşanıyor, ama öte yandan bu kadar basit bir dilekte bulunan birinin dünyanın çoğu yerinde zindanlara atılması, işkenceye uğratılması umursanmıyor. Bunlar olağan görülebiliyor. Demek ki, bu durumun anlaşılmasına bir mânia bulunmaktadır. Bu mânia onun algılamadaki sıkıntısıyla ilgili değil... Bu, zihniyet farkıdır."
Sayfa 33 - İZKitabı okudu
Reklam
Batı'da Rönesans'in doğuşuna Müslüman bilginlerin ön ayak olduğu iddiası, Batı'nın geliştirdiği bilim karşısında aşağılık duygusuna kapılanların fikrine tercüman olmaktadır. Eğer Müslüman bilginlerin çalışmaları olmasa, Batı'da Rönesans doğmazdı, deniyor. Bu fikir aslında büsbütün yanlıştır demek istemiyoruz. Fakat burada önemli olan, gene, temel yaklaşımımızı doğru tespit edip etmememizle ilgilidir. Rönesans, aslında, Batıda, Hıristiyanlığa karşı bir dinsizlik gayretinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. O çağın Batılı bilim adamları veya sanatçıları, fikirlerini geliştirirlerken Müslüman bilginlerden de "yararlanmışlardır." Fakat bu demek değildir ki, Rönesans, "İslâm ruhunun" bir hasılası olarak meydana getirilmiştir. Ama "Rönesans" deyince hayranlıktan dillerini yutayazanlar, her halükarda, bu harekete İslâmın da adının karıştırılmasından hoşlanıyorlar. Nasr, Rönesans vâkıası hakkında şu çarpıcı gerçeği belirliyor: Rönesansa Müslüman bilginlerin katkısı olmuştur, fakat Batılı bilim ve sanat adamları, Müslümanların eserlerini İslâmi muhtevalarından ve İslâmi ruhtan tamamen boşandırarak bu işi yapmışlardır. Batı'nın bugün geliştirdiği bilim hadisesinde bütünüyle böyle bir zihniyet hâkimdir. Başka bir deyişle, Batının Rönesans'ına karşı Müslüman olarak bizim övünmemizi ya da yerinmemizi gerektiren, yani bize ilişkin bir husus yoktur.
Sayfa 67 - İz yayıncılıkKitabı okudu
Namazı kılan da, kılınmasına müsaade eden de aynı zihniyet çerçevesinde düşünmeye şartlanmıştır. En katı olanlar bile, namaz kılma hadisesine son kertede zararsız bir itikat ve ibadet gözüyle bakmakta- dır. Çünkü İslâm onların gözünde, artık varlığıyla yokluğu birbirine denk bir ölü kültür müessesesidir. Ancak seküler zihniyetin bugünkü durumuna ulaşmasının kolayca ger- çekleşmediği, nice zorbalıklardan sonra bu noktaya ulaşıl- dığı belirtilmelidir. Müslümanlar, süregelen gidişata müdahale etmedikçe, kendilerine en aykırı düzenler içinde bile Müslüman ola- rak yaşayabilirler; Marksist bir toplum düzeni içinde bile... Nitekim bu gerçeği kavramaya başlamış olan Marksistler, kendi düzenleri içinde birer yurttaş olarak yaşayan çeşitli din mensuplarına göz yumabilmektedirler. Fakat mesele bir "yaşama tarzı" biçiminde ele alınırsa, aynı ölçüde mü- samahakâr davranacaklarını farz etmek mümkün mü?
Oysa bugün Müslümanın namaz kılması tehlikeli sayılmıyor. Niye? Namazın hakkının verilip verilmediği gerçeğiyle ilgili hikmeti bir yana bıraksak bile; bir ibadet olarak namaz olsun, öteki ibadetler olsun, seküler zihniyetin telakkisi çerçevesinde değerlendirilmektedir. Namazı kılan da, kılınmasına müsaade eden de aynı zihniyet çerçevesinde düşünmeye şartlanmıştır. En katı olanlar bile, namaz kılma hadisesine son kertede zararsız bir itikat ve ibadet gözüyle bakmaktdır. Çünkü İslâm onların gözünde, artık varlığıyla yokluğu birbirine denk bir ölü kültür müessesesidir. Ancak seküler zihniyetin bugünkü durumuna ulaşmasının kolayca gerçekleşmediği, nice zorbalıklardan sonra bu noktaya ulaşıl- dığı belirtilmelidir.
Nisa 34
"Erkekler kadınlar üzerine kavvamdırlar. Kendi mallarından infak etmelerinden dolayı Allah bazısını bazısın göre tercih etmiştir. İyi ahlaklı kadınlar, bağlılık gösteren ve Allah'ın korumasını istediğini kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Sadakatsizliğinden süphe ettiğiniz kadınlara önce öğüt verin, sonra yalnız bırakın ve daha sonra bir süreliğine ayrılın. Eğer size uyarlarsa onların aleyhine bir yol aramayın. Kuşkusuz Allah çok Yüce'dir ve Çok Büyüktür." (Niså 4/34) Mevcut mealler arasında kadınları dövün" diye çevirmeyen Erhan Aktaş üstadın mealini aldım (Sizlere de tavsiye ederim). Âyetin içinde bağlamından koparılmış sayısız yer var. Kadınları köle ve mal gibi gören zihniyet âyeti saklamak için kelimenin manasını değiştiriyor. Darabe kelimesini ele alalım, darp raporu olarak halen günümüzde kullanılan kelime dövün manasına geliyor fakat aynı kelime DARPhane olunca paranın dövüldüğü yer değil baskı yapılan yer oluyor. Öğüt, nasihat yerine dövmek daha mı Müslümanca. Bir de olmayan dayağa ölçü de veriyorlar; hadis desteği ile Yüze vurma, kaba etine vur!" gibi. Kadınları dövmek için kelimenin manasıni saklıyorlar.
Reklam
Türkiye'de Müslümanlar bir ibadet serbestisine sahip iseler, bu durum olağan sosyal şartların bir gereği ve ürünü müdür; yoksa ülkemizde insanları namaz kılıp oruç tutmalarına karışılmayışı bir siyasî mücadelenin sonucu elde edilmiş bazı haklar olarak mı anlaşılmalıdır? Sorunun cevabını "olağan sosyal şartların bir gereği" şeklinde verenler ister sağda, ister solda yer alsınlar din konusunda daha yapılacak bir şeyler olduğunu düşünmeyen ve dolayısıyla kendi omuzlarına belli görevlerin yüklendiğine inanmayanlardır. Eğer bazıları hal-i hazırda Müslümanların en dar çerçevede bile ibadet özgürlüklerinden yararlanıyor olmalarının yürütülen bir siyasî mücadelenin sonucunda elde edilmiş bazı haklar olduğunu anlamışlarsa, bundan böyle de Müslümanca tutumları korumanın bir siyasî veçhesi bulunduğunu ve kendilerine belli siyasî sorumluluklar düştüğünü de anlamış sayılırlar. Diyebiliriz ki Türkiye'de gerek teşekkül etmiş zihniyet ve gerekse bilinç düzeyi bakımından insanların tâbi tutulabileceği ayrım dinin siyasetle ilgisini kavrayış çizgisiyle yapılabilir. Türkiye'de Müslümanların şimdiki konumu onların verdiği bir siyasî mücadelenin ürünüdür diyenler bir yanda, dinin siyasetle ilgisi yoktur (veya olmamalıdır) diyenler öte yanda yer alacaklardır.
İyiliğin tarafında olmaktansa tüm iyiliği kendi tarafında tutup kendini temize (iyiye) çıkarma çabası Müslümanca ve ahlaki bir tutum değil. Çünkü "zihniyet-i inhisar hubb-u nefisten gelir." Yani tekelci yaklaşım, hakikati tekeline alan elin hakikate olan aşkından ziyade o elin kendisine, kendi egosuna olan aşkından kaynaklanır.
Sayfa 32 - Avesta YayınlarıKitabı okudu
Asr-ı Saadet'in Müslümanları, putperest düzene karşı fiilen savaş halindeydi. İçinde yaşadıkları düzeni, İslamı esaslar doğrultusunda değiştirmek istiyorlardı. İslam, o toplum düzeni için tümüyle yeni bir hadise olduğundan, Müslümanların namazı bile tehlikeli görünüyordu. Çünkü her namaz, mevcut düzene bir meydan okuma, bir tebliğ niteliği taşıyordu. Oysa bugün Müslümanın namaz kılması tehlikeli sayılmıyor. Niye? Namazın hakkının verilip verilmediği gerçeğiyle ilgili hikmeti bir yana bıraksak bile; bir ibadet olarak namaz olsun, öteki ibadetler olsun, seküler zihniyetin telakkisi çerçevesinde değerlendirilmektedir. Namazı kılan da, kılınmasına müsaade eden de aynı zihniyet çerçevesinde düşünmeye şartlanmiştır. En katı olanlar bile, namaz kılma hadisesine son kertede zararsız bir itikad ve ibadet gözüyle bakmaktadır. Çünkü İslam onlarin gözünde, artık varlığıyla yokluğu birbirine denk bir ölü kültür müessesesidir. Ancak seküler zihniyetin bugünkü durumuna ulaşmasinin kolayca gercekleşmediği, nice zorbaliklardan sonra bu noktaya ulaşıldığı belirtilmelidir.
73 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.