Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
245 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
"İnsan" Olmak
* evet tabii ki spoiler içerir _Okurken bazen kendimden geçtiğim hayretler içerisinde gülümsediğim... Maslow'un tabiriyle doruk deneyimler yaşadığım bir kitaptı Neden mi? Hemen izah etmeye başlıyorum... Diyor ya hani Bahtiyar Vahapzade: "Kalbin gözü yanmazsa, görünmez göze Allah" youtu.be/hWEM9KHWlkA?si=... Bir
İnsan Olmanın Psikolojisi
İnsan Olmanın PsikolojisiAbraham Maslow · Kuraldışı Yayıncılık · 2020783 okunma
Ebrar 2126
Ebruar kavramını veya Ebruarı bunların nasıl kimseler olduklarını el alacağız, konuşmaya çalışacağız Ebruar her ne kadar Türkçe'ye bir isim olarak geçmişse de aslında Arapça eril bir çoğul yani Ebruar iyiler demek Bu kekili bunun Ber veya Ber ayette geçtiği üzere Cenab-ı Hak Hz. Yahya için o Ber ile bir valideyhi Olem yakın Cebber'in
Reklam
Öte yandan bütün imkânsızlıkları, bütün taş duvarları görüp anlayabilseniz, yetersizliklerin ve taş duvarların biriyle olsun uzlaşamamaktan iğrenseniz, hatta hiç suçunuz olmadığını bile bile mantığın mutlak, kaçınılmaz kurallarına uyarak, o ölümsüz taş duvar konusunda kendinizi suçlayacak kadar çirkin sonuçlara varıp, aczinizden sessizce diş gıcırdatarak kendinizi adeta bir şehvet duygusuyla atalete teslim etseniz, sonra da ortada hırsınızı alacak tek bir varlık bulunmadığını, çevrenizde dönenlerin el çabukluğu, hileler ve düzenbazlıktan meydana gelmiş bulanık bir karışım olduğunu fark etseniz bile, bütün bilinmeyenlere, hilelere rağmen içiniz sızlar, bilmedikleriniz arttıkça sızılarınız o ölçüde çoğalır!
Doğal insan kendisi için her şeydir; sayısal birliktir, mutlak bütündür, ancak kendisiyle ya da benzeriyle ilişkisi vardır. Uygar insan ise paydaya bağlı ve değeri bütünle, yani toplumla ilişkisi içinde olan yalnızca kesirli bir birliktir. İyi toplumsal kurumlar, insanın doğasını değiştirmesini, ona görece bir varlık vermek için mutlak varlığını ortadan kaldırmasını ve ben’i ortak birliğin içine taşımasını en iyi bilen kurumlardır; öyle ki her kişi kendisinin artık tek değil, birliğin bir parçası ve ancak bütünün içinde algılanabilir olduğuna inanır.
Sayfa 12 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Yaratan kötülüğü neden yarattı?
Âlem yaratılışı itibariyle nakıs bir şeydir. Nakıs olduğu için de eksikliğin olduğu âlem düzeni ontolojik bir zorunluluktur. Çünkü mutlak iyilik sadece Allah'a aittir. Içinde hiçbir kötülüğün ve eksikliğin olmadığı tek varlık Cenab-ı Hak'tır.
Sayfa 106Kitabı okudu
BİR ŞEYLER EKSİK Ya sevgiye, ya da arzuya ,nesne olmak istiyoruz. ...arzuladığımıza ulaşmak, arzulandığımızda da ulaşılmak istemiyoruz. ''Sevmeyi becerecek kadar kendi benliğimizden feragat etmeyi bilmiyor, arzulamayı becerecek kadar da bilinmeyene ve tehlikeli olana yelken açmaya cesaret edemiyoruz.''
Reklam
BİR ŞEYLER EKSİK ," Lacan aşk hakkında konuşurken "Aşk sahip olmadığınız (sizde olmayan) bir şeyi, onu sizden istemeyen birine vermektir/vermeye çalışmaktır, Acınası bir durum gibi görünüyor, değil mi? Ortada verilecek bir şey yok, ama zaten onu isteyen de yok. Ancak "aşk" gene de var. Çünkü o öteki her kimse, onun
Tanrı..
Keyfim yerinde: Tanrı iyi. Ağlamaklıyım: Tanrı kötü. İlgisizim: Tanrı tarafsız. İçine girdiğim haller O’na mütekabil sıfatları verir; bilgiyi sevdiğimde O her şeyi bilir, kuvvete taptığımda da O her şeye kadirdir. Şeyler bana var gibi mi görünmektedir? Var olurlar. Bana yanılsama gibi mi görünmektedirler? Buharlaşırlar. Bin gerekçe O’nu destekler, bin gerekçe de yok eder; coşkularımla canlanıyorsa da hırçınlıklarımla soluksuz kalır. Bundan daha değişken bir suret yaratamazdık: O’ndan bir canavarmış gibi çekiniriz ve O’nu bir haşere gibi ezeriz; ilâhlaştırırız O’nu: varlık O olur. O’nu reddederiz: hiçlik O olur. Dua, Yerçekimi’nin yerini bile alsa O’na evrensel bir süre temin edemezdi: Daima anlarımızın keyfine kalırdı. O’nun alınyazısı, ancak safların ya da geri zekâlıların gözünde değişmez olmaktır. Tek bir kez incelendiğinde ne olduğu açığa çıkmaktadır: yararsız dava, anlamsız mutlak, dangalakların patronu, yalnızların eğlencesi, ruhumuzu eğlendirip eğlendirmemesine ya da coşkularımıza musallat olup olmamasına göre saman çöpü ya da hayalet.
Duygular insanın içinde kendiliğinden varolmaz. Onları Yaratıcı yaratır.
"Kedi aç galiba, miyavlıyor, dedim ve besledim." "Hayır Kırmızı. "Kedi aç demek bir düşüncedir. Benim sor- duğum senin içinde oluşan şey..." "Hımm, kedinin acıklı sesini duyunca içim buruldu. Evet, acıma diyebilirim. Evet, evet acıma hissi ona karşı hissettiğim buydu. "Hadi şimdi bunu da käğıda
Sayfa 298Kitabı okudu
Ben neysem, Tanrı o'dur.
Keyfim yerinde: Tanrı iyi. Ağlamaklıyım: Tanrı kötü. İlgisizim: Tanrı tarafsız. İçine girdiğim haller O’na mütekabil sıfatları verir; bilgiyi sevdiğimde O her şeyi bilir, kuvvete taptığımda da O her şeye kadirdir. Şeyler bana var gibi mi görünmektedir? Var olurlar. Bana yanılsama gibi mi görünmektedirler? Buharlaşırlar. Bin gerekçe O’nu destekler, bin gerekçe de yok eder; coşkularımla canlanıyorsa da hırçınlıklarımla soluksuz kalır. Bundan daha değişken bir suret yaratamazdık: O’ndan bir canavarmış gibi çekiniriz ve O’nu bir haşere gibi ezeriz; ilâhlaştırırız O’nu: varlık O olur. O’nu reddederiz: hiçlik O olur. Dua, Yerçekimi’nin yerini bile alsa O’na evrensel bir süre temin edemezdi: Daima anlarımızın keyfine kalırdı. O’nun alınyazısı, ancak safların ya da geri zekâlıların gözünde değişmez olmaktır. Tek bir kez incelendiğinde ne olduğu açığa çıkmaktadır: yararsız dava, anlamsız mutlak, dangalakların patronu, yalnızların eğlencesi, ruhumuzu eğlendirip eğlendirmemesine ya da coşkularımıza musallat olup olmamasına göre saman çöpü ya da hayalet.
Reklam
VAR MI SİZİN DE BÖYLE CİNNETLERİNİZ? “Deliler ile benim aramdaki tek fark, onların bunu kabullenmemesidir. Oysa ben biliyorum deli olduğumu.” diyor, sürrealist ressam Salvador Dali. Dünyanın büyük çoğunluğu onun deli olduğuna, geri kalanıysa dahi olduğuna inanıyor. Hem deli olmak, dahi olmaya engel mi? Ya da tam tersi; dehalar da bir gün
Laiklik, 'Aydınlanma'nın en büyük ve en şerefli kazanımı: Tanrı'nın gerçekten var olup olmamasından bağımsız olarak, insanın 'insan-üstü/insan karşısında aşkın olana karşı rüşt ispatı. Aydınlanma, Tanrı'nın var olup olmadığıyla uğraşmaz; var olsa bile ona tabiî, bu arada başka hiç bir şey/kimse karşısında da- kulluğu kabul etmediğini haykırır. Aydınlanma bağlamında Tanrı'nın varlığı/yokluğu artık ontolojik değil, etik bir meseledir; hatta 'iş' şuraya kadar götürülür. "Ey Tanrı, eğer varsan -ki, kainattaki nizama bakılırsa bana varsın gibi geliyor-, tanımın gereği kadir-i mutlak da olduğuna göre, bir tek insanı bile kör veya sağır/dilsiz olarak yaratmışsan, yanına geldiğimde mutlaka bu konuyu açacağım, yani hesap soracağım". Gerçekten de Aydınlanma 'filozoflarının çoğu, kesinlikle tanrı-tanımaz değil, deisttirler; yani, dedikleri "Tanrı muhtemelen var; ama, kesinlikle bizim kilisenin papazının anlattığı gibi bir şey değil". Buradaki etik atılımın siyasal karşılığı ise, kendileri de aynen bizler gibi insan olup da, biz insanlar üzerinde insan-üstü/aşkın bir varlık adına tahakküm kuran/kurmaya yeltenenleri her türlü meşrûluk temelinden yoksun bırakan 'devletin laikliği' ilkesidir.
Sayfa 161Kitabı okudu
Eğer düşüncede öldürdüklerimiz hakikaten yok olsalardı yeryüzünde kimse kalmazdı mutlak bir mahkeme önünde bir tek melekler ve rahat ederdi zira başka bir varlığın ölümünü en azından bilinçsizce dilememiş bir varlık hiç olmamıştır.
Sayfa 63 - MetisKitabı okudu
1.430 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.