Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Büyük şehirlerden uzaklaşmak için daha hangi nedeni sayalım? Bazı yazarlar küçük şehirleri manastıra benzetir­ ler. Doğrusu sükunet, sakinlik açısından benzerdir. Sürekli çevreden etkilenmeden düşüncelerimizi olgunlaştırabiliriz. Kafanız rahat olur, iç dünyanızda yaşarsınız. Düşünmek­ ten mutlu olursunuz. Sükunet içindeyken en derinlerdeki düşüncelere ulaşmak mümkün olur. Fikirlerimiz git gide gelişir, olgunlaşır ve amaçlarına göre netleşir. Hatıralarımız yeniden canlanır. Şehirde yavaşlayan, ket vurulan beyin bu­ rada kendine gelir, hızına kavuşur. Geceleyin günün yor­ gunluğunu atar, ertesi güne zinde başlarız. Ormanda temiz havayı teneffüs etmek bu mutlu anların sonsuza dek hafıza­ da kalmasını sağlar. Stres ve telaş yokken en derin fikirleri yüzeye çıkarmak kolaylaşır. Yürümeden kaynaklanan kalp hızının beyne sağladığı oksijen dolu kanla masada pinek­ lemeden ormanda, arazide hafıza çalışmaları yapılabilir. Bu huzurlu anlarda beyne kazınan bilgi kalıcı olur
_Psişe, insan zihninin, bilincinin ve bilinç dışının tamamıdır. Galaksilerin ardında tanrıyı aramayı hayal edemeyiz. Her şey psişenin ürünüdür. Eski yunanca'daki psyche sözcüğü, "kelebek" anlamına gelir." Latince'deki animus ruh ve anima can, eski yunanca anemos rüzgar sözcüğüyle aynı köktendir. _Vücudun merkezi de başta
Reklam
Çocuklara yapılan psikolojik şiddete dayanamıyorum...
" Yatılı okuldan gelince karşımda hep hüzünlü yüzler buluyordum; annem sessizce ağlıyor, babam öfkeleniyordu. Azarlar, sitemler başlıyordu. Babam onu hiç mutlu etmediğimi, hiç teselli etmediğimi söylemeye başlıyordu; benim yüzümden her şeylerini kaybettiklerini, ama benim hâlâ Fransızca konuşmaya başlamamış olduğumu söylüyordu; kısacası, bütün başarısızlıklar, bütün mutsuzluklar, hepsi, hepsi benim ve annemin üzerine yıkılıyordu. "
Bir şeyler öğrenmeye ve babacığımı memnun etmeye var gücümle çalışırdım. Kendini sonuna kadar bana adadığını görür, kendim de Tanrı bilir nasıl çabalardım. Her gün gitgide daha karamsar, hoşnutsuz, öfkeli oluyordu; karakteri iyice bozulmuştu; işler yürümüyor, borçlar ödenmiyordu. Anneciğim de babamı öfkelendirmemek için ağlamaya, bir şey söylemeye
Kitabı mukeddeste sümerden izler
Bununla birlikte Kitabı Mukaddes üzerindeki Sümer etkisinin az önce betimlenenlerden daha dolaysız ve aracısız olan başka bir olası kaynağı daha vardır. Aslında bu kaynağın kökeni bizzat Hz. İbrahim'e kadar dayanıyor olabilir. Kitabi Mukaddes'te anlatılan Hz. İbrahim destanının, efsaneye ve düşürününe dayalı pek çok şey içermekle
Sayfa 368 - ALFAKitabı okudu
"Büyük şehirlerden uzaklaşmak için daha hangi nedeni sayalım? Bazı yazarlar küçük şehirleri manastıra benzetirler. Doğrusu sükunet, sakinlik açısından benzerdir. Sürekli çevreden etkilenmeden düşüncelerimizi olgunlaştırabiliriz. Kafanız rahat olur, iç dünyanızda yaşarsınız. Düşünmekten mutlu olursunuz. Sükunet içindeyken en derinlerdeki düşüncelere ulaşmak mümkün olur. Fikirlerimiz git gide gelişir, olgunlaşır ve amaçlarına göre netleşir. Hatıralarımız yeniden canlanır. Şehirde yavaşlayan, ket vurulan beyin burada kendine gelir, hızına kavuşur. Geceleyin günün yorgunluğunu atar, ertesi güne zinde başlarız. Ormanda temiz havayı teneffüs etmek bu mutlu anların sonsuza dek hafızada kalmasını sağlar. Stres ve telaş yokken en derin fikirleri yüzeye çıkarmak kolaylaşır. Yürümeden kaynaklanan kalp hızının beyne sağladığı oksijen dolu kanla masada pineklemeden ormanda, arazide hafıza çalışmaları yapılabilir. Bu huzurlu anlarda beyne kazınan bilgi kalıcı olur mu? Hem de nasıl! Düşünmek daha kolay gelir. Fikirler adeta beyne koşar ve keyifle zihinde yer eder. Çalışma masasına aklımızda net bir planla, bol fikirlerle oturur ve de en önemlisi sağlıklı bir ortamda temiz havada kalmış oluruz."
Reklam
Gelin şimdi şöyle yapalım.Mutlu bir evlilikten konuşalım. Farkında mısınız, okuduğumuz hikâyelerde, izlediğimiz filmlerde, aşk, kavuşma noktasına kadar anlatılıyor genelde. Nasıldır; önce kızla oğlan birbirini görür, beğenir, âşık olurlar; sonra zalim baba ya da muhteris anne bu aşka engel olmaya kalkar, ya kız zengindir oğlan fakir, ya kız bir
Sayfa 327 - İz YayınlarıKitabı okudu
Eğer herkes sana bakıyorsa önemli olursun. Eğer hiç kimse sana bakmıyorsa adeta orada değilmiş gibi hissedersin, sanki yoksun, hiç varolmadın. İnsanların sana bakması, seninle ilgilenmesi sana enerji verir. Ego ilişkilerde varolur. İnsanların sana olan ilgisi arttıkça daha fazla ego elde edersin. Sana kimseler bakmazsa ego erir gider. Eğer herkes
Ta en başından bir çocuk politikayı öğrenir. Politika şudur: mutsuz görün, sonra sempati kazan, sonra herkes sana ilgi göstersin. Hasta görün – önemli olursun. Hasta bir çocuk diktatörleşir; tüm aile onu izlemek zorundadır – o ne derse kanun sayılır. Mutluyken kimse onu dinlemez. Sağlıklı iken kimse ona aldırmaz. Mükemmel iken kimse ilgi göstermez. Ta en başından yaşamın mutsuz, hüzünlü, karamsar, karanlık yönünü seçeriz. İlk gerçek budur. Buna bağlı diğer olay ise şudur: mutlu olduğunda, neşeli olduğunda, coşkulu olduğunda herkes seni kıskanır. Kıskançlık herkesin düşmanca tavır takınması, kimsenin dostça davranmaması anlamına gelir; o anda herkes birer düşmandır. Böylece herkesin sana muhalif olmasına engel olmak adına o kadar neşeli olmamayı öğrenmiş oldun – sevincini saklamayı, gülmemeyi. Gülerken insanlara bak. Çok hesaplı gülerler. İçten kahkaha atmazlar, gülüşleri varlıklarının derinlerinden kopup gelmez. Önce sana bakarlar, sonra yargılarlar...ve ondan sonra gülerler. Ve belli bir oranda gülerler, senin tolerans göstereceğin kadar, tuhaf kaçmayacak kadar, kimsenin kıskanmayacağı kadar.
Guy de Maupassant Roman Üzerine
Burada, asla ilişikteki romancığı savunma niyetinde değilim. Tam tersine, anlaşılmasını sağlamaya çalışacağım düşünceler daha ziyade Pierre ve Jean'da teşebbüs ettiğim psikolojik inceleme türünün eleştirisini gerektirecektir. Genel olarak Roman'ı ele almak istiyorum. Yeni bir kitabın çıktığı her sefer, aynı eleştirmenlerin aynı
Reklam
Okuduğumuz hikâyelerde, izlediğimiz filmlerde, aşk, kavuşma noktasına kadar anlatılıyor genelde. Na­sıldır; önce kızla oğlan birbirini görür, beğenir, âşık olurlar; sonra zalim babaya da muhteris anne bu aşka engel olmaya kalkar, ya kız zengindir oğlan fakir, ya kız bir işçi parçasıdır oğlan fabrikatör çocuğudur falan fişman, büyük zorluklara katlanılır, büyük acılar çekilir, bü­yük hasretlerden, kederlerden sonra, nihayet âşıklar kavuşur, evlenirler ve hikâye biter. Eee? Sonra ne olur? Ulan işin acı ve keder kısmını anlatmakta ne var; her nor­mal insan o acıyı bir şekilde yaşıyor zaten. Bilmediğimiz kısmı anlatsana sen bize. Evlendikten sonra napıyor bun­lar. Yazarlar kitaplarında, yönetmenler filmlerinde işin o kısmına değinmezler. Neden? Çünkü belki de, gerçek bir aşkla evlendikten sonra ne olduğuna dair bir fikirle­ri yoktur. Çünkü belki de, mutlu bir evliliğin ne olduğunu bilmezler. Çünkü belki de, aşk dolu bir evliliğin, huzurlu bir evliliğin ne olduğunu bilmezler.
26 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.