Es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtuhû
Kitabın adından da anlaşıldığı üzere "24 saat müslümanca bir hayat"...yani sabah uyandın dua ile güzel bir şeye şahit oldun şükür ile bir musibet ile karşı karşıya geldin hemen istiğfara sarıl, yolda yürürken bir Müslüman kardeşini gördün selam ver, musafalaş, hâlini hatırını sor. Sözün
Kelime-i Tevhîdi, İyice Anlamadan, Kalbinde Özümlemeden
Söylüyorsan Hakikatte Onu Söylemiş Olmazsın. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de: “Vay o Namaz Kılanların Haline Ki Onlar Kıldıkları Namazdan Gafildirler” Buyrulmuştur. {Mâ’ûn Sûresi, âyet: 4-5}
Öyleyse, ALLAH’ı Zikrettiğinde Heryerin Kalb Kesilmeli; O’nun
İçin Konuştuğun Vakit Her Yanın Dil Olmalı, O’nu Her Tarafın Kulak
Kesilmiş Bir Vaziyette Dinlemelisin Ki Soğuk Demire Çekiç Vurmuş Olmayasın.....
Bir Şair Demiş Ki ;
Ölürüm Aşkınla Seni Her Zikredişimde
Gafletinle Düşerim Mahrumiyet Ve Hüzne
Kalb Kesilirim Gönlümün Her Titreyişinde
Ne Acı Kalır, Ne Elem, Yanar Âteşinde... Syf 29-30
Nitekim bir hadîs-i şerifte: “Nice oruç tutan kimse vardır ki, onun orucu ona açlık ve susuzluktan başka bir şey sağlamaz. Ve nice namaz kılanlar vardır ki onların namazı onlara sadece ayakta durmak ve yorgunluk kazandırmıştır” buyrulmuştur.
Hem yirmi dört saatte bir tek saati, hoş ve ulvî, nuranî ve faideli bir nevi talimat-ı Rabbaniyeyi bizden istedi.
Biz tembellik edip, o namazı ve niyazı yerine getirmedik.
O tek saati diğer saatlere katarak zayi' ettik.
Cenab-ı Hak onun keffareti olarak, beş sene talim ve talimat ve koşturmakla bize bir nevi namaz kıldırdı.
“Müminler, Allah anıldığı zaman kalbleri titreyen, O’nun âyetleri okunduğunda imanları artan, rablerine güvenen, namaz kılan, kendilerine verdiğimiz rızıktan yerli yerince sarfedenlerdir.”
(Enfal / 2-3)
"Onlar hayvanlar gibidir, hatta onlardan da aşağıdırlar." (A'raf,179)
Öyle ki bu cahillerden kendisini ilme ve fıkha nisbet eden
bazıları "Kiblemize yönelen hiç kimse kafir olmaz" diyecek duruma gelmişlerdir.
Hâlbuki Ehl-i Sünnetin "Kıble ehlinden hiç kimseyi günahlarından ötürü tekfir etmeyiz." sözünden kastı küfür ve şirk haricindeki günahlardan ötürü kıble ehlinden kimseyi tekfir etmeyiz anlamındadır. Gerek șeyhin zamanındaki gerekse günümüzdeki batıl ehli ise bu sözü kıbleye dönerek namaz kılan birisi küfür ve şirk ișlese de tekfir edilmez ma'nasında kullanmaktadırlar. Halbuki böyle bir ma'na, imamların ittifakıyla batıldır. Ebu Ubeyd Kasım bin Sellam'ın senediyle naklettiğine göre ibn Mesud Radyallahu
anh șöyle demiștir: <Bir kul Allah'tan başkasına kurban kesmedikce veya_Allah'tan baskasına namaz klmadıkça şirke ve küfre girmez> (Kitab'ul Iman, 95 no: 29,Mektebet'ul Mearif 1421) Bundan dolayı, kendi döneminde Hanbelilerin ve Ehl-i Sünnet'in imamlarından birisi olan İmam el-Berbehari Rahimehullah "Şerh'us Sunne" adlı eserinde șöyle demektedir: <Allah'ın Kitabı'ndan bir ayeti inkâr etmedikçe yahut Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hadislerinden birini inkâr etmedikçe veya Allah'tan başkasına namaz kılmadıkça; ya da Allah'tan baskasına kurban kesmedikce Ehli Kıble'den hic kimse İslam' dan çıkmaz. Bunlardan herhangi birini yaparsa, onu İslâm'dan çıkarmak (tekfir etmek) senin üzerinde bir yükümlülüktür.>
Bunu bildiğin zaman, onların salihlere du'â etmelerinin ve onlara bağlanmalarının "Biz sadece şefa'at istiyoruz" demelerinden ibaret olduğunu, Nebi Sallallahu Aleyhi ve sellem'in, onlarla, du'ânın (ibadetin) yalnız Allah'a has kılınması ve dînin bütünüyle Allah'ın olması için savaşmış olduğunu anlamış olursun.
Aynı şekilde bunun (du'ayı/ibâdeti Allah'a has kılmanın), namaz ve oruçtan daha büyük bir farz olan tevhid olduğunu, Allâhu Teâlâ'nın, huzuruna Kıyamet Günü'nde tevhid ile geleni bağışlayacağını, âbid (ibâdet ehli) biri olsa bile tevhîde câhil olanı ise bağışlamayacağını anlamış olursun.
Aynı şekilde Allâh'tan başkasına du'â/ibâdet etmenin; bunu yapan kimseyi Allahu Teâlânın bağışlamayacağı Allâh'a şirk koşmanın bizzat kendisi olduğunu ve Allâh katında şirkin her ne kadar şirk koşan kişi bu yaptığıyla Allâh'a yakınlaşmak istese de zinâdan ve cana kıymaktan daha büyük (bir günâh) olduğunu anlamış olursun.
Bütün bunlarla beraber başka bir durumu da öğrenmiş olursun. O da; Sedîr, Veşem ve başkaları gibi (Arap yarımadasında bulunan) birtakım bölgelerde, içlerinde "âlimler" diye isimlendirdikleri bazı (sözde) âlimlerin de olduğu insanların çoğunun, bunu bilmediği gerçeğidir.
"Özgür bir Kürdistan tohumu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün"
Yalnızca bir dakika durup düşünün. Yukarıdaki tümceyi kim söylemiş olabilir? Apo mu? Aklınıza hemen Apo geldiyse, aslında bir bakıma başarılı oldular demektir. Görünen düşmana karşı Türk’ün savaşması zor olmaz.
Ama saf Türk halkının görünmeyen sinsi düşmana karşı
-“Sufi Müslüman, mistik demektir. Önemli olan tek şey aşk dedi coşkuyla.”
-Bir konuşmasını anlatıyor Schimmel önce. Bu konuşmasında yer alan şeyi önsözüne taşıyor ve tasavvufun mistisizm olduğunu hemen sayfanın başında veriyor Avrupalılara. Halbuki mistisizm kavramıyla İslam tasavvufu arasında yakından ya da uzaktan hiçbir ilişki yok. Çünkü
Kabirlerin yanında namaz kılmanın, kabir sahiplerinden yardım dilemenin oralarda kandil ve mum yakmanın caiz olmadığı :
Rasûlullah (sav) buyurdu ki : Allah yahudilerle hristiyanlara lanet etsin.çünkün onlar peygamberlerinin Kabirlerini mescit edindiler.
Kaynak : buhari VII, 747