Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
240 syf.
9/10 puan verdi
·
8 günde okudu
İbiş'in Rüyası. Ya da tiyatro tadında bir roman.
"Osmancık, Küçük Ağa, Firavun İmanı" gibi tarihî romanlarıyla tanınan ve edebiyatımızda haklı bir üne kavuşmuş olan Tarık Buğra'nın "İbiş'in Rüyası"adlı romanı tiyatro tadında - aynı zamanda sahnelenmiştir- bir eser. Romanda küçük yaşta tiyatroya merak salmış Nahit'in tüm zorluklara rağmen tiyatro oyuncusu olması, kendi adıyla meşhur bir tiyatro işletmesi, aşkları, terk edilişleri, 1930'lu yılların sanat anlayışı, yine aynı yılların İstanbul hayatı, kadın ve erkek ilişkileri, arada sırada değinilen Türk ve dünya siyasası- Serbest Fırka'nın kuruluşu ve Nazizim- İstanbul'un sert geçen kışları, insanların tiyatro ile kendini gerçekleştirme çabası vb. bir sürü şey dile getiriliyor. Romanın dil ve üslubu ise ayrıca hayranlık uyandırıcıdır. Güzel Türkçemizin kendini bulduğu enfes bir roman okuyorsunuz. Bazı yazarlar vardır ki insanların onların eserlerini ayrım yapmadan okuması gerektiğini düşünüyorum. Zira bu husus; belirli bir dil ve ifade gücüne ulaşmak için gerekli bir şey bence. İşte Tarık Buğra da bu yazarlardan birisidir. Romanlarıyla, hikâyeleriyle; piyes ve gazete yazılarıyla önünüzde çok farklı ufuklar açıyor.
İbiş'in Rüyası
İbiş'in RüyasıTarık Buğra · Ötüken Neşriyat · 2021791 okunma
Bir İngiliz komünistin veya Yoldaş’ın İngiltere ve Almanya arasındaki savaş konusunda takılmak zorunda kaldığı birbiriyle tamamen uyumsuz tutumları ele alalım örneğin. Eylül 1939’dan önceki yıllarda “ Nazizim” dehşetleri konusunda aralıksız endişelenmesi ve yazdığı her şeyi evirip çevirip hitler hakkında bir kınamaya dönüştürmesi gerekiyordu: Eylül 1939’dan sonra, 20 ay boyunca, Almanya’nın ona yapılanlar karşısında suç işlemiş sayılmayacağına inanmak zorundaydı ve *nazi* sözcüğü en azından basılı yayınlarda sözcük dağarcığından çıkmalıydı 22 Haziran 1941 sabahı saat 8:00 haberlerini duyar duymaz nazizmin Dünya’nın gördüğü en büyük kötülük olduğuna yeniden inanmak zorundaydı bu tür değişiklikler yapmak bir siyasetçi için kolaydır fakat bir yazar için durum biraz daha farklıdır
Reklam
"Almanya halkının Nazizim gibi sapkın bir felsefeye inanması ve bu felsefe için ölmesinin arkasında yatan isim de Joseph Goebbels'tir..."
“General de Gaulle’ ün sesinden Fransızlar Nazizim’ e diktatörlüğe, ırkçılığa karşı direnişe çağırıyordu.”
Hristiyanlık ve nazizim gibi bazı dinler, milyonlarca insanı sadece nefret yüzünden öldürdüler, kapitalizmde milyonlarca insanı sadece açgözlülükle karışık umursamazlıkla öldürdü
Sayfa 328Kitabı okudu
·
Puan vermedi
Nazi subayının yaşadığı paradoks şudur: nasıl oluyor da “aşağılık Yahudi halkı” içinden büyük Alman düşünürlerini (Goethe gibi) derinden etkileyen bir filozof olan Spinoza’yı çıkarabiliyor. Hayır, Spinoza’nın aforoz edilmesi de bu paradoksun içinden çıkılmasını sağlamıyor; çünkü üstün ırk teorisine göre fikirler, karakterler değil kan ve soy
Spinoza Problemi
Spinoza ProblemiIrvin D. Yalom · Kabalcı Yayınevi · 20131,829 okunma
Reklam
Davanın devsel bir belleği vardır, ama suç olmayan her şeyi unutma biçiminde tanımlanabilecek çok özel bir bellektir bu. Dava, demek oluyor ki, sanığın yaşamöyküsünü suç kaydına indirgiyor; Victor Farias (Heidegger ve Nazizim adlı kitabı suç kaydının klasik bir örneğidir) dehasının köklerinin nerede bulunduğuyla hiç mi hiç ilgilenmeksizin, filozofun nazizminin köklerini ilk gençliğinde buluyor; komünist mahkemeler, sanığın ideolojik sapmasını cezalandırmak için, onun bütün yapıtını kara listeye alıyordu (örneğin Lukacs ve Sartre, komünizm yandaşı olan metinleriyle birlikte, komünist ülkelerde işte böyle yasaklandı); komünizm sonrası bir sarhoşluğa kapılan bir Paris gazetesi, 1991 yılında, “sokaklar hâlâ niçin Picasso'nun, Aragon'un, Eluard'ın, Sartre'ın adını taşıyorlar?” diye soruyordu kendi kendine; bu soruyu yanıtlayanlar oldu: Yapıtlarının değeri için! Ama, Avrupa'ya karşı açtığı davada değerlerin ne anlama geldiğini Sartre çok iyi açıklamıştı: “Değerli değerlerimiz kanatlarını yitiriyor; şunlara yakından bakacak olsak, kanla lekelenmemiş olan bir tek değer bulamayız” ; lekeli değerler artık değer değildir; davanın mantığı, her şeyin ahlaka indirgenmesidir; bilimsel çalışma, sanat, yapıt olan her şeye karşı mutlak nihilizm.
Birbirinin muadili iki ideoloji: Nazizim - Siyonizm...
Irk ilkesini temel almış olan yeni devletin kuruluşunda, bizler cemaatimizi bu yeni yapılara uydurmayı temenni ediyoruz... Bizim Yahudi milliyetini kabulümüz bize Alman halkıyla ve onun milli ve ırki gerçekleriyle açık ve samimi ilişkiler kurma imkanı vermektedir. Bu tavrımız şüphe götürmez, çünkü bizler bu temel ilkeleri küçük görmüyoruz, çünkü bizler de Yahudi topluluğunun saflığının korunması için karma evliliklere karşıyız... Almanya Siyonist Federasyonu, 21.06.1933
Sayfa 56 - pınarKitabı okudu
255 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
13 günde okudu
Kemâlist Devrim, Atatürk'ün fikirsel aydınlığında öz Türk Devrimidir.
Kemalizm bir ideoloji değil, bir yasa-ilkesidir. Onu yıkmak anayasayı çiğnemek demektir. Kemâlist fikir, Halk Partisi 'nin bir ideolojik aracı değil, modern Türk rejiminin (ekonomik, toplumsal ve kültürel yanlarını kapsayan) hukuki temelidir. Kemalizmsiz bir Türkiye, ancak ya ortaçağda var olabilir ya da modern uygarlık dünyasında
200 Yıldır Neden Bocalıyoruz
200 Yıldır Neden BocalıyoruzNiyazi Berkes · Cumhuriyet Kitapları · 199717 okunma
Bazıları Kemalizmi faşizm veya Nazizim gibi bir ideoloji olarak anlamaya, gerçek Kemalizmide solculuk, Kızıllık, Moskova ilhamlı olmak gibi ami­yane lakırdılarla ifade edilen tehlikeli bir devrimcilik olarak anlamaya başladılar.
221 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.