Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
KENDİNİ ÖZLEMEK
Aslında insan, fark etmeden de olsa en çok kendini özler. Ben özlemi, öylesine derindir ki insanın, yaşadığı anın yani şimdiki zamanın içinde bunu tatmin edebilmesi için çok ciddi bir farkındalığa sahip olması gerekir. Eğer bu farkındalığımız yoksa andan tat almamız çok zordur. Bu yüzden beklentilerimizi ve umutlarımızı geleceğe yöneltiriz.
YAZDIKLARIMI BATI ÜLKELERİ OKUYOR TÜRKLER NEDEN OKUMUYOR? Okuyan bir toplum olmuş olsaydık bu halde mi olurduk sorusu yazının başlığı sorunun yanıtını veriyor. Çok üzücü olmasına rağmen gerçek bu. Yüzleşiyoruz kendimiz ile ve acısı artan çare arıyor. Acıya dayanıklı hale gelmiş acı bağımlısı olan herkes emperyalizmin sömürgesini ayakta
Reklam
114 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
Kübalı yazar Guillermo Rosales'in kendi hayatından izler taşıyan roman, 1980'lerde Miami'nin çoğunlukla siyasi sürgün olan Kübalı göçmenlerin yaşadığı bir bölgesindeki özel bir bakımevini ve sakinlerini anlatıyor. Sözde "" Bakımevi "" ne bırakılmış insanların ; sefalat, aşağılanma, terk edilmişlik, sömürü, şiddet ile imtihanlarını okudukça kanınız donacak bu kadar olmaz diyeceksiniz. '...neden yarı yarıya delirdiğini açıkça söyleyeyim sana; çok kitap okuduğun için.'' Kitabı değerli kılan şey yazarın bu kitapta anlatılan şeylere kendi yaşantısında rastlanması. Yani kendiside hayatının son döneminde bir bakım evinde bulunmuştur. Ve bu kitabıda o zamanlarda yazmıştır. Kitabi okuyanlar bilir müstehcen bir anlatım da içeriyor ama satırları okurken daha cok ordaki insanlara yapilan insanlık dışı hareketlere odaklaniyorsunuz bu kadar olmaz diyorsunuz ve acı bir o kadarda gerçek bir durum var .... Guillermo Rosales 47 yaşında yapayalnız, yoksul ve unutulmuş biri olarak hayatına son vermiştir. ""Şu lanet olası hayat mücadelesi gazisiyim.""
Felaketzedeler Evi
Felaketzedeler EviGuillermo Rosales · Jaguar Kitap Yayınları · 20172,448 okunma
Yevgeni Onegin Petersburgludur, mutlaka Petersburglu olmalı, kuşkusuz bu durum yapıt için gereklidir, Puşkin de kahramanının yaşamındaki bu gerçek ayrıntıyı atlayamazdı. Onegin ileride acı içinde seslenirken Aleko'nun ta kendisidir: Tula'lı yargıç gibi neden Felçli yatmıyorum yatağımda? Yapıtın başlarında Onegin, yarı yarıya bir züppe, bir sosyete adamıdır, yaşamında düş kırıklıklarına uğramayacak kadar gençtir daha. Ne var ki "Gizli iç sıkıntılarının soylu cinleri" ziyaret etmeye, onu rahatsız etmeye başlamıştır. Yurdunun tam ortasındadır, ama evinde değil, sanki bir ıssızlıkta yaşıyor gibidir. Ne yapacağını bilemez, yurdunun toprağında bir konuk gibi hisseder kendini. Sonraları, içi yurt özlemiyle dolu yabancı ülkelerde boş boş gezerken, tartışmasız zeki ve işten bir kişi olarak yabancıların arasında gitgide kendini de yabancı hisseder. Gerçekte yurdunu seviyordur, ama güveni yoktur; kuşkusuz yurdunun ülkülerinden haberi vardır, ama inancı yoktur. Hangi iş olursa olsun, yurdunun toprağında çalışmanın olanaksız olduğuna inanmaktadır, buna inananlara da kederli bir alayla bakar.
Sayfa 1107 - Yapı Kredi Yayınları
Kız kardeşimin düğününden bir sahne, tamam mı? İşte orada, içki içiyor evlendiği için pişmanlık duyuyor. Bu üçüncü, dikkatinizi çekerim. Annem o kadar kıskanıyor ki saçlarından yılanlar fışkırıyor. Ben ise mükemmel, diyorum. Burada üç tane kadın arketipi var. Kutsal fahişe, kusura bakmayın, Medusa ve ben. Ben kimim? Hangi arketipim?
Yaşam din olmadan da hiç bozulmadan sürüp gittiğinden, bu kayıp hemen hiç fark edilmeden kalıyor. Ne ki acılarla karşılaşıldığında durum değişiyor. O zaman insan bir çıkış aramaya, yaşamın anlamı ile şaşırtıcı ve acı deneyimleri üzerinde düşünmeye başlıyor
Sayfa 86
Reklam
Yağmur
Çınar'da kalabalığın içinde yürüyordum. Burası Denizli'nin simgesi olan horozun olduğu il merkeziydi. Az ileride Özay Gönlüm üçlü baĝlamasıyla oturmuş bana "Çöz de al Mıstafali" çalıyor ve öyküsünü anlatıyor gibiydi. Bu düşüncelere dalmışken, sağdan soldan gelen araç sesleri ve bağırış çağırışlarla kendime geldim. "Beni
Susmak,ne garip değil mi bütün uzuvlarda ve organlarda eksik olmaksızın seçimin,bazen acı bazen tatlı yanı.Görmek herşeyi ki ( ki yi ayrı yazarken acılı ve sancılı durum yaşadım.) taşların yerine oturuşunu.Gözlerdeki hala bitmeyen tükenmeyen hırs kibir ciddiyet ne yazık böyle bir dünya için amaçsız.Oysa yaşarmı insan sade bir hayatı neden olmasın sıradan bir insan olmak.Tamda zamanı sıradanlığı sıra dışı yaşamak.Şairler de kafiyeler nefret ettiği bir zaman.Ne zaman...
Başarmak tünelin sonundaki şu ışığa ulaşabilmek için bir takım ilerlemeleri göstermek zorundasınız ve bunun ne kadar küçük olduğu hiç fark etmez. Çoğu zaman vazgeçmenin çok acı vereceğini düşündüğümüzden içinde sıkışıp kaldığımız bir durum karşısında vazgeçmek yerine orada öylece dururuz; çünkü bu vazgeçmekten daha kolaydır.
İnsanların çoğu , her şeyi tekrarlamak istedikleri için hata işler. Bir tek anıyla tatmin olmazlar , hayatlarındaki güzel saatleri bir kez daha yaşamak isterler. Bu yüzden çok hoşlarına gitmiş olan tatil yerine bir kez daha gider , sevdikleri filmi defalarca tekrar izler , yeni ilişkilerinde mutlu oldukları halde eski ilişkileriyle yatarlar. Sadece , hiçbir zaman ilk seferki gibi olamayacağı kuralının altını çizmek için. Çünkü mutluluk hissi , ne olursa olsun , tekrar üretilebilir bir şey değildir. Bir düğmeye basılıp çağrılamaz. Bu durum , paradoksal bir biçimde ağrı , acı ve sıkıntılar için geçerli değildir , tıpkı Marc'ın o anda yaşamak zorunda olduğu gibi. Bir kez daha eski yuvaları önünde durmuştu. Bir kez daha duyduğu üzüntüden perişan haldeydi.
Reklam
Nasıl ki üzgün bir insan kendisine duyular tarafından getirilen şeylerle meşgul olduğunda, kendisini üzen şeyi duymaz veya onun farkına varmaz, ancak duyuların etkisinden kurtulduğunda üzüntüsünü tekrar duyarsa ve yine nasıl ki acı duyan hasta biri birtakım şeylerle meşgul olduğunda, ya bu acısı azalır veya onu hiç hissetmez, ancak kendisini meşgul eden şeyle­rin tesirinden sıyrıldığında acısının farkına varırsa veya acısı tekrar kendisini gösterirse, ruhun akılsal kısmında da du­rum aynıdır. O duyuların kendisine getirdiği şeylerle meşgul edildiği sürece, kötü ruhsal hallerin kendisine verdiği ıstırabı duymaz. Ancak ne zamanki bu duyulardan tam olarak kur­tulup kendi kendisiyle yalnız kalır, o zaman bu hallerin ver­diği ıstırabı duyar veya onun bilincine varır. Ebediyen de bu ıstırap içinde kalır.
285 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Merhabalar Bugün sizlere #uyuyangüzeliuyandırma eseri ile geldim. Serinin ikinci kitabı olup ilki olan #dişitalada kitabını henüz okumadım, bu eseri okurken kopukluk hissi çok olmadı, o eserde çıkan savaş sonrası hayatta kalan bir avuç insanı Bilirkişi adında kadının bir adaya getirip savaşla ilgili anılarını hafızalarından silmesi, en yakın arkadaşı Günışığı'nın gördüğü kabuslar, hayal ve gerçek arasında kalması ve uyuduğu uykudan geçmişini hatırlayarak uyanmasına şahit oluyoruz. Bu bir avuç insanın hayalleri, aşkları, umutları var. Savaş ise hala onlar için bir tehdit, yer altı sığınma yeri geçici bir kaçış... Satırları okurken altını çizdiğim çok yer oldu, özellikle yeniden başlama ve umut fikrini vermeye çalışmış yazar, her ne yaşarsak yaşayalım. ~ "Bir savaşın içinde acı, mutsuzluk, hayal kırıklıkları ve çatışmalarla yaşamı biçimlendirmek zor. Tüm bunları karşımıza almak yerine birlikte yaşamanın yolunu bulmak ise hayatın ta kendisi." ~ "Savaş bize pek çok fırsatı kaçırttığı gibi kaçanlardan yeni fırsatlar yakalamayı da sundu. Sınırlı zaman, sınırlı imkan ve yaşam alanları gibi bizi bağlayan ve gitgide azaltan isteklerimizin yanı sıra sınırsız düş, sınırsız çaba ve sınırlarımızı zorlama imkanı." ~ "Herkesin benim gibi biraz zamana ihtiyacı vardı anlaşılan. Kimi hayal kırıklıklarıyla, kimi öfkesiyle, kimi de bocalama süreci ile atlatacaktı yaşananları" ~ "Sevgi hiçbir şekilde kaybolan, yok olan, unutulabilen bir durum değil, bir şekilde yolunu bulan oluşumlar zinciriydi" ~ @perseusyayinevi https://1000kitap.com/disitalada @aylinin_kitaplari
Uyuyan Güzeli Uyandırma
Uyuyan Güzeli UyandırmaAslıhan Savaş · Perseus Yayınları · 20244 okunma
Travmanın kendini gerçekleştirmenin bir biçimini açığa çıkarma potansiyeli, yakın zaman önce birkaç araştırma alanında birden fark edildi. Psikolog Stephen Joseph'ın şaşırarak keşfettiği üzere, 1987'de meydana gelen Herald of Free Enterprise feribot felaketinden sağ kurtulanların yüzde 43'ü hayatlarının "iyi yönde değiştiğini belirtmiştir. Psikoterapist Irving Yalom, "Nasıl yaşayacağımı bilebilmek için bunca zaman, kanser vücudumu sarıncaya kadar beklemiş olmam ne acı!" diye sızlanan kaç kişiyle karşılaştığını unutmuştur. Ağır hastalık, yas, cinsel taciz, terör saldırıları ve askeri çatışma gibi geniş bir yelpazeye yayılmış travma ve zorluklar vesilesiyle gerçekleşen "travma sonrası büyüme ye dair kanıtlar ortaya koyan araştırmalar mevcut. Görünüşe göre aşırı sıkıntılı bir durum yaşadığımızda tüm önceliklerimiz ve hayat felsefemiz değişebilmekte, bize olağanüstü bir zihin açıklığı ve odaklanma yeteneği kazandırabilmektedir; yeter ki bu yeni yola girecek cesareti gösterebilelim. Direnç, öğrenilen bir şey olduğu kadar bir tercihtir de. Belki de Freud'un dediği gibi "Kişi tüm gerçeği bir hatadan diğerine koşarak keşfeder."
Sayfa 183Kitabı okudu
Fairbairn'e göre asıl problem, duygusal açıdan mesafeli veya aşırı müdahaleci, tutarsız ya da dengesiz bir ebeveyn tarafından büyütülen bebeğin kaderidir. Bu durum, varlığını sürdürmek için ona bakan kişiye bağımlı olan çocuk açısından hem tehlikeli hem de acı verici bir durumdur. Bu senaryo dahilinde güvenli hissetmenin tek yolu, "kötü anneyi uzaklaştırmak" için kötü ebeveyn fikrini tümüyle bastırmaktır. Ancak yine de bir sorun çözülmeden kalır: Eğer anne tümüyle iyi ise bebek yemek veya yardım için ağladığında neden karşılık alamamaktadır? Bunun bir sebebi olmalıdır... Tabii ya! Bebek sebebin kendi kötülüğü olduğunu fark eder; iyi olsaydı tümüyle-iyi ebeveyn onunla ilgilenirdi. Bu andan itibaren çocuk, bastırılmış anne imgesine ait bütün "kötülüğü" üstüne alır ve sıkı sıkıya sahiplenir. Böyle yaparak ebeveynin tüm depresyonunu, düzensizliğini veya sadizmini ("kötülüğünü") içselleştirmiş olur, böylece iç dünyasındaki güvenliği feda ederek dışsal güvenlik elde eder.
Sayfa 125Kitabı okudu
Bir Daha Görüşmeyeceğiz - Konstantin Simonov
 Tehlikelere alışkanlık, kazanılması kolay olmayan ruhsal durum bile esasında bir alışkanlık olmayıp kendimizi zorlayarak edindiğimiz, her an tehlikeye hazır olma becerisidir. Tehlike ne denli çok yinelenirse yinelensin, onunla burun buruna gelince gene de irkiliriz.  İnsanı savaş bile düşünmek gerçekliğinden alıkoyamaz, uzaklaştıramaz. Savaş sürerken de bitince de her zmaan düşünmeliyiz.  Herkesin kendine göre avundurma yolları vardır. Kimi insan gerçekleri yarı kapalı gözle gören, hüzünlü, iyimser bakışlardan hoşlanır.  İnsanın başkasını aldatması ile kendi kendini aldatması arasındaki uçurum neredeydi?  Yaşanan olaylardan içimizde bir tortu kaldığını ileri sürerek, bundan en kötü şeymiş gibi acı acı dert yanarız. Oysa bu tortuyu karıştırıp ruhumuzun dibini bulandırdılar mı asıl kötüsünü o zaman görürüz.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.