Kitabı ilk okumaya başladığımda şöyle bir paylaşımda bulunmuştum : “Bu kitabı ben nasıl okuyacağım ki, her okuduğum paragrafta bir şeyler paylaşma hissi yaşatıyor, çevreme bakıyorum, kimle paylaşacağım ki kim beni anlayacak... Heyecanla bir iki deneme yapıyorum, tık yok... İnsanın içinde bir coşku uyandıracak bir düşünce fırtınası başlatacak bir
Duymuyorsun
Oysa ne çok şey söyledim.
Ama sen çok uzaklardasın, gözden ırak
Her şeyi duyuyorsun, anlamıyorsun
Affedilmez bir günahtan daha yasaksın
Cennetten kovulmak bile kurtaramayacak
Yenilmek isteyeceğim yinede, her gün biraz daha
Zehirde olsa içeceğim kana kana,
Yok olsam bile duymayacaksın
Görmüyorsun
Çıkıp gitmek isteyeceğim,sensiz ağır
"Etmedik em koymadım sana yavrum, koymadım kuzum. Baban gelsin birazdan, varak gidek Nefer Emmi'ye. Son çare onda."
Medine Ana, beşiğin başında hasta bebesiyle, kocasını bekliyordu. Şu yaz gününde yaylaya yarılıkçılığa gitmişti ekin biçmeye. İki çuval buğdayla dönse kışı rahat geçirirlerdi çoluk çocuk. Bir yanda hasta bebesi öte yanda
Okuduğum en güzel kitaplardan birisiydi. Bir kaç gündür inceleme yazsam ya diye düşünüp duruyorum ama ne anlatsam bilemiyorum da.
Can Yayınları'nın yaz kampanyasında denk gelmişti kitap, ne yazarın adını duymuşum daha önce, ne hikayesini... İkinci Dünya Savaşı sonrası yazıyor arka kapakta. Ebru ablaya (
Kitabımı alıp sahile indim. Evde temizlik olunca buraya inmek güzel oluyor. Deniz kenarında küçük bir cafedeyim. Daha önceden de defalarca geldim, kediler yanımda dolaşırken kitabımı okudum bir yandan, bir yandan hiç bir zaman çok sevemediğim denize baktım. Bugün hava yine boğucu, soğuk, kara gri bulutlarla üstümüz dolu, gök denize değiyor
SEN HANGİSİYDİN?
Amerikalı bir kadınla konuşuyordu! Hem de ateşli ateşli!
“Koş koş, annem senin komşuyla sohbet ediyor.” dedim kardeşime.
“Yok artık, annem İngilizce mi biliyormuş?” dedi ve karşımızdaki manzarayı katıla katıla gülerek seyretmeye başladık. Bir müddet daha konuştular ve annemiz Amerikalı komşunun bahçesinden ayrılıp eve