şiir, 8
Seni, gülüşü gül olup da açan kız
Uzandığım her kapıda yüzümü saran esinti
Seni, yürüyüşü yağmur, kokusu nergis
Seni, turuncu düş, seni deniz mavisi...
(...)
Vakit yaz vakti demiştik. Dağların tam misafir aldığı sıralar. Türlü çiçekler açmış, çam kokusu nane kokusuna, püren kokusu salep kokusuna, gül kokusu sümbül nergis kokusuna karışmış, mest eden bir koku… Ormandan elif elif bir yel eser. İncecik, okşayan bir yel. Sular şıkır şıkır. Dallarda yaz kuşlarının sesi, koyaktan bülbül sesleri gelir. Bir kayalıkta batan güneşe yönlerini dönmüş sürmeli geyikler. Bir cennet dünya ki ortalık dünya derim sana… Dünya dünya olunca işte böyle bir dünya olmalı. Olmalı da insanoğlu şöyle bir sere serpe yaşamalı.
Leblerin söyler civânım gonca-i ra ’nâ nedir Gözlerin eyler işâret nergis-i şehlâ nedir
Civanım, dudakların güzel goncanın nasıl olduğunu anlatır, gözlerin şehlâ bakışlı gözün nasıl olduğunu gösterir.
*
Aslını ta’rif için kîl u makâle yok lüzüm Kâkülün teşrih ederken anber-i sârâ nedir
Senin kâkülün, saf anber kokusu yayarken
Seni, gülüşü gül olup da açan kız
Uzandığım her kapıda yüzümü saran esinti
Seni, yürüyüşü yağmur, kokusu nergis
Seni, turuncu düş, seni deniz mavisi.
Ahmet Erhan
Sözünü ettiğimiz dönemde kentlerde, biz çağdaş insanlar
için tasarlanması bile güç pis bir koku hüküm sürmekteydi.
Caddeler gübre kokardı, avlular sidik, merdivenler çürümüş
tahta ve sıçan yağı, havalandırılmayan odalar küflü toz,
yatak odaları yağlı çarşaf ve nemli kuştüyü yorgan kokar,
lazımlıkların o keskin tatlı rayihasıyla dolardı.
Vakit yaz vakti demiştik. Dağların tam misafir aldığı sıralar. Türlü çiçekler açmış, çam kokusu nane kokusuna, püren kokusu salep kokusuna, gül kokusu sümbül nergis kokusuna karışmış, mest eden bir koku... Ormandan efil efil bir yel eser. İncecik, okşayan bir yel. Sular şıkır şıkır. Dallarda yaz kuşlarının sesi, koyaktan bülbül sesleri gelir. Bir kayalıkta batan güneşe yönlerini dönmüş sürmeli geyikler. Bir cennet dünya ki ortalık dünya derim sana... Dünya dünya olunca işte böyle bir dünya olmalı. Olmalı da insanoğlu şöyle bir sere serpe yaşamalı.
Bu uzak nar bahçesi dağların eteğinde, dört yol ağzındadır. Alt yandaki ova sarı gözlü nergis, mavi çiçekli yarpuz, kokusu dünyayı alan limon, portakal çiçekleri, ak pamuk, sarı, sırmalanmış buğdayla balkıyan, geceleri tarlalardaki traktörlerle yıldız yıldız dolan, homurtulu kamyonları, ekini yiyip kusan biçerdöverleri, gürültülü fabrikaları, inanılmayacak kadar büyük şehirleri olan, karınca misali insan kaynayan, tozlu, sıcak, ter içinde ak bulutlu Çukurova toprağıdır.
Kirpinin zarafeti bir dostluk hikayesi. Çok lüks bir apartmanda kapıcılık yapan, çok saygın! apartman sakinleri tarafından kaba ve huysuz olarak tanınan ama aslında son derece entelektüel bir kişiliğe sahip Rennee, akranlarına kıyasla çok zeki, zenginlikten ve süslü ünvanlarından başka bir şeye sahip olmayan ailesinden son derece sıkılmış,
O günlerden aklımda kalan, ne mitingler ne de bildiriler oldu. Aklımda kalan tek şey, ilk görüşte tutulduğum fen fakülteli devrimci kızdan kalan nergis kokusu.