Ak Saray' da 1.150 küsur oda var. Her gün başka bir odasında otursan, turu tamamlayıp yeniden aynı odaya gelmen 3,5 sene sürüyor. Buckingham Sarayı'ndan dört misli büyük, ABD başkanının kullandığı Beyaz Saray' dan altı misli büyük, Elysee Sarayı'ndan 25 misli büyük ... Kremlin'in yanına Kızıl Meydan'ı ilave et,
Sürreal bir evim olsa
Dört duvarı leylaklardan
Nohut oda bakla sofa
Her şeysi eflatunlardan
Üç beş tabak, bir kanepe
Bolca kitap, bir de kahve
Yerde bir yumuşak şilte
Pospofidik bulutlardan
Sevdiğim şarkılar çalsa
Çiçekler kokular salsa
Başım hep huzurlu kalsa
Kim ölmüş ki mutluluktan?
Eflatun bir evim olsa
Tavanları mor salkımdan
Ömrüm de orada dolsa
Hiç çıkmasam kapısından.
DEVRİM AKALIN
Her şey üst üste,,, belki de iç içe ve dış dışa,,, zamansızlığa uğratılır insanın tarihi,,, yetişemezsiniz,,, değişmiş,,, gökyüzünden gayri,,, nohut oda bakla sofa benimkisi.
Fareler ve İnsanlar
Kitap John Steinbeck tarafından yazılmış bir novelladır. Uzun süre çok satanlarda yer aldığı için popüler kültürün abartması diye düşünüp okumak için gündemden düşmesini bekledim.
George ve Lennie hayatlarını sürdürmek için çiftliklerde amelelik yaparak hayatlarına devam eden birbirinden tamamen farklı iki adamdır. George nispeten ufak ve akıllı bir adamdır. Lennie ise gösterişli cüssesinin altında oldukça saftır. (Bu yönleriyle keloğlan çizgi filmindeki Uzun ve Huysuzu anımsattı bana nedense:) )
George ve Lennie para biriktirerek küçük bir toprak almayı, özgürce amaçlamaktadırlar. Her ne kadar beladan uzak durmaya para biriktirmeye çalışsalar da bela onların peşini bırakmaz.
Kitap bittiğinde Tolstoy'un "İnsan Ne İle Yaşar" ını anımsadım. Hani Pahom akşama kadar istediği toprağı işaretleyecek ve işaretlediği toprağı gün batmadan işaretlediği genişlikte toprağı kazacaktı. Ama ilerledikçe açgözlülüğüne engel olamamış ve canından olmuştu.
İnsan parayı sever fareler ise peyniri. İkisi de daha fazlası için uğraşıp durur. Geçenlerde okuduğum "Nohut Oda" kitabını hatırlattı bana bu kitap. Oysa hepimizin ihtiyacı olan sadece bu "nohut oda bakla sofa" fazlasına gerek yok.
Kitabın konusunu ilham aldığı Robert Burns'un Tae a Moose' şiirinden birkaç dizeye yer veriyorum ve incelememi bitiriyorum Hala okumayan kaldıysa tavsiyedir efendim.
Merak etme minik fare
Bir sen değilsin hayalleri suya düşen
Fareler ve insanların en sıkı tasarıları dahi
Sıklıkla ters gider ve vadedilen mutluluktan geriye
Acı ve keder kalır.
Nohut Oda
Kitabın arkasındaki yazıyla başlamak istiyorum incelememe.
"Mekanın hunharca talan edildiği, bir yere ait olmanın zorlaştığı, hususi ya da kolektif belleğimizin sıfırlandığı zamanlarda, yerleşmenin, kendine bir ev icat etmenin ve kök salmanın insaniyeti üzerine öyküler...
Her şeye rağmen kendi kozasını örmekten vazgeçmeyenlere."
Bu cümlelerle kitap adeta beni oku diyor.
Çok güzel 5 öyküden oluşuyor kitap. 5 kopuş, 5 kabuk bağlayış. Hepsi ayrı bir tatta 5 hikaye. ( Beni en çok etkileyen kız kardeşim Handan oldu.)
Hepimiz etrafımıza bilmeden sardığımız kalın kabuklar içerisinde ince bir ruh barındırıyoruz. Ortak ihtiyacımız tutunmak. Bir nohut oda bakla sofaya sığınmak.
Yoğun okumaların arasına alınacak kısa, sıcacık, sade bir kitap. Tavsiye efendim.
Nohut OdaMelisa Kesmez · Sel Yayıncılık · 20186,8bin okunma
2011’de annemi kaybettikten sonra her şey boş gelmeye başlayınca silkelendim.
Dedim ki ‘bu kadar fazlalıklarla yaşanmaz.’ İnsan gidiyor, geriye çer çöp kalıyor. Annemin ardından siyah elbisesini tam dört sene yıkadım ütüledim giydim.
Sonrasında baktım ki oluyor. İnsan azla yetinebiliyor, başladım azaltmaya.
Eve tek bir obje bile almadım. Ve yedi senedir de kendime hiçbir şey almadım; aksine diş fırçam hariç kişisel eşyamı yüz on parçaya indirdim.
Hedefim yüz parça.
Evden ise iki eve daha yetecek kadar eşya gitti. Hafifledikçe rahatladım. Hiç tanımadığım insanların fotoğrafları var albümlerde; annemin ve kayınvalidemin arkadaşlarının arkadaşı, tanıdıkları, yakınları. Hatıralarına ve bir anlamda emanete hürmeten bir tek onlara kıyamıyorum.
Konserden konsere bir fistan dikip giyiyorum,
iş bitiyor. Sırada evi 2+1'e indirmek var. Nohut oda bakla sofa neyimize yetmiyor ki?
Zaten ‘bir lokma bir hırka’ diyenlerden olduğumu bilirsiniz.
Bi arabayı on beş sene kullanır, o beni bırakmadan ben onu bırakmam. Emektar olması hatırına şansımı zorlarım. Ama sahip olduklarımla kan bağım yoktur, insan isterse her şeyden vazgeçebilir. ‘Yolun sonunda iki metre yerde yatıyoruz, ölüm var unutma diyorum" kendime.
Belki biraz geç uyananlardanım ama hanidir kendi içime yaptığım bir yolculuk bu. Ne bir hırs, ne haset; ne şu ne bu. Ayaklarım yerden kesilmiş de ayda yürüyormuş gibiyim. Tarifsiz bir huzur. Eksilmeyelim yeter. Bu konu üzerinde sayfalarca yazabilirim ama kafa şişirmek istemem.
Söyleyebileceğim tek şey ruhunuzun istediği şeyin peşinden gidin demek olur.
Nice güzellikler dilerim hepinize...
Nazan ÖNCEL
2011’de annemi kaybettikten sonra her şey boş gelmeye başlayınca silkelendim.
Dedim ki ‘bu kadar fazlalıklarla yaşanmaz.’ İnsan gidiyor, geriye çer çöp kalıyor. Annemin ardından siyah elbisesini tam dört sene yıkadım ütüledim giydim.
Sonrasında baktım ki oluyor. İnsan azla yetinebiliyor, başladım azaltmaya.
Eve tek bir obje bile almadım. Ve yedi senedir de kendime hiçbir şey almadım; aksine diş fırçam hariç kişisel eşyamı yüz on parçaya indirdim.
Hedefim yüz parça.
Evden ise iki eve daha yetecek kadar eşya gitti. Hafifledikçe rahatladım. Hiç tanımadığım insanların fotoğrafları var albümlerde; annemin ve kayınvalidemin arkadaşlarının arkadaşı, tanıdıkları, yakınları. Hatıralarına ve bir anlamda emanete hürmeten bir tek onlara kıyamıyorum.
Konserden konsere bir fistan dikip giyiyorum,
iş bitiyor. Sırada evi 2+1'e indirmek var. Nohut oda bakla sofa neyimize yetmiyor ki?
Zaten ‘bir lokma bir hırka’ diyenlerden olduğumu bilirsiniz.
Bi arabayı on beş sene kullanır, o beni bırakmadan ben onu bırakmam. Emektar olması hatırına şansımı zorlarım. Ama sahip olduklarımla kan bağım yoktur, insan isterse her şeyden vazgeçebilir. ‘Yolun sonunda iki metre yerde yatıyoruz, ölüm var unutma diyorum" kendime.
Belki biraz geç uyananlardanım ama hanidir kendi içime yaptığım bir yolculuk bu. Ne bir hırs, ne haset; ne şu ne bu. Ayaklarım yerden kesilmiş de ayda yürüyormuş gibiyim. Tarifsiz bir huzur. Eksilmeyelim yeter. Bu konu üzerinde sayfalarca yazabilirim ama kafa şişirmek istemem.
Söyleyebileceğim tek şey ruhunuzun istediği şeyin peşinden gidin demek olur.
Nice güzellikler dilerim hepinize...
Nazan ÖNCEL
Bir evin küçüklüğünü ve darlığını anlatmak için söylenen bir söz var: "nohut oda, bakla sofa." Hayatta azla yetinmeyi, dervişçe geçinmeyi anlatan "bir lokma bir hırka" sözünü de hatırlayalım. Neyse... Sözü Şarkıcı Nazan Öncel'e bırakayım.
2011’de annemi kaybettikten sonra her şey boş gelmeye başlayınca silkelendim. Dedim
“2011’de annemi kaybettikten sonra her şey boş gelmeye başlayınca silkelendim. Dedim ki ‘bu kadar fazlalıkla yaşanmaz.’
İnsan gidiyor, geriye çer çöp kalıyor.
Annemin ardından siyah elbisesini tam dört sene yıkadım ütüledim giydim. Sonrasında baktım ki oluyor, insan azla yetinebiliyor; başladım azaltmaya.
Eve tek bir obje bile almadım. Ve yedi senedir de kendime hiçbir şey almadım; aksine diş fırçam hariç kişisel eşyamı yüz on parçaya indirdim.
Hedefim yüz parça. Evden ise iki eve daha yetecek kadar eşya gitti.
Hafifledikçe rahatladım. Konserden konsere bir fistan dikip giyiyorum, iş bitiyor. Sırada evi 2+1'e indirmek var.
Nohut oda bakla sofa neyimize yetmiyor ki? Zaten ‘bir lokma bir hırka’ diyenlerden olduğumu bilirsiniz.
Bi arabayı on beş sene kullanır, o beni bırakmadan ben onu bırakmam. Emektar olması hatırına şansımı zorlarım.
Ama sahip olduklarımla kan bağım yoktur, insan isterse her şeyden vazgeçebilir. ‘Yolun sonunda iki metre yerde yatıyoruz, ölüm var unutma diyorum" kendime. Belki biraz geç uyananlardanım ama hanidir kendi içime yaptığım bir yolculuk bu. Ne bir hırs, ne haset; ne şu ne bu. Ayaklarım yerden kesilmiş de ayda yürüyormuş gibiyim. Tarifsiz bir huzur. Eksilmeyelim yeter. Bu konu üzerinde sayfalarca yazabilirim ama kafa şişirmek istemem. Söyleyebileceğim tek şey ruhunuzun istediği şeyin peşinden gidin demek olur. Nice güzellikler dilerim hepinize.
Nazan Öncel
Sabahları güne, düzenli temizlik görmeyen, nohut oda bakla sofa evinde, zifir gibi demli bir çay ve sigara içmekle başlıyor; günün büyük kısmını da vakit öldürerek geçiriyordu. Son on yıldır uzman doktor olamamışlığına üzülmekten de vazgeçmiş, daha doğrusu yıllar boyunca hep aynı şeye üzülmekten bıkmıştı. Bazen aklına geliyordu hayat boyu süren başarısızlığı. Suçu kadere yükleyip duygulanıyordu. Böyle anlarda kendini iyice yaşlanmış bulurdu. Musa Eroğlu’ndan Geçtim dünya üzerinden / Ömür bir nefes derinden / Bak feleğin çemberinden / Yolun sonu görünüyor türküsünü dertli dertli mırıldanıp hüzünlenirdi.
2011'de annemi kaybettikten sonra her şey boş gelmeye başlayınca silkelendim. Dedim ki 'bu kadar fazlalıklarla yaşanmaz.' İnsan gidiyor, geriye çer çöp kalıyor...
Annemin ardından siyah elbisesini tam dört sene yıkadım ütüledim giydim. Sonrasında baktım ki oluyor. İnsan azla yetinebiliyor, başladım azaltmaya...
Eve tek bir obje
Yazarın dili veya kitap beni kendine çekmedi bu sebeple okumam zor oldu. Çok ümitliydim yorumlara bakarak ama pek beğenemedim. Kitap ismi itibariyle eski bir deyiş olan nohut oda bakla sofa deyişine atıf mı diye düşündüm kendimce fakat öyle olmadığı kanaatimdeyim.