Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
HİZMETÇİ : Arıyor işte — Ve aslında bu da yetiyor. Bulmaya; bulduğunu anlamaya, pek kimsenin gücü yetmez. Ama bir şeylere rastlayıp, umup da o olmadığını görmek, zaten biraz bulmak demek.
Sayfa 70 - Mitos Boyut ~ Pdf ~ Yedinci SahneKitabı okudu
en acı tarafı da bu işte.. korka korka sevdiğin birini hiçbir şey olmamış gibi kaybediyorsun.. ben hayatım boyunca birçok şeyle savaştım.. çok vuruldum, çok yara aldım, çok kaybettim.. ama hiçbir şey senin kadar yaralamadı beni.. hiçbir acı senin kadar üzmedi, kırmadı, yormadı.. düşmanın olsam o zaman hak verirdim.. ben senin neyindim?.. ezgin kılıç
Reklam
su yeşili, dedim. kirpikleri yüzüne döküldü. eski bir pembe, göğüslerinden kâküllerine yürüdü. parmakları ürperdi. görünmeyen bir uzaklık saçlarını omuzlarından kaldırdı. değişiyor sanırım, dedi. akşam olurken keder yeşili oluyor. yalnızlığa bakarken buz yeşili. bahçelerin buğulandığı zamanlarda tomurcuk yeşili. ışık düşünce tirşe bir gökyüzü oluyor. ağlayınca acı bir yeşil dünyayı damla damla zamanın dışına götürüyor. göz işte. alın çizgin ne renkse o da o renk. sesin ne renkse, avuçlarındaki boşluk ne renkse. pencerendeki arzu, eşiğindeki gerçek, uykundaki çocuk ne renkse, gözlerin de bütün bunların rengine boyanıyor. bir gün toprak yeşili, bir gün turna yeşili, bir gün sararan otlar yeşili, bir gün yeşeren otlar yeşili. bana öyle geliyor ki biz bütün rengimizi sevgiden ve sevgisizlikten alıyoruz. kalp mi, gönül mü, bazen şaşırıp kalıyorum bu hâzineye isim vermekte. biliyor musun, insan tanrısını içinde taşıyor ama hep uzaklara dua ediyor.
Ama buradaydı işte, onunla planlar yapıyor, ona sözler veriyor ve duygularından bahsediyordu. Nasıl bir şeyin içine giriyordu böyle? Kendini fren- lemeli ve önce şu borç meselesini halletmeliydi. Tam o anda Clay'in dudakları onunkilere yapışmış, tutkulu bir şekilde onu öpmeye başlamıştı. Kemiklerini titreşti- ren, kanına şarkılar söyleten bu öpücükle, bütün o frenler, borçlar, belalar yok oluvermiş, Clay'e karşı duyduğu arzu vücudunu işgal altına almıştı. Clay onu kucakladı ve yukarıya, yatak odasına gö- türerek yatağının üzerine bıraktı. Bu sefer kravatlar, bağlar, sert hareketler yoktu. Gerçi onlar da Julia'nın hoşuna gitmişti. Şimdi ise Clay, onu yatağına yatırmış, baştan aşağı öpmeye başlamıştı. Dudaklarının her dokunuşuyla Julia eridikçe eriyordu. Hem dokunuşlarından hem de kalbinin, Clay ile birlikte bir gelecekleri olabileceğine dair umutla çarpmasından titriyordu. Birbirlerine o kadar iyi gelebilirlerdi ki aslında. Julia bacaklarını onun etrafına dolarken Clay de acele etmeden yavaşça girdi bu sefer içine, her anın tadını sonuna kadar çıka- rarak, sakin ve huzurla sevişiyorlardı.
Sayfa 202
144 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Bu kitabı okumamı nasip eden Allah'a hamdüsenalar olsun, Bismillahirrahmanirrahim, Öncelikle kitabın içeriğinden bahsetmek istiyorum, kitap 3 bölüme ayrılmıştı; Hasan El-Benna hakkındaki diğer din adamları ve alimlerin görüşleri, Gençliğe ve İnsanlığa hitabe ve Cihad. Kitabın ilk bölümünde Hasan el-Benna hakkında ki, Seyyid Kutup dahil birçok
Gençlik ve Cihad
Gençlik ve CihadHasan el-Benna · Ravza Yayınları · 2018148 okunma
Çukur
Modern Kore edebiyatından Çukur! Biraz farklı kültürlerin edebiyatını tanımak hevesiyle önce Japon edebiyatına sardım. Haruki Murakami, Osamu Daza falan derken oradan Arap edebiyatına atladım. Necip Mahfuz, Nizâr Kabbani filan... Sıra geldi Kore edebiyatına. Aradığımı buldum mu, tartışılır. Adının hiç de önemli olmadığı bu çekik gözlü
Reklam
Senin için yasak dediler -yasaklar çiğnemek içindir dedim. Senin için imkansız dediler -önemli olan imkansızı başarmak dedim. Senin için olmaz dediler. -dünyada olmayacak şey yok dedim. Senin için zor dediler -kolay olsaydı değerli olmazdı dedim. Onda bulduğun nedir ki dediler -herkeste arayıp bulamadığım dedim. Senin için o ne dediler -hayattaki gülen yüzüm dedim. Ona öyle nasıl bağlandın dediler. -ben değil " o bağladı " dedim. O da senin gibi sevdi mi dediler işte cevap veremediğim tek şey buydu.. Eğer bunu bilmiyorsan vazgeç dediler -Vazgeçecek olsaydım "sevmezdim "dedim
Bana göre evlilik, bahar demektir. Nasıl ki baharın gelmesiy­le doğa gözlerini açar ve içinde sakladığı çiçek, böcek, güneş vs. bize sunarsa, işte evlilik de böyle hayatımıza gözlerini aç­tığı anda mutluluk, huzur, güven, saygı, aşk, evlat gibi tüm hayati değerleri bize sunar. Herkesin bir umudu vardır... bir kaybedişi... bir de hikâyesi. Benim hikâyem de 16 yaşında evlenmemle başladı. Henüz lise ikinci sınıfa geçmiştim. Artık tamamen cehennem azabına dönen evimizdeki huzursuzluklardan kurtulmam gerekiyordu. Ama nasıl? O yaştaki bir çocuk için ancak biri­ ne tutunmaktı çözüm. Ben de öyle yaptım ve aile dostumu­zun oğlu ile nişanlandım; ardından okulu bırakıp evlendim. Bu kısmı tasvip etmiyorum fakat o andaki şartlar altın­ da bunu yapmasam daha kötü sonuçlar alacaktım. Evet ev­lendim; çocuk gelin oldum o yaşta! Yığınlarca sorumluluk... Maddi sıkıntılar... Ama bunların hepsini bana unutturan eşi­min sevgisi ve bana verdiği huzurdu. Ben de bunlara karşılık elimden gelen tüm fedakârlığı yapıyordum. Verdiğim bu örnekte küçük kızın evlendiği erkek iyi bir in­san çıkıyor, ama çoğu kez şans herkese bu denli gülmüyor. Genç kız da kendi yaşından umulmadık bir olgunlukla ko­casının sevgisi ve verdiği huzuru görebilmiş ve değerini bil­miş.
Sayfa 19
Bağlanmayacaksın bir seye,Öyle körü körüne "O olmazsa yaşayamam" demeyeceksin. Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü. Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki, Çok sevmeyeceksin mesela O daha az severse kırılırsın.
Yaşam ve... ölüm! İşte o kadar! Yaşıyordum... bir yaşamım vardı, ama şimdi usulca elimden kayıyor ve ben onu tutamıyorum.
Reklam
Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu. Kanadı yok umutsuzluğun, akşam vakti deniz kıyısında bir taraçada, toplanmış bir sofrada kalayım demiyor. Umutsuzluk bu, o bir sürü olayların dönüşü değil bu, tıpkı akşam karanlığında bir karıktan öbürüne giden tohumlar gibi. Bir taşın üstündeki yosun ya da su bardağı değil o. Kardan elenmiş bir gemi o, ya da düşen kuşlara benzetebilirsiniz, ama kanlarının en küçük bir kalınlığı yok. Büyük çizgileriyle tanıyorum umutsuzluğu. Başa takılan süslerle çevrilmiş küçük bir şey o. Umutsuzluk o. Kopçası bulunamayan inci gerdanlık, bir ipe gelmez, böyle bir şey işte umutsuzluk.
Andre Breton
Andre Breton
Drago, insanların her zaman birbirinden uzakta olduklarını fark etti, birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindiremiyordu ; bir insan acı çektiğinde diğerlerinin duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun, bu yüzden acı çekmediklerini ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu fark etti.
Zorba ölür ve hükmü sona erer. Şehit ölür ve işte hükmü o zaman başlar.
Sayfa 51 - KierkegaardKitabı okudu
Sonra ne mi oldu? Yendim kendi kendimi, acı çeken beni, külümü dağlara taşıdım ve daha da parlak bir ateş yaktım kendime. İşte o zaman hayalet kaçtı benden.
Lut So-ar'a girdiği zaman Güneş Dünya üzerinde yükseldi, diye okudum. Sonra Tanrı Sodom'a ve Gomora'ya gökten kükürt ve ateş yağdırdı; bu şehirleri yerle bir etti, ve bütün ovayı ve o şehirlerin bütün halkını ve yerde yetişen her şeyi. Oluyor işte. Her iki şehrin halkının da içleri kötüydü, herkesin malumu olduğu üzere. Dünya
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.