Sebastian son bir kez daha şiddetle sarsıldı, sonra hazzın
sükûnetinden büyülenmiş bir halde Kaderin'in üzerine yığıldı.
Onun için çok yeni olan solukları, kendisini hayrette bırakacak
kadar düzensizdi.
Ancak ona ne yaptığını fark edince yüzü kızardı, utandı ve
gözlerini kaçırarak Kaderin'in üzerinden kalktı.
Gelini ya da değil, o kendisi için bir yabancıydı ama onun kar
şısında sanki toy bir delikanlıymış gibi kendini utandırmıştı. Daha
da kötüsü, onu altında tutmak için tüm gücünü kullanmıştı. Onu
nasıl incitemeyecekti ki? Mükemmel tenini nasıl berelemeyecekti?
Gözleriyle karşılaşmaktan ödü kopuyordu. O ihanete uğramış bakışları görmekten...
Fakat Kaderin onu kendine çekti ve başını hafifçe ona çevirip
burnunu adamın boynuna sürttü. Kedi gibi, yanağını yanağına
sürtüyordu. İlginç bir yöntem seçmiş olmasına rağmen, Sebastian onun şefkat gösterdiğini biliyordu.
Şefkat. Bu, Sebastian için başka bir coşku sebebiydi. Çok uzun süredir ona dokunan olmamıştı.
Kaderin dirseğinin üzerinde doğrulurken gümüşle koyu kestane rengi arasında titreşen yumuşak bakışlarla onu süzdü, tatmin olmuş bir ifadesi vardı. Kadının başını, titreyen ellerinin arasına aldı,
göz kapaklarını ve burnunu öptü. Hayal edebileceği en güzel ve en tutkulu yaratıktı ve kendisine aitti.
Konuştuğunda sesi boğuk çıkıyordu. "Sana adımı söylemedim.
Ben Sebastian Wroth."
Kaderin hâlâ transtaymışçasına, “Bastian," diye mırıldanınca Sebastian onu kucaklamak istedi.
Gülümsedi. "Eskiden sadece ailem bana böyle hitap ederdi. Senin de öyle seslenmen beni memnun eder."