Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Liberalizmin eşitlikçi yüzünün altında kapitalizme hizmet etmesi
Günümüzde evrenselci bir söylem içerisinde sunulan liberal hukuk devleti konsepti, kapitalizmin eşitsizlikçi ruhuna ve hegemonyasına hiç dokunulmadan, bunlara hiç değinilmeden, dünya çapında yaygınlaştırılmak isteniyor. “Globalleşme” sloganı altında, günümüzde, Batı kapitalizminin kendisini hukuksal ve tabii daha da önemlisi, ekonomik anlamda dünyaya tek seçenek olarak kabul ettirme girişimine tanık oluyoruz. Bu nedenle nötralite ve olgusallık izlenimi bırakan “globalleşme” terimini, onun bir öznesinin bulunduğunu, bu öznenin Batı kapitalizmi olduğunu hatırlayarak “globalleştirme” olarak anlamak ve kullanmak gerekir. Ben liberal demokratik hukuk devleti konseptinin böyle bir yayılmacılık için araçlaştırıldığını, Batı kapitalizminin kendi varlığını idame ve dünyaya hükmetmek amacına hizmet eden bir işlev yüklendiğini düşünüyorum.
Performatif Edimler ve Toplumsal Cinsiyet Kurma-Judith Butler
Beauvoir, "kadın"ın doğal bir olgu değil, tarihsel bir fikir olduğunu iddia ederken, biyolojik olgusallık olarak cinsiyet ile bu olgusallığın kültürel yorumu veya anlamı olarak toplumsal cinyiset arasındaki ayrımı açıkça vurgular. Bu ayrıma göre kadın olmak, hiçbir anlamı olmayan bir olgusallıktır, ancak kadın olmak, kadını olmak, yani bedeni tarihsel bir "kadın" fikrine uymaya zorlamak, bedeni kültürel bir gösterge olmaya ikna etmek demektir.
Reklam
Gadamer'e göre negatiflik sanat için elzemdir. Negatiflik sanatın yarasıdır. Pürüzsüzün pozitifliğine karşı koyar. Orada beni sarsan, altüst eden, meydan okuyan bir şeyler vardır; bana hayatını değiştirmelisin çağrısını yapar: "Bu hususi şeyin olgusu, bu 'fazlalığı sağlayandır: orada bir şeyler vardır, Rilke'nin ifadesiyle: 'Böyle bir şey insanların arasında durmaktadır. Bunun var olması olgusu, bu olgusallık aynı zamanda bütün inanılmış anlam beklentilerine karşı aşılmaz bir direniştir. Sanat eseri bizi bu olguyu kabul etmeye zorlar. 'Senin göremeyeceğin bir yer yoktur. Hayatını değiştirmelisin.' Bu bir şoktur, altüst olmadır; her sanatsal tecrübenin bizi karşılaştırdığı özelliğiyle bu meydana gelir. "Sanat eseri şok edicidir. İzleyiciyi toslatır. Pürüzsüz bambaşka bir yönelimselliğe sahiptir. İzleyiciye tutunur, ona bir Like (Beğen) yaptırır. Sadece beğendirir, altüst etmez."
Bir de "olgusallık" meselesi var: Bir şeyin olgusal olduğunu söylediğinizde, iddianızın "doğru" olduğu söylenebilir.
Sayfa 238 - Türkiye İş Bankası YayınlarıKitabı okudu
Anlık beden ya da bunun bir parçası açısından öncekinden daha büyük ya da daha küçük bir olgusallığı içeren bir şeyi doğrulayabildiği zaman daha büyük ya da daha küçük bir eksiksizliğe geçer. Öyleyse, anlığın düşünme gücü artar ya da azalır dediğim zaman, anlığın kendi bedeninin ya da onun bir parçasının şimdiye dek beden için doğruladığından daha büyük ya da daha küçük bir olgusallık anlatan bir ideasını oluşturmuş olduğundan başka bir şeyi demek istemiyorum. Çünkü ideaların üstünlüğü ve edimsel düşünme yetisi, nesnenin üstünlüğü tarafından ölçülür.
Sayfa 175Kitabı okudu
Dolayısıyla olgusallık hoşluk tarafından giydirilir ve gizlenir: tenin çıplaklığı bütünüyle mevcuttur ama görülmesi mümkün değildir. Öyle ki hoşluğun en üst derecedeki işvesi ve en üst derecedeki meydan okuyuşu, açılmış bedeni hoşluktan başka giysisi, bir örtüsü olmaksızın teşhir etmektedir. En hoş beden, ten seyircilerin gözleri önünde bütünüyle mevcut olduğu halde, edimlerinin bu teni görünmez bir giysiye büründürerek tümüyle gözlerden sakladığı çıplak bedendir.
AGE, S. 512.Kitabı okudu
Reklam
_Mantık, mutlak varlığın bilimidir. Varlık, sonsuzluğun tedirginliği dürtülen mutlak tinin kendini evrene açmasıdır. Mantık bilimi, kosmos’un nedeni olan mutlak tini ortaya koymaya çalışır. Mutlak tin, Tanrı’dır, İdea’dır.(Kendinde varlık). Özne ile nesnenin, ideal ile gerçekliğin, sonlu beden ile sonsuz ruhun birliğidir idea. Mantık bilimi mutlak
Yeni Diyalektik
_Tanrı, ilk ateisttir. Ateistler _Tanrı, ilk masondur. Masonlar _Orospu çocuğu. Marques de Sade _Herkesin tanrısı kendine benzer. Yamyamların tanrısı bir yamyam; savaşçıların tanrısı bir savaşçı; hırsızların tanrısı hırsız; aşıklarınki de aşk tanrısı olacaktır. Ralph Emerson _Trakyalılara göre tanrı, sarışın ve mavi gözlüdür. Öküzlerin elleri
Toplumun temel diyalektik süreci üç aşama : dışsallaştırma(extemalization) nes­nelleşme (objectivation) ve içselleşme'dir (intemalization). Topluma en uygun ampirik bakış, ancak bu üç aşamanın birlikte anlaşılmasıyla mümkündür. Dışsallaşma, insanların hem fiziki hem de zihni faaliyetleriyle dünyaya doğru sü­rekli taşmalarıdır. Nesnelleşme, kendi asli üreticilerini ken­dilerinden çok dışa dönük bir olgusallık (facticity) olarak karşılayan bir realitenin (yine hem fiziki hem de zihni) bu faaliyetinin sonucunda ulaşılan bir noktadır. İçselleşme ise sözü edilen aynı realitenin kendisini bir kez daha objektif dünyanın yapılarından subjektif bilincin yapılarına aktarır­ken insanlar tarafından tekrar kendi içlerine mal edilmesidir. Dışsallaşırken toplum bir insan ürünüdür. Nesnelleşirken ise sui generis (nev-i şahsına münhasır) olur. İçselleşme bo­yunca insan artık, toplumun bir ürünüdür.
Sayfa 53 - Rağbet yayınları
Heidegger'e göre, biz insanlar, varoluşumuzun bu türden bir açıklama yoluyla anlamlı kılınamamasından dolayı, kendimizi ne zaman geldiğimizden veya ne zaman gideceğimizden yana tam bir bilgisizlik hali içinde, dünyaya fırlatılmış hissederiz. Buna göre olgusallık veya fırlatılmışlık, insanın kendisini tarihsel olarak oluşturulmuş maddi ve manevi bir çevre içerisinde, yani imkânları itibariyle sınırlanmış bir dünya içinde bulması olgusuna gönderme yapar. Insanın dünyada ve "orada" olmasıyla geliş ve gidiş tarzı dikkate alındığında, dünyanın içinde bizim kendimizi evimizdeymiş gibi hissettiğimiz bir yer olmadığı açıklıkla ortaya çıkar. Bizler, anlamadığımız ve anlayamayacağımız bu dünyada, onun deyimiyle öksüzler ve evsizler olarak var oluruz. O, işte bu durumun insanda derin bir kaygıya yol açtığını söyler. Kaygı, insanda şeylerin, nesnelerin belirsizliğinin ve dünyanın anlamsızlığının bilincine varan ve hayatla, içinde kişisel seçimin özsel olduğu ve kararların sorumluluğunun taşınmasının gerekli bulunduğu bir alanla karşı karşıya gelen insan varlığının temel gerçekliğini ifade eder. O, insanın geçmişle gelecek, varlıkla hiçlik arasında havada kalan varoluşunun belirsizliğini, durumunun anlaşılmazlığını ve hayatın saçmalığını görerek yaşadığı derin umutsuzluk ve dolayısıyla iç sıkıntısı halini tanımlar. Heidegger, bu kaygıyla yaşayamayacağını düşünen insanın kaygıdan kurtulmak amacıyla, "onlar"ın benliğine sığındığını söyler
Sayfa 603Kitabı okudu
Reklam
Esasen özgür olmamızı sağlayan şeyleri (bağlam, anlam, olgusallık, durum, hayatımızın genel doğrultusu) genellikle bizi tanımlayan ve özgürlüğümüzü elimizden alan şeyler olarak görme hatasına düşeriz. Ne var ki ancak ve ancak bunlarla birlikte gerçek anlamda özgür olabiliriz.
Sayfa 157
Varlık ,hiçlik , ölüm
Benim Ölümüm [Ma mort] Ölüm, “duvar”ın öte yanındakilerden olduğu için hiçbir şekilde insani olmayan şey gibi görünürken, sonra bir anda bambaşka bir bakış açısından düşünülmeye, insan yaşamının bir olayı gibi ele alınmaya başlandı. Bu değişiklik çok açık bir biçimde anlaşılır: ölüm bir terimdir ve her terim (ister sonuç, ister başlangıç terimi
112 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.