”Senin yanındayken kimse bana zarar vermiyor ve kalbimde mutluluk güneş gibi parlıyor.”
”Evet, öldüreceğim. Çoktan başladım bile. Öldürmek derken öyle Buck Jones’un tabancasını alıp dan diye öldürmeyi kastetmiyorum. Öyle değil. Kastettiğim onu kalbimde öldürmek. İyiliğini istemekten vazgeçmek. Derken bir gün ölüp gidecek.”
“Dindinha bir seferinde mutluluğun ‘yüreğimizde parlayan bir güneş’ olduğunu söylemişti. Güneş her şeyi mutlulukla aydınlatıyordu. Eğer bu doğruysa, her şeyi güzelleştiren şey göğsümde pır pır eden yüreğimdi..”
”’Daha anlatsana,’ dedim.
‘Hoşuna mı gitti?’
‘Hem de çok. Seninle sekiz yüz elli bin kilometre boyunca hiç durmadan laflamak isterdim.’
‘Benzinimiz yeter mi ki?’
‘Yalancıktan doldurursak yeter.’”
”Acı çekmek ne demekmiş asıl şimdi anlıyordum. Adı çekmek bayılana dek dayak yemek değildi. Ayaktaki cam kesiğine eczanede dikiş attırmak değildi. Asıl acı, kalbi baştan aşağı sancılara boğan, insana sırrını kimselere anlatmadan ölmeyi arzulatan şeydi. Kolları, başı hep dermansız bırakan, yastıkta öbür yana dönme isteğini bile söndüren bir şey.”
”Hayatın şefkatli yanını bana sen öğrettin Portuga. Bugün çocuklara misketler ve kartlar dağıtmaya çalışan benim, çünkü şefkat olmayınca hayatın pek değeri kalmıyor. Şefkat göstermek beni bazen mutlu ediyor, bazense yanıltıyor, ki bu ikincisi daha sık oluyor.”