Gitgide alışıyorum sana....
Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz...
Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin...
Yanımda olduğun zamanlar;
Sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor,
Alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun...
Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan...
Alışkanlıklar daima korkutur beni...
Düşün ki ben yaşamaya bile
Her anı ölüdür. Şimdi sen de bir anısın. Sen de ölüsün. Her zaman benimle birlikte olan, birlikte taşıdığım, yaşadığım sözcüklerime dönmem gerek. Sözcüklerim olmadan o gökyüzüne nasıl dayanabilirdim.
Yalnız malın ve mülkün değil, her işin ve oluşun bir zekâtı vardır. Nasıl ki alacakaranlık, gecenin, fecir, gündüzün zekâtı gibidir. Nasıl ki, gülümseme yüzün zekâtıdır. Onu arıtır, ışıtır çünkü. Nasıl ki, borçlunun gölge serinliğinden faydalanmaktan çekinme de bir nevi zekâtın zekâtıdır. Evet, zekâtın bile zekâtı vardır. Nasıl ki, takva da bir nevi ibadetin zekâtıdır. Bunun gibi sabrın da bir zekâti vardır.
Sabrın zekâtı cihaddır. Cihad, sabrın dinamigidir.