Onların hâli tıpkı deryaya kerpiç atan bir adamın hâline benzer. Onlar edip geçiniyorlar ama yaptıkları çerağ ile değil memleket dışına çıkmak, iki üç fersah bile gidemezler, edepli ışıkları o kadar fersizdir, o kadar zayıftır ve o çerağların pervaneleri yine kendileridir.
06.05.24/..
Güneş felan doğuyo şuan, sonra iştee yavaştan uyanıyo insanlar.
Öyle onlar uyanıyo, ben uyuyom denk gelemiyoruz, iyi böyle.
youtu.be/J3o8UnKu3_o?si=...
"O, size Kitap'da şunu indirdi: Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz vakit onlar
başka bir söze dalıncaya kadar yanlarında oturmayın.
Çünkü o zaman siz de onlar gibi olursunuz." (4 Nisa/140)
Şeyh Süleyman bin Abdullah, bu ayet ile ilgili olarak şöyle der: "Ayet, zahiri anlamına göre değerlendirilir. Buna göre, Allah (Subhanehu ve Tealâ)’nın ayetlerinin inkar edildiği ve alay
edildiğini işittiği halde, ikrah altında olmaksızın, onların söylediklerini reddetmeksizin veya onların meclislerinden ayrılmaksızın kafirlerle birlikte oturmaya devam eden kişi, onların işlediği fiili işlemese dahi aynen onlar gibi kafir olur. Zira bu, küfre rızayı içerir; küfre rıza ise küfürdür. Alimler, herhangi bir günahtan razı olan kişinin, aynen o günahı işleyen gibi olduğu konusunda bu ayetler ile delil getirmişlerdir. Kişi, kalben bundan hoşlanmadığını iddia etse dahi bu kabul edilmez; çünkü hüküm
zahire göre verilir. Küfrü izhar eden kişi , kafir olur." (Ed-Dureru’s Seniyye, Cihad, 79)
Tamam, Avrupalılar bugün bizden üstünler fakat o günlerde değillerdi. Onlar, nasıl 10. yüzyıldan 16., 17. hatta ve hatta 18. yüzyıla kadar İslam bilimlerinden buldukları bütün müspet bilimleri, pozitif unsurları aldılarsa, biz Müslümanların hiç korkmadan bugün Avrupalıların ulaştıkları bizde olmayan bütün unsurları, bütün buluşları almak için bir yarış içerisine girmeliyiz. Mesela Japonlar bunu yaptılar. Biz Müslümanlar kadar bilimsel bir geçmişe sahip değilken, müthiş şeyler yaptılar fakat biz hala yerimizde sayıyoruz.
İçinde bulunduğumuz çağ "inançtan yoksun ama kuşkuculuktan ödü kopan" bir çağ olarak tanımlanmıştır ve insanlar görüşlerinin doğruluğundan değil, onlar olmaksızın ne yapacaklarını bilemediklerinden emindir.
Eylemleri dünya standartlarına göre büyük bir başarı olarak görülmese bile, sürekli bir şeylerle uğraşan bu karakterler değişip ve bunun sonucunda, başladıkları yerden birkaç adım ilerledikleri bir noktaya varıyorlar. Onların vardığı noktanın başkaları için yüksek ya da alçak, güzel ya da yetersiz görünmesinin bir ehemmiyeti yok. Önemli olan, onların kendi başlarına hareket etmesi ve şu anda durdukları noktadan hoşnut olmaları. Onlar, kendi hayatlarını ölçtükleri standardın kendi yüreklerinden doğmasını yeterli buluyor.
Bir şehirde başka bir şehri
Bir şiirde bir başka şiiri
Bir başka serüveni kendi serüveninde
Böylece gece yolculukları yeniden başlamıştı
Ama bunlar başka gecelerdi
Sigara üstüne sigara
Yakılıp şiir düşünülen
Ve yüzleri sisler ardında sevgilileri
Onlar alaturka şarkıda bir dizeydi
Hep hayal edilecek olan
Siz önünden geçerken
Pencerede kıpırdanan
"Biliyorum, Sen bazen kullarına oyunlar oynayıp onları deniyorsun.
Hoşlanmadıklarına da tuzaklar kurup onları iyice yoldan saptırıyor, içlerindeki ikiyüzlülüğü, kefereliği açığa çıkartıyorsun.
Kafaları karıştırmak da hoşuna gidiyor. Bazen benzeşen ayetler indirip bizleri ortada bırakıyorsun. Biz saftirik kullar da tartışıp duruyoruz, o mu
Bir insan her zaman hikâye anlatıcısıdır; kendi hikâyeleriyle ve başkalarının hikâyeleriyle çevrili yaşar; başına gelen her şeyi onlar aracılığıyla görür ve hayatını anlatıyormuş gibi yaşamaya çalışır.
JEAN-PAUL SARTRE, Bulantı
Bakışlarımda bir anlam varsa bana aittir
Ellerim bütün bedenim bana aittir
Tanıştığım güneş, yıkandığım ırmaklar
Derin ve tozlu yollar
Öptüğüm dudaklar bana aittir
Bu dünyayı kendi gözlerimle görmeyi öğrendim sonunda
Gözlerim bana aittir
Sayısız kitap sesleniyor bulundukları yerden
Onlar nice sabahlarıma tanıktırlar
Nice uykusuz gece
Avrupalı ve Amerikalı vahşiler arasındaki fark, esas olarak olarak ikincilerden bazı kabilelerin düşmanları tarafından tamamen yenilmiş olmalarından kaynaklanmaktadır. Birinciler ise mağlup ettiklerini yok etmekten nasıl daha iyi faydalanabileceklerini bilirler ve kendilerine tabi olanların sayısının artmasini yeğlerler. Böylelikle onlar sayesinde büyük savaşlarda kullanacakları tesisat sayısını arttırmak isterler.
Artık ne o, ne Muallâ Hanım.
Bu, nikbin devirlerin masalları gibi, kırk gün kırk gece süren düğünlerin sevinciyle bitmiyor. Biz onlardan çok uzağız. Onlar kadar sevmiyoruz, kendimizi vermiyoruz, şüphe ve tereddüt ediyoruz.