Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
400 syf.
·
Puan vermedi
·
34 saatte okudu
Spoiler!!!
Evet bir maceranın sonuna geldik ne kadar Sedef'in tüm dengesizliğini, Aslı'nın çirkefliğini, Yiğit'in doğrusunu söylememek için her seferinde farklı isimler bulmasını, Hakan'ın yüzsüzlüğünü ve diğerlerin varlığını (hepsini söyleyecektim ama üşendim) çok özleyecek olsam da mutlu bittiği için çok mutluyum. Alaz annem "Karım ol"deyişin beni benden alsa da resmen fırsat kolladın güzel kızım daha güzel bir teklifi hak ediyordu çok alındım çok Yeğeni öldü amcası çıktı başımıza neyse ki çabuk öldü bu kitap biraz daha sakin ama hepsinden yorucuydu Sedef'i ruhsuz görmek gerçekten onun olgunlaşmasına tanık olmak yordu beklediğim bir çöküştü ama ben böyleysem Alaz'ı düşünemiyorum. Tarif edemiyorum hislerimi okumaktan kaçtığım kitabı zihnimde devam ettiriyor olmam sürekli onlarla gerçek gibi tartışmam beni şaşırtıyor. Ben Yaralasar evrenini çok sevdim iyi ki denk geldik,yazar zaten kalemini sevdiğim biri daha söyleyecek çok şey var ama ben bitirir bitirmez buraya geldiğim için toparlayamıyorum daha nice kitaplarda görüşmek üzere.
Yaralasar - 4
Yaralasar - 4Maral Atmaca · Ephesus Yayınları · 20216,3bin okunma
Bugün geleneksel komünizm hemen hemen yok oldu. Mao Zedong hâlâ sakin biçimde Tiananmen Meydanı'na bakmaya devam ediyor. Ama Çin Ko­münist Partisi, Marksist ilkelerinin çoğunu terk etmiş durumda. Vietnam ve Laos da onun örneğini izledi. Yine de ani ölümü komünizmin gizemini sade­ce daha çok artırmıştır. Komünizme dair hangi intiba gerçek olandı? 1984'te gördüğüm milliyetçilik mi, 1987'nin sosyalist idealizmi mi, yoksa yalnızca Ekim Devrimi'nin yıldönümünde Moskova'da gösteri yaparken gördüğümüz sayılan giderek azalan bir grup emekli örneğindeki gibi, yaşlanan bir kuşa­ ğın muhafazakar otoriterliği mi?
Sayfa 15
Reklam
168 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
Selam olsun gerçeğin duvarının öte yanına, Selam olsun Dostoyevski’ye
Kitap okumaya ortaokulda Dostoyevski ile başladım. Daha sonra okuduğum diğer Rus Edebiyatı kitaplarında ve diğer tüm kitaplarda onun anlatım şeklini aradım. Bulamadığımda ise bana hep eksik geldi. “Ebedi Koca” kütüphanemde olduğu için okuduğum, bir “Suç ve Ceza”, “Ezilenler” kadar olmasa da etkileyici bir kitap. Baş kahramanı takip eden bir adam..
Ebedi Koca
Ebedi KocaFyodor Dostoyevski · Öteki Yayınevi · 20072,882 okunma
Hz. Ebu Bekir(r.a) konuşmamak için ağzına Çakıl koyar ve şöyle derdi:” insanları felaketlere sürükleyen onların dilleridir." Hz.Ömer (r.a) şunu söylerdi: “ çok konuşmayın. Çünkü çok konuşan çok yanılır, çok Yanılan çok günah kazanır, çok günah kazanan da cehenneme gider." İbn Mesud (r.a) şöyle demiştir: “ dil kadar uzunca hapsedilme muhtaç olan hiçbir şey yoktur." Tavus (r.a) şöyle demiştir: ”Dil canavardır; serbest bırakılırsa sahibini yer." Vehb b. Münebbih (r.h) Âl-i Davud (a.s)'ın hikmetinden şunu söyledi: ‘ akıllı bir kimseye gereken, zamanını bilmek, dilini korumak ve kendi dünyasına yönelmektir.' Hasan el-Basri (r.h) şunları söylemiştir: “Dilini tutmayan kimse, dinden bir şey anlamamıştır” “Müminin dili düşüncesinin arkasındadır. O önce düşünür ve ancak doğru bulunca konuşur. Münafığın dili ise düşüncesinin önündedir o düşünmeden konuşur Ömer b. Abdülaziz (r.a) şunu söylemiştir: “ ölümü çokça Zikreden düşünen dünyadan az şeyle yetinir; sözünü amelinden Sayan da ancak kendisini ilgilendiren konuşması gereken şeyi konuşur." Muhammed b. Vasih (r.a) şöyle demiştir: “Dilini tutmak, altın ve Gümüş’ü tutmaktan daha önemlidir." Yunus b. Ubeyd (r.h) şunu söylemiştir: “ben sözlerine dikkat eden bir insan gördükçe, onun diğer amellerinin de iyi olduğunu gördüm."
Siyaset ve İd
Topluma yön vermiş siyasetçiler, öyle ya da böyle bugüne kadar hep eleştirildiler.. Siyaseti terk etme konusundaki geç kalınmışlık hep tartışma konusu oldu... Zirveyi görmüş bir insan için oradan emekliliğe ayrılmak ve neticesinde onun psikolojisi üzerinde yaratacağı tahribi tahayyül etmek oldukça güçtür; yürüyecek tâkati kalmamıştır belki, ama her ne olursa olsun kendi id'i o insan için vazgeçilmez olandır. Bunun için dünyayı ateşe vermeye hazırdır. Onun için, bir ben vardır ve bu ben'in muhatap olduğu dış dünya. Bu dış dünya, onun egosunu zamanla öyle bir beslemiştir ki, artık o ben bu dünyanın tek hakimi olduğunu bilir.. Böylesine kudret sahibi bir süperegonun bu güçten vazgeçmesi oldukça büyük bir erdem gerektirir aynı zamanda... Sonuç itibariyle, dünyaları yutacak kadar büyümüş bir kibir ile onun ruh sağlığı arasında sıkışıp kalmıştır koca bir toplum....
Aşk gönlün işiydi ve onun olduğu yerde aklın yeri olmazdı.
Reklam
İnsanın kaderini ve barındırdığı tüm ıstırabı kabul etme biçimi, kendi çarmıhını yüklenmesi ona en zorlu koşullarda bile yaşamına derin bir anlam katma olanağı sunar. Cesur, onurlu ve bencillikten uzak duran biri olabilir. Kendini korumak için verdiği acı savaşta insan onurunu unutabilir ve bir hayvandan farksız bir hale gelebilir. Burada, insanın zor bir durumun sunduğu ahlaki seviyeye erişme fırsatını kullanması veya tepmesine yönelik seçim söz konusudur ve bu da onun çektiği acılara değer olup olmadığını belirler.
Severim. Niçin..? Bunun niçini yok. O da beni sever, onun sevgisinin de niçini yoktur. İşte sevgi bu. Kalanı yalan. Kalanını biz uydururuz.
Amacına doğru yürürken engelleri cüretle aşar ve ancak önüne aşılmaz bir duvar veya bir uçurum çıkarsa geri dönerdi. Gözlerini kapayıp uçuruma atılmak ya da belki deviririm diye duvara saldırmak onun harcı değildi. Duvara veya uçurumu ölçer, biçer hakkından gelemeyeceğinden emin olursa, kim ne derse desin sırtını döner giderdi.
Sayfa 200 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarKitabı okudu
“Elbette bizler doğadaki tüm ahlakı reddetmiyoruz, ah­lakın evrensel olduğu iddiasını reddediyoruz ve bir ahlak kuralını reddederken ya da kabul ederken onun hayatı ge­liştirici mi yoksa engelleyici mi olduğuna bakıyoruz.”
Sayfa 92 - Destek Yayınları: Haziran 2013Kitabı okuyor
Reklam
Âciz insanoğlu dehşet ve hayret içinde çevresine bakar, hayalinde tabiatın ve kendi varlığının sırlarını açacak anahtarı ararmış. Belki uykulu ve uyuşuk bir hayatın sonsuz sessizliği, hareketsizliği, maceraların, tehlikelerin, korkuların yokluğu, insanı gerçek hayatın ortasında bir hayal dünyası yaratmaya götürüyor ve işsiz düşüncesi bu hayal dünyasında istediği gibi a oynatıyor, ya da olan bitenin nedenini onun dışında arayarak en tabii olayları, onlarla hiç ilgisi olmayan nedenlere bağlıyor. Zavallı atalarımız hayatta yollarını el yordamıyla arıyorlardı; iradelerine ne büsbütün hâkim olabiliyorlar ne de onu büsbütün serbest bırakıyorlardı. Ama gene de hayatın zorlukları ve tehlikeleri karşısında safça bir hayrete düşüyorlar ve bunların izahını tabiatın dilsiz ve belirsiz hiyerogliflerinde arıyorlardı. Bir ölümün nedeni onlarca, bundan önceki ölünün evin kapısından çıkarken başının ayaklarından önce çıkmasıydı; bir yangının nedeni bir köpeğin üç gece pencerenin altında uluması idi. Bu yüzden ölülerin evden daima ayakları önde çıkmasına dikkat ederler, ama aynı yemekleri oburlukla yerler; eskisi gibi ot üstünde uluyan köpeği döverler veya kovarlar; ama gene de çıranın kıvılcımlarını çürümüş döşemenin aralıklarına kaçırmaktan geri kalmazlardı.
Sayfa 140 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarKitabı okudu
Doğduğunu herhalde annesinden başka kimse fark etmemiştir; yaşadığını da pek az kimse bilir; fakat ölümünü kimse fark etmeyecek, öldüğüne kimse sevinmeyecek, kimse acımayacaktır. Onun düşmanı, dostu yoktur. Yalnızca birçok tanıdıkları vardır. Belki bu silik kişinin yalnız cenazesi bir ilgi uyandıracak, yolda adamın biri saygı ile durup selamlayacak, belki başka bir meraklı da cenazenin önüne koşacak, ölenin adını soracak ve hemen unutacak..
Sayfa 36 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarKitabı okudu
Uzanmak İlya İlyiç için ne kadar hastalarda ya da uykusu gelmiş insanlarda olduğu gibi bir zaruret, ne yorgun bir kimsedeki gibi bir ihtiyaç, ne de uyuşuk bir insandaki gibi bir zevkti; bu onun tabii hali idi. Evde olduğu zamanlar -evde olmadığı zaman da yok gibiydi- hep uzanırdı; hem de hep aynı odada.
Sayfa 6 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarKitabı okudu
Sefahat düşkünü bir kimsenin ahlaken düşük dürtülerle hareket ettiği açıktır. Ancak ekonomik alanda değerlendirdiğimizde, “onun müsrifliği, terzilere, hizmetçilere, aşçılara ve hayat kadınlarına iş imkânı sağlarken, tüm bu kişiler ise fırıncıların, marangozların vb. iş hacimlerini artıracaktır”. Sefahat düşkününün doyumsuzluğunun topluma yarar sağladığını söyleyen Mandeville daha da ileri giderek, kişisel ahlaksızlıklara dayanmaksızın refaha kavuşmuş ve güçlü hâle gelmiş bir ülkenin var olmadığını söyler. Dönemin İngiltere’sini hicveden Arılar Meseli, refah içinde yaşayan ama ahlaken kokuşmuş, yolsuzluklara bulaşmış bir arı kovanını anlatır. Yozlaşmadan rahatsızlık duyan mitolojik tanrı Jüpiter, bu kovana ahlaklılığı ve erdemliliği benimsetmesi için bir kraliçe arı gönderir. Gerçekten de, yeni kraliçe arının yönetimi altında arılar bu kez; azla yetinen, gösterişten, lüksten uzak duran, elindekini başkasıyla paylaşan mütevazı, hırslardan uzak, erdemli hayatlar sürmeye başlarlar. Ne var ki bu kezde yükselme, lüks yaşama hırslarını kaybeden arılar daha az çalışmaya başlarlar ve kovan giderek daha yoksul bir yere dönüşür ve zamanla eski refahtan eser kalmaz.
Kuralları yıkmaktan korkmayın. Herkesi karşınıza alacak kadar cesur olun. Yol nereden geçerse geçsin tek bir derdiniz olsun. Yaşamı daha sağlıklı, anlamlı ve mutlu hale getirin. Onun da tek yolu tüm kıyafetlerden arınarak kendinizi bulun ve ruhunuzu keşfederek, bütünleşmeyi bireyselleştirin.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.