Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
320 syf.
8/10 puan verdi
·
13 günde okudu
Bu kitap aslında bir inceleme, genel kötülük hakkında oldukça kapsamlı bir çalışma. Kötülüğü incelemek, hayatımda kim bilir kaç kişinin düşüncesizce kötü davranışlar sergilediğini fark etmeme yardımcı oldu. Neden yapıyorlar peki? Arendt'in tanımıyla; düşünmeden, sadece "diğer herkes" bunu yapıyor diye. Hannah Arendt sadece Adolf
Kötülüğün Sıradanlığı
Kötülüğün SıradanlığıHannah Arendt · Metis Yayınları · 2012691 okunma
1920'li yılların ABD'si
Ekonomik çıkarları ve özellikle petrol ihtiyacı dolayısıyla Milli Mücadele başladığında, Amerika, Ortadoğu ve özellikle Mezopotamya yani Musul petrolleri ile ilgilenmeye başladı.
Sayfa 85
Reklam
Sovyetler Birliği'nin çöküşünden beri, Ortadoğu'da farklı amaçlar güden yeni bir Amerikan politikası gündeme geldi. Bu politikanın ana hedefi bölgesel bir hegemonyanın -bölgeye hâkim olabilecek ve Ortadoğu petrolleri üzerinde tekelci bir kontrol kurabilecek tek bir bölgesel gücün- ortaya çıkmasını engellemektir. Bu, Irak, Iran ve bölgede gelecekte öngörülebilecek bir tehdide karşı Amerikan politikasının temelinde yatan asıl kaygıdır.
ABD Başkanı'ndan İngiliz Büyükelçisi'ne
İran petrolleri sizin. Irak ve Kuveyt'tekini paylaşacağız. Ama Suudi petrolleri bizimdir.
Sayfa 212Kitabı okudu
Ah hocam ah
Doğu-Batı bloğu yerine şimdi, İslâm ülkelerinin üstünden, Doğu'dan Batı'ya bir çizgi çekilirse yukarıda Rusya var, Avrupa, Amerika var, müslüman olmayan ülkeler var. Onun altında Fas'tan Endonezya'ya kadar İslâm ülkeleri sıralanıyor. Onun için Batılı devlet adamları; "Şimdiki mücadele ekseni Kuzeyle Güney arasındadır. Karşımızda müslümanlar vardır." diyorlar. Ortadoğu'da petrolleri elde etmek için yapılan çalışmalar var. Zaten israil'i yerleştirdiler ve onun alanını genişletme çalışmaları var. Hudutlarının içine bizim topraklarımız da giriyor. GAP arazisi, Adana ve sâir yerler giriyor. İşte bütün bunların karşısında müslümanların; bu oyunları anlayan kaliteli insanlar olması lazım. Kuvvetli bir imana sahip olmaları lazım, dinlerine sahip çıkmaları lazım! Bugün, "İslâm dinine hizmet ediyorum, İslâm dininin sahibiyim, dünyanin neresinde olursa olsun onu koruyacağım!" diyen bir devlet yok! Doğrudan doğruya Osmanlı gibi İslâm’ı korumayı kendisine amaç edinmiş ve bunu ilan eden bir devlet mevcut değil! Osmanlı’yı yıktılar, yerine bir şey ikâme olmadı. Müslüman ülkeler var, müslüman ülkelerin İslâm'a yüzde nispeti 30-40-50-60 faydalı olan idarecileri var. Ama hiçbirisi de doğrudan doğruya İslâm'a yüzde yüz hizmetçi olamıyorlar!
"1920'lere gelindiğinde İran petrolleri neredeyse tamamen İngiliz hükümetinin denetimine girmişti ve Churchill, bu durum için, 'Periler ülkesinden gelen ve en iyimser hayallerimizi bile aşan bir hediye', diyordu."
Sayfa 194 - Timaş YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Sokaklarda arasıra, - Eskici... eskiler alırım, elbise, palto, kağıt... eskici... diye dolaşan insanlara rastlarız. Şimdi de aynı çığırtkanlık politika sahnelerinde gözümüze çarpıyor: - Eskiler alırım. Eski milletvekili, eski bakan, eski cumhurbaşkanı, eskiciiii... (...) - Petrolleri Amerikalılara kim verdi? - Demokrat Parti. - Madenleri Amerikalılara kim sattı? - Demokrat Parti. - Üsleri Amerikalılara kim verdi? - Demokrat Parti, - İkili anlaşmaları kim imzaladı? - Demokrat Parti. Ortadoğu ve Balkanların en büyük müteahhidi, televizyon ekranından başını uzatarak bağırıyor: - Biz Demokrat Partinin devamıyız... Öyledir! Koronun sesi yükseliyor! - Eski alırım. Eski milletvekili, eski bakan, eski cumhurbaşkanı. Eskiciiiiii... Bir eski ses: - Petrol satarım. Maden satarım. Üs veririm. Kapitülasyon anlaşmaları imzalarım... Uğur Mumcu Çağın Suçu,
Ortadoğu petrolleri, Güney Asya enerji kaynakları, Kuzey/ Orta Afrika petrol ve doğalgazı.. Balkanlar, Ortadoğu Kafkaslar'daki su kaynakları, enerji nakil yolları, ticaret yolları, stratejik su yollarının ele geçirilmesi gerekiyor... Bu iki türlü gerçekleştiriliyor... Birincisi, ülkelerde etnik, mezhepsel çatışmalar çıkarılıyor, tarihsel kinler husumetler körükleniyor... Daha önce yani Soğuk Savaş döneminde silahlandırılmış olan ülkeler şimdi önce çeşitli bahanelerle silahsızlandırılıyor. Ardından petrol ya da silah şirketleri ülkelere giriyor... Tüm bu planlar siyasi rejimleri teokratik ya da monarşik ya da diktatörlük olan ülkelerde göreceli olarak kolaylıkla uygulanıyor... Oysa ki egemenliğin halka dayalı olduğu siyasi rejimlerle adına demokrasi denilen sistemlerinyerleştiği ülkelerin halkları doğal olarak direnç noktası oluşturuyor... Kısacası engel teşkil edecek tüm rejimlerin yıkılması gerekiyor...
Sayfa 408 - Alfa Yayınları 10.BaskıKitabı okudu
"Nedir bu Avrupalıların baharat takıntısı Allah aşkına?" dediğinizi duyar gibiyim. Hemen açalım. 15. yüzyılda, dünya ekonomisinin merkezinde, tıpkı bugün petrolün yer aldığı gibi, baharat yer alıyordu. Hem tatlandırıcı olarak kullanıldığı hem gıdaları koruduğu hem de etlerin kötü kokusunu kapattığı için tarçın, karanfil, Hindistancevizi ve siyah biber gibi baharatlar oldukça değerliydi. Magellan döneminde ise, özellikle karanfil, altın değerinde bir baharat kabul ediliyordu. Gıdalara tat vermek için kullanılıyordu; ancak Avrupalılar karanfil esansının insanı güzelleştirdiğine, karanfil tozunun ateşi dindirdiğine ve sütle karıştırıldığında da cinsel gücü artırdığına inanıyorlardı. Ancak bu baharatlar, soğuk ve çorak Avrupa'da yetiştirilemediği için, Baharat Adaları'na en kısa yoldan ulaşmak, bir numaralı öncelikleri olmuştu. Bunu biraz da 20. yüzyılda Ortadoğu petrolleri için verilen mücadeleye benzetebiliriz. Evet, bu kritik hammadde ile ilgili en büyük rekabet, İspanya ve Portekiz arasındaydı.
Sayfa 168 - Timaş YayınlarıKitabı okudu
38 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.