Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Haçlı Seferleri dönemi Avrupa açısından hem ekonomik hem de kültürel alanlardan tam bir devrim başlatırken, Doğu’da bu kutsal savaşlar ve karşılığındaki “cihat”, uzun yıllar sürecek bir gerilemeye ve aydınlık düşmanlığına yol açar. Her taraftan kuşatılan İslam alemi kendi kabuğuna çekilir. Ürkekleşir, hoşgörüsünü yitirir, savunmaya çekilir, kısırlaşır; gezegen çapındaki evrim sürüp Müslümanlar kendilerini bu gelişmenin iyice dışında kalmış hissettikçe de söz konusu tavırlar kötüleşir. Bundan böyle ilerleme, “öteki” anlamına gelmektedir. Modernizim, “öteki”dir.
Sayfa 242 - YKYKitabı okudu
“Toprak bize varoluşu hatırlatıyor; su varoluşun sürmesini, yani hayatı. Akışkanlığı, suplesi. Toprak statiğin imajı, su dinamiğin... Birincisi sabit temel, varoluş temeli, öbürü de dinamik unsur veya esas, hayat ve sürme esası. Zaman ve tarih kavramının varoluş yapısına karıştığı kritik nokta. Tufanladır ki zamanı duymaya başladı insan. Tarih, insan kaderiyle özdeleşmeye, en azından insan kaderine zaman iplikleri karışmaya, işlemeye başladı... İnsan Cennet'te iken enfüsî özde de olsa, eşya ve çevre kavramına yabancı değildi. Ama dünyada asıl karşılaştığı yabancı unsur, zamandı. İşte ilk defaydı ki insan dünyada olduğunu anlıyordu. Zaman, dünya hayatının öteki dünya hayatına karşıtlığını en keskin renklerle ortaya çıkaran yeni bir ayraçtı. " |Sezai Karakoç
Reklam
Tanımlama ve sınıflandırma, sömürge gücünün etkin bir silahı haline gelir.
Sayfa 297Kitabı okudu
İnsan, kültür farklılığı ile birbirine karşı olabildiği gibi akıl sayesinde ben ve öteki bilinci aşabilen, yeni kültür sentezleri meydana getirebilen varlıktır. Medeniyet budur.
Sayfa 144
Fransa'da hınç hem kısa süreli olmuş hem de kontrol altına alınmıştı. Fransa (yani, Fransız milli bilincinin taşıyıcıları) , özgürlük, eşitlik ve kardeşlik milli ideallerine bağlılık anlamında, ona benzer bir millet haline gelerek İngiltere gibi olmak istiyordu. Ancak dünya (ya da Avrupa) güçleri arasındaki itibarı ve kültürel başarılan -ve İngiltere dahil, öteki toplumların da bu başarılan fiilen takdir etmeleri- bakımından, Fransa kendinden gayet memnundu ve İngiltere;de ya da başka bir yerde varoluşsal kıskançlık duymasına v􀇶sile olabilecek çok az şey görüyordu. Dahası bir millet olarak Fransa seçtiği modele karşı üstünlüğünü öyle etkili bir şekilde ortaya koydu ki, tarihçiler iki yüzyıl boyunca Fransa'nın aslında Manş'ın karşı yakasından ithal ettiği ideallerin ve fikirlerin anası olduğuna inanmıştı. Rus milliyetçiliğinin mimarlannınsa tam tersine kendi milli güvenlerinin hiçbir temeli olmadığı gibi, milletleri korkudan ilham alıyordu. İtibarları çok azdı ve duydukları hınç Rus milli bilincinin psikolojik kaynağı haline gelmişti. Bu bilinçte hıncın izleri her aşamada görülüyor ve hınç hala Rusya'nın tarihini ve dünya sahnesinde oynadığı rolü biçimlendirmeyi sürdürüyor. Rus milliyetçiliğinin tarihi bundan dolayı genelde milliyetçiliğin tarihi içinde özel bir yere sahiptir, çünkü hınç tarafından biçimlenen milliyetçiliğin ilk örneğidir. Tektanrıcı uygarlık dünyası içinde hınç, milliyetçiliklerin kuruluşu için ana mekanizma haline gelecek ve o dünyada en çok rastlanan milliyetçilik tipinin -kolektivist/etnik tipin- müsebbibi olacaktı.
Rus entelijansiyasının annesi değilse bile yetkin bir hamisi olan Katerina o kesimde sahici bir kültürel elit görme arzusundaydı. Katerina, çoğu kalabalık malikanelere sahip olan ve kazanç getiren bir işe ihtiyacı olmayan bu kesimi, enerjilerini üretici bir biçimde kullanmaya teşvik etti. Onlardan şiir yazmalarını istedi ve gerçekten de, on
Reklam
….tarihsel gerçekler “içine mızrak konmadan dik duramayan bir çuvala benzer.” Boş çuvalı dik tutan mızrak, tarihçilerin onlara yüklediği anlam ve önemdir.
2. Dünya Savaşı sonrası...
Marksist-Leninist ülküyü benimsemiş kişiler olarak Ruslar Asya'da, Avrupa'da ve dünyanın öteki herhangi bir bölgesinde önem kazanan komünist akımlara dostluk gösterme gereğini duyarken, Amerikalılar ulusların kendi yazgılarına kendilerinin karar vermeleri yolundaki Wilsoncu ilkeyi savunma adına komünizmin dünya çapındaki yayılma hareketine dur demelerinin gerektiğini düşündüler. . . .
Sayfa 700 - İmge KitabeviKitabı okudu
Eğitim ve kültür seviyesi yükseldikçe ön yargılar derinleşmekte, şeytanlaştırma eğilimi güç kazanmaktadır. Sıradan Avrupalıların, tacirlerin, seyyahların, mütercimlerin Müslüman bireylerle olan günlük etkileşimi farklı ve daha insanî bir İslam ve Müslüman algısı ortaya çıkartırken; kültürel ve ideolojik 'öteki' olarak kurgulanan Müslüman tipolojisi daha büyük algı kırılmalarına ve çarpıtmalara neden olur
Sayfa 267 - Cezayir'e Bir İspanyol Esir: CervantesKitabı okudu
Eşitliğin bugün temel bir değer olarak görüldüğü Batı toplumlarında bile ne kadar az önem arz ettiğini kanıtlamak için pek büyük bir çaba gerekmez. Hiç kuşkusuz ne Platon ne de Aristoteles -yani Batılı politik felsefenin kurucuları kabul edilen ve aslında demokrasinin resmi kuruluş yeri olan Atinalıların değerlerini dillendiren filozoflar-
Reklam
Milliyetçi güdülerin ateşlediği İngiltere/Britanya'nın her alandaki çarpıcı baş arısı ve birden bire süper güç mertebesine yükselişi doğal olarak ortaya çıkmakta olan öteki milletlerin, ilk milletin onlara kafa tutarak rekabet etmek istediği alanlara odaklanmasına yol açıyordu. Ancak ekonomik rekabetten imtina edilebilse bile -örneğin Rusya'nın durumunda olduğu gibi heybetli askeri gücü alternatif suns a da- bilim doğuştan zekanın ölçüsü haline gelmişti ve bu alanda en iyi olmaksızın milli itibar iddiası imkansızdı. Kimse bilerek ve isteyerek kendi milletinin ötekinden daha az zeki olduğunu kabul etmez. Bu düşünce milliyetçilik duygusu gelişen ve belli bir güce erişen toplumlarda bilimin gelişmesini kışkırtıyordu. Bilimin bu dünyaya odaklanması dikkatleri ampirik gerçekliğe çeker ve onun hakkındaki bilgiyi araçsal önemini aşan bir anlamda değerli kılar. Eğer ampirik gerçekliğin kendi b aşına son derece anlamlı olduğuna ya da aslında anlam denen şeyin kaynağı olduğuna inanılıyorsa, o zaman onun araştırılması da, felsefeyle teolojinin rollerini bünyesinde toplayarak, türünün en iyi anlam arayışı haline gelir. Bu sonuç hiç kuşkusuz milliyetçiliğin bin yılın ikinci yarısındaki yayılmasının b elli bir aşamasında ortaya çıkacaktı. Ama eğer İngiliz milli itibarına katkıda bulunmaya muktedir olmasaydı, bilimin bu kadar hızlı gelişemeyeceği ve bugün geldiği gıpta edilen aşamaya erişemeyeceği de aynı şekilde açıktır.
Din babalarının anlattığı öteki Tanrı insanlığı kölleştirmek, kafalarını zincirlere vurmak için uydurulmuş bir efsanedir. Artık şüphe ona meydan okuyor. Şimdi akıl Hakk'ı arıyor ve onu bütün büyüklüğüyle bulmuştur.
Sayfa 385 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Çanakkale ve İstanbul boğazlarinin ticari önemi, bu boğazları, birinci sınıf askeri mevziler, yani herhangi bir savaşta sonucu karşılaştırici etkinlikte mevziler haline getirmektedir. İki denizin birleştiği böyle noktalardan biri cebelitarik, oteki Helsingör'dür. Ama Çanakkale boğazı , yeri bakımından, daha da önemlidir. Cebelitarik ya da Helsingör'de bir top , bu noktaların üzerinde bulunduğu şu yolunun tamamını denetim altında tutamaz; su yolunu kapatmak için bir donanmanin yardımına gerek vardi; buna karsilik Çanakkale ve İstanbul boğazlarinin darlığı öyledir ki, Ruslar'in ele gecirirlerse kurmak için bir saat bile yitirmiyecekleri, tam yerine konmuş, iyi silahlandirilmis bir kaç istihkam ,buradan geçme girişiminde bulunmaları halinde dünya donanması tümüne birden meydan okuyabilir.
Sayfa 33 - sol yayinlariKitabı okudu
Tarih gerçeklerine ve dil özelliklerine bakılınca Karahanlı Türkçesinin, batıya göçen Uygurlar ve yazıtları bize bırakan öteki kavimlerle Doğu ve Batı Türkistan'da oturan Türklerin birlikte oluşturdukları yeni bir yazın dilini yarattığı görülür. Karahanlı Türkleri, İslamlığı kabul ederek Arap kültürüyle yakın ilişkiye girmiş, Arap yazısını benimsemiş olmakla birlikte Uygur abecesini uzunca bir süre daha kullanmışlardır.
Çevremizdeki insanlar kendilerine ait bir deneyimi anlatırken, merkeze kendilerini oturttukları için anlattıklarının basitleşmesini istemediklerinden sık sık anlatmakta güçlük çektiklerini söylerler. Bu konuda sözcük bulmada sıkıntı çektiklerini dile getirirler. Çünkü kendilerine göre yaşadıkları o kadar önemlidir ki, bir türlü yaşadıkları olayın tarih boyunca binlerce insan tarafından yaşandığını unutuverirler. Çünkü kişi kendi dünyasında önemlidir ve bayağılaşmak, basitleşmek istemez. Herkesin yaşadığı aşk özeldir. Öteki aşklara benzemez. Herkesin çektiği acı kıymetlidir, öteki insanların çektiği acıya benzemez.
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.