“ Büyük kentin en iyi yanı ne biliyormusunuz? Herşey sizi yeni , başka bir düşe götürüyor. Hiç tanımadıgınız insanları düşünmeye başlıyorsunuz. Başka yerde yüzyılda göremeyecekleriniz yüz adımda önünüzde. Hiç bir şey imkânsız degil burada. Kalabalık öyle bir korunak ki gizlenmek için duvarlar gerekmiyor. Yalnız degilsiniz ., Ya da yalnızlar dan oluşan kocaman bir örgütün bir üyesi de sizsiniz. Herkez bir ada burada .Evler den ve akşamlardan Payınıza düşen bir uzaklık olsa da sokaklar , herkesi aynı yakınlıkla kabul ediyor.Kendine sahip çıkmaktan başka bir olanagı olmadıgını ögreniyor insan.”
BİLİYOR MUSUNUZ? “1923TE TÜRKİYE’DE; Nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu. Traktör sıfırdı, karas...aban’dı. 5 bin köyde sığır vebası vardı. Hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. İki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon
Reklam
Yıllarca senin sorumluluğunda olmamasına rağmen başkalarının yükünü taşımayı kendine bir görev sanırsın ve sonunda öyle bir noktaya gelirsin ki en cok fedakarlik yaptigin, en çok alttan aldıgın, en çok taviz verdigin kisiler, en çok tahammül edemedigin kişilere dönüşür. Yani bir süre sonra emeklerini yine kendi sözlerinle değersizleştirirsin..
"Neden, birini çok sevmek, aynı zamanda o insanı derinden yaralamakla aynı olsun ki? Yani eğer öyleyse, birini çok sevmenin ne anlamı var ki? Neden öyle bir şey meydana gelmek zorunda?"
Sayfa 841 - epubKitabı okudu
[1]
"Sabahları kalkmayı canın istemedikçe şunu hatırla: 'İnsalık görevi için kalkıyorum.' Eğer bunun için doğduysam, bunun için dünyaya gönderildiysem neden huysuzlanıyorum? Çarşaflara örtülere sarılıp kendimi ısıtayım diye mi yaratıldım? 'Fakat bu daha keyifli.' Öyleyse keyif çatmak için mi dünyaya geldin, eyleme geçmek, çaba harcamak için değil mi yani? Bitkilerin, küçücük kuşların, karıncaların, örümceklerin, arıların üstlerine düşen her şeyi yaptıklarını, ellerinden geldiğince dünyanın düzenine katkıda bulunduklarını görmüyor musun? Ve sen insanların görevlerini yerine getirmesini istemiyorsun öyle mi? Kendi doğanın sana buyurduklarını yapmakta acele etmeyeceksin öyle mi? 'Fakat dinlenmem gerek.' Tabii ki, benim de dinlenmem gerek. Yine de doğa yemek, içmek gibi bunun da ölçülerini ve sınırlarını belirlemiştir, oysa sen yararlı dinlenme ölçüsünü aşıyorsun. Fakat eyleme gelince gereğinden azını yapıyorsun, hatta payına düşen ölçünün altında kalıyorsun. Aslında sen kendini sevmiyorsun; sevseydin doğanı ve doğanın gereğini de severdin. İşlerini seven insanlar, çalışırken yemek yemeyi, yıkanmayı dahi unuturlar. Fakat sen kendi doğana, bir işlemecinin işlemesine, dansçının dansa, paragözün paraya, kendi beğenmiş birinin küçücük şöhretine verdiğinden daha az değer veriyorsun. Ve böyle insanlar ne olursa olsun işlerine karşı tutkulu bir sevgi beslerler; yemek yemeyi, uyumayı unuturlar ve zamanlarını harcadıkları işleri daha da ileri götürmek isterler. Toplum yararına olan işler sana daha değersiz ve daha itibarsız mı görünüyor?"
Sayfa 41 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.