Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kısacası biz 𝑝𝑒𝑟𝑠𝑜𝑛𝑎'ya, yani karşımızdakinin bize gösterdiği maskeye bakıyoruz ve maskeyi kaldırıp arkasındaki 𝑘𝑖𝑠̧𝑖'yi göremiyoruz Ancak o kişiye odaklandığımızda bunu yapabiliriz. Fakat öyle görünüyor ki gerek kendimizi gerekse diğer insanları olduğu gibi tanımaktan korkuyoruz.
Sayfa 78 - Say Yayınları 5. Baskı Çevr. Orhan DüzKitabı okudu
Gençlere Öğütler
— Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bilki, her gün ve her saat çalışmanın en müsait zamanıdır. — Çalışmak için müsait yer ve köşe arama. Bil ki, her yer ve her köşe çalışmanın en müsait yeridir. — Bir günde ve bir zamanda yapman lâzım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi, işi de kendine
Reklam
-Öyle mi? Hiç bitmiyecek mi senin bu okuman? -Bitmiyecek... Hiç bitmeyecek! -Niyetin kâtip olmak mı yani? -Hayır. -Ya? -İnsan olmak...
Sayfa 243Kitabı okudu
"Berlin'de yalnızsınız değil mi?" dedi. "Ne gibi?" "Yani... Yalnız işte.. Kimsesiz... Ruhen yalnız... Nasıl söyleyeyim... Öyle bir haliniz var ki..." "Anlıyorum, anlıyorum... Tamamen yalnızım... Ama Berlin'de değil... Bütün Dünya'da yalnızım... Küçükten beri..."
"Bir zamanlar diyordum ki: Bu Türktür, bu Bulgardır, bu Yunanlıdır. Ben vatan için öyle şeyler yaptım ki patron tüylerin ürperir; adam kestim, çaldım, köyler yaktım, kadınların ırzına geçtim, evler yağma ettim... Neden? Çünkü bunlar Bulgarmış, ya da bilmem neymiş... Şimdi kendi kendime sık sık şöyle diyorum, hay kahrolasıca herif, hay yok olası aptal! Yani akıllandım, artık insanlara bakıp şöyle demekteyim: Bu iyi adamdır bu kötü adamdır. İster Bulgar olsun, ister Rum, isterse Türk. Hepsi bir benim için. Şimdi iyi mi kötü mü yalnız ona bakıyorum. Ve ekmek çarpsın ki, ihtiyarladıkça buna da bakmamaya başladım. Ulan ister iyi ister kötü olsun be. Hepsine acıyorum işte... Boşversem bile bir insan gördüm mü içim cız ediyor. Nah diyorum bu fakir de yiyor, içiyor, seviyor, korkuyor,(...) o da kıkırdayacak ve dümdüz toprağa uzanacak, onu da kurtlar yiyecek... Hey zavallı hey! Hepimiz kardeşiz be... Hepimiz kurtların yiyeceği etiz....
BİLİYOR MUSUNUZ? “1923TE TÜRKİYE’DE; Nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu. Traktör sıfırdı, karas...aban’dı. 5 bin köyde sığır vebası vardı. Hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu. İki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon
Reklam
Örneğin acının, yoksulluğun, sefaletin, ölümün ve bu buna benzer tüm kötülüklerin olmadığı bir dünya hayal edelim. Açlık mı? Yok, herkes rahatlıkla istediğini yiyip içebilmekte, çok güzel yerlerde barınabilmekte. Aşk acısı? Yok, herkes istediği kişiyle beraber olabilmekte. Kimse kimseyi kıskanmıyor, herkes birbirinin iyiliğini düşünüyor. Her şey dört dörtlük. Hatta öyle ki birbirimize iyilik yapmaya bile gerek yok, kıskançlık olmadığı için aşkın da tadı çıkmıyor. Çalışma yok, dert yok tasa yok… Böyle bir dünya bizde duygu denilen bir şey bırakmazdı sanırım. Yüzyılların getirdiği kültür, uygarlık, edebiyat, felsefe çöp olup giderdi. Özlem, aşk, hüzün ve belki de huzur, mutluluk törpülenir hatta biterdi. Eğer evren bir simülasyonsa, bu simülasyonun kodlarında büyük bir kargaşa çıkardı, arıza çıkar ve bir müddet sonra simülasyon yok olurdu. Yani işin ironik tarafı tam hedeflenen mükemmeliyete varınca mevcudiyet ortadan kalkardı. Yüzyıllar boyunca özlenen, hedeflenen o kutsal gün aslında her şeyin bittiği günle aynı.
Yani öyle ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
Düşündürdün, bi kendimi sorgulattırdın.
Okurken bir başka kimse bizim için düşünür: Biz sade­ce onun zihin sürecini takip etmekle yetiniriz. Nasıl ki yazmayı ögrenirken talebe ögretmen tarafından kalemle çi­zilmiş çizgileri takip eder: Okurken de tıpkı bunun gibidir; düşünme işinin büyük bölümü zaten bizim için bitirilmiş­tir. Bunun içindir ki kendi düşüncelerimizle meşgul olduk­tan sonra elimize bir kitap almak her zaman bizi bir parça rahatlatır. fakat okurken zihnimiz aslında başka birisinin düşüncelerinin oyun alanından başka bir şey degildir; ve sonunda onlar bizden ayrılır, geriye kalan nedir? Ve dolayı­sıyla öyle olur ki çok fazla-yani neredeyse bütün gün oku­yan ve arada düşünmeksizin, eglence yahut meşgale ile kendisini eğlendiren kimse, yavaş yavaş kendi kendine dü­şünme yeteneğini kaybeder. tıpkı at üstünden inmeyen bir adamın sonunda yürümeyi unutması gibi. Birçok egitimli insanın durumu bundan pek farklı degildir: Okumak onları ahmaklaştınr.
Sayfa 61 - Say Yayınları
“Daisuke insanın doğal eylemlerini, o kişinin doğal amacı olarak görüyordu. Bir adam yürüyordu çünkü öyle istiyordu. Sonra da amacı yürümek oluyordu. Nasıl ki belirli bir amaç için yürüyüp düşününce, yürüme ve düşünme eylemi değersizleşiyorsa, harici bir amaç belirleyip onu gerçekleştirmek için eyleme geçince de o eylem değersizleşiyordu. Yani belirli bir hedef uğruna hareket eden herkes aslında kendi varoluşunun amacını yok ediyordu.”
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.