Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dünyada sizden, yani bütün erkeklerden niçin bu kadar çok nefret ediyorum, biliyor musunuz? Sırf böyle en tabii haklarıymış gibi insandan birçok şeyler istedikleri için. Beni yanlış anlamayın, bu taleplerin muhakkak söz haline gelmesi şart değil. Erkeklerin öyle bir bakışları, öyle bir gülüşleri, ellerini kaldırışları, hulasa kadınlara öyle bir muamele edişleri var ki… Kendilerine ne kadar fazla ve ne kadar aptalca güvendiklerini fark etmemek için kör olmak lazım. Herhangi bir şekilde talepleri reddedildiği zaman düştükleri şaşkınlığı görmek, küstahça gururlarını anlamak için kafidir. Kendilerini daima bir avcı, bizi zavallı birer av olarak düşünmekten asla vazgeçmiyorlar. Bizim vazifemiz sadece tabi olmak, itaat etmek, istenilen şeyleri vermek. Biz isteyemeyiz, kendiliğimizden bir şey vermeyiz. Ben bu ahmakça ve küstahça erkek gururundan tiksiniyorum. Anlıyor musunuz?
Reklam
Gençlere Öğütler
— Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bilki, her gün ve her saat çalışmanın en müsait zamanıdır. — Çalışmak için müsait yer ve köşe arama. Bil ki, her yer ve her köşe çalışmanın en müsait yeridir. — Bir günde ve bir zamanda yapman lâzım gelen bir işi (bir dersi, bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi, işi de kendine
-Öyle mi? Hiç bitmiyecek mi senin bu okuman? -Bitmiyecek... Hiç bitmeyecek! -Niyetin kâtip olmak mı yani? -Hayır. -Ya? -İnsan olmak...
Sayfa 243Kitabı okudu
Yani öyle ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
"Berlin'de yalnızsınız değil mi?" dedi. "Ne gibi?" "Yani... Yalnız işte.. Kimsesiz... Ruhen yalnız... Nasıl söyleyeyim... Öyle bir haliniz var ki..." "Anlıyorum, anlıyorum... Tamamen yalnızım... Ama Berlin'de değil... Bütün Dünya'da yalnızım... Küçükten beri..."
Reklam
Örneğin acının, yoksulluğun, sefaletin, ölümün ve bu buna benzer tüm kötülüklerin olmadığı bir dünya hayal edelim. Açlık mı? Yok, herkes rahatlıkla istediğini yiyip içebilmekte, çok güzel yerlerde barınabilmekte. Aşk acısı? Yok, herkes istediği kişiyle beraber olabilmekte. Kimse kimseyi kıskanmıyor, herkes birbirinin iyiliğini düşünüyor. Her şey dört dörtlük. Hatta öyle ki birbirimize iyilik yapmaya bile gerek yok, kıskançlık olmadığı için aşkın da tadı çıkmıyor. Çalışma yok, dert yok tasa yok… Böyle bir dünya bizde duygu denilen bir şey bırakmazdı sanırım. Yüzyılların getirdiği kültür, uygarlık, edebiyat, felsefe çöp olup giderdi. Özlem, aşk, hüzün ve belki de huzur, mutluluk törpülenir hatta biterdi. Eğer evren bir simülasyonsa, bu simülasyonun kodlarında büyük bir kargaşa çıkardı, arıza çıkar ve bir müddet sonra simülasyon yok olurdu. Yani işin ironik tarafı tam hedeflenen mükemmeliyete varınca mevcudiyet ortadan kalkardı. Yüzyıllar boyunca özlenen, hedeflenen o kutsal gün aslında her şeyin bittiği günle aynı.
“Daisuke insanın doğal eylemlerini, o kişinin doğal amacı olarak görüyordu. Bir adam yürüyordu çünkü öyle istiyordu. Sonra da amacı yürümek oluyordu. Nasıl ki belirli bir amaç için yürüyüp düşününce, yürüme ve düşünme eylemi değersizleşiyorsa, harici bir amaç belirleyip onu gerçekleştirmek için eyleme geçince de o eylem değersizleşiyordu. Yani belirli bir hedef uğruna hareket eden herkes aslında kendi varoluşunun amacını yok ediyordu.”
“ Büyük kentin en iyi yanı ne biliyormusunuz? Herşey sizi yeni , başka bir düşe götürüyor. Hiç tanımadıgınız insanları düşünmeye başlıyorsunuz. Başka yerde yüzyılda göremeyecekleriniz yüz adımda önünüzde. Hiç bir şey imkânsız degil burada. Kalabalık öyle bir korunak ki gizlenmek için duvarlar gerekmiyor. Yalnız degilsiniz ., Ya da yalnızlar dan oluşan kocaman bir örgütün bir üyesi de sizsiniz. Herkez bir ada burada .Evler den ve akşamlardan Payınıza düşen bir uzaklık olsa da sokaklar , herkesi aynı yakınlıkla kabul ediyor.Kendine sahip çıkmaktan başka bir olanagı olmadıgını ögreniyor insan.”
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.