Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Senin mahiyetine öyle manevî cihazat ve latifeler vermiş ki; bazıları dünyayı yutsa tok olmaz. Bazıları bir zerreyi kendinde yerleştiremiyor. Baş, bir batman taşı kaldırdığı halde; göz, bir saçı kaldıramadığı gibi; o latife, bir saç kadar bir sıkleti, yani gaflet ve dalaletten gelen küçük bir halete dayanamıyor. Hattâ bazan söner ve ölür. (Lem'alar 136.sh)
işyerinde gayriresmiliğin karanlık bir yönü vardır, yani otoriterliğin biraz sapkın bir nitelik kazanması gibi bir potansiyel vardır. Gayriresmilik ile iktidar öyle pek iyi anlaşamaz. Bu koşullarda, liderlerin özgürlüklerinin bedelini ödemekle kalmayız, onların elinde birer oyuncağa çevriliriz.
Reklam
"Bölükte Ankaralı bir çocuk vardı," diye başladı Mecit bir sigara yakıp. "Adını hatırlamıyorum. Pek sessiz sakin, efendi biriydi. Sarışın bir şey. Hep koyun gibi bakardı hüzünlü hüzünlü. Bir gün sorduk buna derdini. Memlekette anası, babası, karısı, kızı hep bir arada yaşarlarmış. Hep onları düşünüyormuş. Ne yani? Ana kucağı mı burası, asker ocağı? Hepimiz özlüyoruz ailemizi; geziyor muyuz öyle ortalıkta ruh gibi diye psikolojisine girdik bunun. Bildiğiniz gibi değil, dedi. Benimki normal bir özleme olayı değil, korku. Neden korkuyorsun? Ölümden, dedi. Meğer bu, her dakika ailesinden birinin öleceğini düşünürmüş, ondan bunalıma girmiş." "Açtığı mevzuya bak hayvan herifin," diye söylendi Amca Bey. "Derken iyice kafayı yedi bu. Yemek yemiyor, sürekli ağlıyor, içtimada pat diye düşüp bayılıyor. Önce epeyi bir marizlediler bunu, para etmeyince tümenin psikoloğuna gönderdiler. Hava değişimi aldı, çekti gitti memleketine. Hatta, iyi hatırlıyorum, biz arkadaşlarla bu uyanık bütün bu dümenleri hava değişimi almak için çevirmiş olmasın falan gibilerinden de konuşmuştuk." "Ee? Döndüğünde iyileşmiş miydi bari?" diye sordu Kız Tevfik, Rebi Abi cinnet getirmeden önce hikaye hayırlı bir sona bağlanabilir umuduyla. "Yok, bir daha dönmedi zaten kendisi. Bir gece evde herkes uyurken hava gazını açmış. Ölmüşler ailecek."
"Belki de bir kelebeği kovalıyorlardır." "Belki." "Ama sonra aşağı inemiyorlar." "Aynen öyle." "Ama neden atlamıyorlar? Kediler çok ileri ve uzağa atlayabilir." "Peki Mafalda, sana doğruyu söyleyeceğim. Kediler kiraz ağacından aşağı inemezler çünkü korkarlar." Ona doğru eğilip ayaklarımı karanlıkta salladım. "Neden korkuyorlar?" "Düşmekten ve kendilerine zarar vermekten." "Yani ölmekten mi?" "Evet."
Sayfa 192Kitabı okudu
17.Bölüm : Buna Hazır Değildim
"Karma Oscar'la evli, Isadora ise Samuel ile evli. Fakat Isadora ve Oscar'ın bir çocuğu oluyor, Samuel ise Karma'ya aşık... Vay be! Bulut'un hayatından daha karmaşık." "Ya..." Bulut gözlerini devirirken herkes gülüyordu. "Olan Karma'ya oldu." diye mırıldandım. "Olsun o da Samuel ile olur işte, Isadora ve Oscar da kavuşur." dedi Pelda. Başımı kaldırıp Nisan'a baktım. Nisan'la öyle bir bakışma anı yaşadık ki ikimiz de "Bu kız iyi mi ya?" der gibiydik. "Ne yani, sen Isadora ve Oscar'n kavuşmasını mı istiyorsun cidden?" dedi Nisan kendini tutamayarak. "Sonuçta aşıklar, neden olmasın?" "Yahu ne aşkı?" dedi Nisan. ''Tamam, tamam kızlar. Sakin olun." diye araya girdi Eren, "Bu onların meselesi, bırakın da Isadora ve Karma çözsün bunu!"
İnsan öleceğini biliyor ama yine de buna inanmıyor. Ölüm er­ telenebilir mi? Bir yandan, bir gün ya da bir başka gün ölmek kaçınılmaz bir şey. İnsan, ölmeye yazgılı bir varlık, bu kaçınılmaz. Diğer yandan, şu ya da bugün ya da ölmek asla zorunlu değildir. Mantıksal olarak, asla zorunlu değil, ama uzun vadede asla ölmemek de saçma olurdu. Bütün
Sayfa 19 - MonoKL Yay. 1. Baskı: Temmuz 2012Kitabı okuyor
Reklam
Sene bilmem kaç
Bülent ve karısı dışında arkadaşımız yok. Yani yalnız ya­şıyoruz. Bülentler sonunda Türkiye'ye dönmekten vazgeçti­ler. Mültecilik konusu onu öyle sardı ki ömrünü Stockholm Üniversitesi'nde bu konudaki çalışmalara adamaya karar verdi. Ona göre dünyanın geleceği bu. Açlık çeken ülkeler­den insanlar sallara, köhne motorlara binecek ve Avrupa kı­yılarını zorlayacaklar. Afrika ve Asya kıtalarının insanları, Avrupa'ya, Amerika'ya akacak. Bir süre sonra kimse başa çı­kamayacak bu göçle. Buna gerçekten inanıyor ama artık böy­le şeyler benim umurumda değil.
Sayfa 196Kitabı okudu
Doğu ile Batı arasındaki fark, Türkiye’dir. Hangisinden hangisini çıkarınca geriye Türkiye kalır bilmiyorum ama aralarındaki mesafe Türkiye’ye kadar, ondan eminim. Ve biz orada yaşıyorduk. Her gün politikacıların televizyonlara çıkıp jeopolitik öneminden söz ettiği bir ülkede. Önceleri çözemezdim ne anlama geldiğini. Meğer jeopolitik önem, içi
Önsöz
Yazdıklarımda, çaresizliğinize çareler arıyorsunuz ; oysa ben çaresizliğimi yazıyorum , siz onları çare sanıyorsunuz . Aşk bir miras değildir ve kimseden kimseye kalmaz. Hayat verilmemiş bir sözü tutmaktır. Kimi yazar kimi yaşar. Yani demem o ki ; öyle bir söz yazarsın ki bütün bir hayatı anlatır , öyle bir hayat yaşarsın ki bütün sözler anlamsız kalır.
Sayfa 9 - Destek yayınlarıKitabı okuyor
Çok doğru! Bir insanın hüclerinde 46 kromozom vardır. Eğer sperm ve yumurta hücresi birleşiyorsa ortaya çıkan yeni döllenmiş hücrenin kromozom sayısı 92 olmalı! Bu da, yeni doğacak yavrunun bebekten başka her şeye benzemesi demek!!! Evet ama, öyle olmaz. Çünkü üreme hücrelerinin çekirdeklerinde 46 değil 23 kromozom vardır! Ve çekirdeğinde 23 kromozom taşıyan sperm hücresi, çekirdeğinde 23 kromozom taşıyan yumurta hücresi ile birleştiğinde, kromozom sayısı: 23+23=46 olur! İşte tam da bu yüzden, bebekler hem annelerine, hem de babalarına benzerler. Çünkü kromozomlarının, yani genlerinin yarısını annelerinden yarısını da babalarından almışlardır!
Sayfa 111Kitabı okudu
Reklam
Şimdi alıştım, hayatı hissetmemeye alıştım, dışımdaki havayı duymamaya alıştım. Gençken derim yüzülmüş gibiydi de bir meltem değse ben belki feryat ederdim. Şimdi derim kalın, utanılacak bir şey bu ama ağaç altında bir lokma yiyip de güneşlenen ve kendi postundan başka kürkte gözü olmayan bir kedi gibi güzel miyim değil miyim bilmeden yatmaya alıştım. Olur da beni sevene bir uzun bakmaya ve hayrete alıştım. Unuttum neye kırılmıştım bir vakit, vakit dediğim hani şu ömür, benim olan, bana yazılan yani.
İletişim Yayınları
... ben ile kendim arasında derin bir sessizlik var. Birlikte, bir çeşit ağırlaştırılmış yalnızlık yaşıyoruz. Aramızda­ki gerilim, sadece kötü havalarda ve geç saatlerde biraz hafifleyip çekilir hale geliyor. Sırf bu nedenle, mümkün olduğunca uyumu­yorum. Yani yalnızlık denen nane, öyle şarkılarda anlatıldığı gibi insanın üstüne gece vakti çökmüyor. Tam tersine gece vakti seyre­liyor yalnızlık, hazmı kolaylaşıyor. Zor olan, güneşin parladığı öğle vakitleri, öğleden sonraları, pazar sabahları, cıvıl cıvıl piknik yapı­lan ikindiler... Geceler güzel.
Artık umursamıyor musun yani? Öyle çok umursuyorum ki hasta oldum.
Kısacası biz personaya, yani karşımızdakinin bize gösterdiği maskeye bakıyoruz ve maskeyi kaldırıp arkasındaki kişiyi göremiyoruz Ancak o kişiye odaklandığımızda bunu yapabiliriz. Fakat öyle görünüyor ki gerek kendimizi gerekse diğer insanları olduğu gibi tanımaktan korkuyoruz.
Sayfa 78 - Say Yayınları 5.Baskı
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.