Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Öyle sanıyorum ki, ne mâziyi sevmek, ne Garbi tanımak ve ona hayran olmak bizim için kâfi değildir. Mâzi nihayet geçmiş bir zamandır; bizde, ancak kendisine içimizden bir şeyler katarak hakkıyla yaşıyabilir. Biz ise «Bugün bile» değiliz; yarınız. Her neslin asıl vazifesi kendi ötesinde gelecek için olanı hazırlarken başlar. Bizim için asıl yapılması lâzım gelen, memlekette yeni hayat şekilleri yaratmaktır. Biz Şark’a veya Garb’a ancak birbirinden ayrı iki kaynağımız gibi bakabiliriz. Her ikisi de bizde ve geniş bir şekilde vardır; yani realitelerimizin içindedirler. Fakat onların mevcudiyeti kendi başlarına bir değer olamaz ve sadece böyle olması bizi, kendi hayatımızda, kendimiz için kendimize mahsus bir hayatı, geniş ve şumûllü bir terkibi yaratmaya davet eder. İçimizdeki kaynaşma ve karşılaşmanın verimli olması için bu hayatı, bu terkibi doğurması şarttır. Bu da asıl üçüncü kaynağa, «memleketin realitesi»ne varmakla kabildir.
..."Büyük kentin en iyi yanı ne biliyor musunuz? Her şey sizi yeni, başka bir düşe götürüyor. Hiç tanımadığınız insanları düşünmeye başlıyorsunuz. Başka yerde yüz yılda göremeyecekleriniz yüz adımda önünüzde. Hiçbir şey imkansız değil burada. Kalabalık öyle bir korunak ki gizlenmek için duvarlar gerekmiyor. Yalnız değilsiniz. Ya da yalnızlardan oluşan kocaman bir örgütün bir üyesi de sizsiniz. Herkes bir ada burada. Evlerden ve akşamlardan payınıza düşen bir uzaklık olsa da sokaklar herkesi aynı yakınlıkla kabul ediyor. Kendine sahip çıkmaktan başka bir olanağı olmadığını öğreniyor insan.
Sayfa 13 - Kırmızıkedi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Hayat Bana Yalan Söyledi
yalnızca sen öpmüştün gözlerini bir yanı hep eksik kalmış çocukluğumun Aslında her insan biraz yenikti hayata ve biraz küskün Son tren de kaçınca son istasyondan öyle kalakalırdık yorgun ve üzgün Kendime düşmanlığım bu yüzden hep kendime pişmanlığım Şimdi herşeyim yarım Fotoğrafının arkasına ne yazdığımı bile çoktan unuttum
Muazzam bir Van Gogh tasviri
Bir adam vardı. Gözleri görmüyordu. Yani uzun yıllar kör yaşamıştı. Hayır. Yani doğuştan kördü. Uzun yıllar öyle yaşamıştı. Herkes gibi. Yani hiç kimse gibi. Yıllar sonra gözleri kendiliğinden açıldı. Yani hiç kimse gibi. Açılan gözleri gönderilen her şeyi içeri alıyordu. Kulağına gönderilen her şeyi duymamak için kulağını kesti. Gözlerine gönderilen şeylerden nasıl kurtulacağını bilemiyordu. Bunun üstüne gözlerine gönderilmeyen şeylerin resmini yapmaya başladı.
şu iranlılarla birbirimize diplomatik laf sokmalarımız
İranlılar çok şaşaalı heyetlerle gelirler, tabii onlar da öyle karşılanır; meselâ elçi Mirzakulu Han, Kanuni devrinde gelmiştir. Kendisini Üsküdar’da karşılamakla mükellef olan vüzeradan Şemsi Paşa (yani orada camii olan zat) onu yeniçeri birliğiyle karşılıyor; başlarında tüylü külahlarıyla peykler dediğimiz altın sırmalı giyimli mutantan bir heyet karşılıyor. Mirzakulu Han alay ediyor; “Sultanım, nedir bu?” diyor, “Gelin alayı mı?” Şemsi Paşa da, “Beli Sultanım,” diye cevap veriyor, “Çaldıran’dan gelen gelini karşılarız!”
Son derece zeki, her şeyi seviyeli bir bakış açısından gören, kimse hakkında kötü bir söz söylemeyen bir kadın, son derece önemli mektuplarınızı kendisine rahatlıkla teslim edebileceğinizi kendi söylediği halde cebinde unutur, çok önemli bir randevuyu kaçırmanıza sebep olur ve bir özür bile dilemeden gülümser; çünkü saatten hiçbir zaman haberi
Sayfa 284Kitabı okudu
Reklam
"Peki neden? Neden onunlayken böyle hissettin?" "Gözlerim yüzünden." "Gözlerin mi?" "Evet. Her zaman gözlerimin içine bakıyordu. Genelde çoğu kişi gözlerimin içine değil de sadece yara izime bakardı. Sonra da benimle göz göze gelmekten korkarlardı çünkü gördükleri şeyden hoşlanmadıklarını ya da gerçekten nasıl hissettiklerini anlamamı istemezlerdi. Ama Ryan? İstemediğim zamanlarda bile, her zaman gözlerimin içine bakıyordu. Bu yaptığının cesurca olduğunu düşünmüştüm. Onun cesur oldugunu düşünmüştüm ve bu bende de öyle olma isteği uyandırmıştı. Aslında biraz aptalca bir düşünceydi çünkü... yani, bana bir baksana. Kocamanım, korkutucuyum ve canavara benziyorum. Ve benden çok daha cesur olan bu küçük güzelin karşısında zayıf hissediyorum."
Sayfa 264 - RhodesKitabı okudu
Sezgiyle bağlantılarınızı güçlendirmenin bir başka yolu, kimsenin canlı enerjilerinizi, yani kanılarınızı, düşüncelerinizi, fikirlerinizi, ahlâkî değerlerinizi, ideallerinizi bastırmasına izin vermemektir. Bu dünyada çok az doğru/yanlış ya da iyi/kötü vardır. Öte yandan, yararlı ve yararlı olmayan vardır. Kimi zaman yıkıcı şeyler de vardır, doğurgan şeyler de. Uygun bir şekilde bütünleşmiş ve iyi niyetli eylemlerin yanı sıra, öyle olmayan eylemler de vardır. Ama bildiğiniz gibi, bir bahçenin ilkbahara hazır olması için, sonbaharda tersyüz edilmesi gerekir. Bahçe her zaman çiçeklenemez. Ama bırakın, hayatınızın altüst oluşlarını kendi içsel döngüleriniz düzenlesin, dışınızdaki başka güçler, kişiler ya da içinizdeki negatif kompleksler değil.
Sayfa 130 - Ayrıntı Yayınları, Ağır Kitaplar Dizisi, 64. BasımKitabı okuyor
Cehennem(ler) ile dolu bir dünyada mıyız?
Cennet nasıl bir yer dense bana tek cümle ile bunların olmadığı yer derim. Yani iyiyi seçemeyen, iyiye dönemeyen, yükseğe burun kıvıran, inatla, küfr-ü inadi ile iyiye iyi demeyen, ardını dönüp giden, bir de o hali ile alay edenler kalabalığı. Bunların olmadığı, bunların helak bulduğu yer her neresi ise orası cennettir. İsterse öyle ağaç yeşillik olmasın, bir kuru kaya, bir yudum su ama şerefli ve hakikatperver insanlar olsun, yine cennettir, hem de alası,"
Yaşamaya Dair
Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde. Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.