Yolcuyum, topladım bavullarımı İçimde bavullar dolusu keder Bekletme, ne olur söyle bitletçi Bu yollar, bu tren nereye gider.. Öylesine çaresizim, yalnızım Ben ölmüşüm, yaşamışım kime ne Vakit dar, yol uzun, haydi biletçi Kes bir bilet, gidiş-dönüş ölüme
Sayfa 472Kitabı okudu
"Mü'min kimse günahlarını hayalinde öylesine büyütür ki sanki kendisi bir dağın eteğinde oturuyormuş da dağ üzerine çökecekmiş zanneder. Günaha düşkün kimse ise günahlarını, burnunun üstüne konan bir sinek gibi görür." ••Abdullah B. Mes'ud (Ra)
Sayfa 148 - 2.ciltKitabı okudu
Reklam
...öylesine uzakta ve öylesine yakın.
Seni öylesine düşledim ki yitirdim gerçekliğini.
Sayfa 674 - Robert Desnos SENİ ÖYLESİNE DÜŞLEDİM
Paralar bozduruyoruz, gereksiz eşyalar alıyoruz bu yüzden İçtikçe içiyoruz o çocukluk günlerinin yüzüyle Biri mi öldüydü ne; selviler, mezar taşları, kalabalık Ya da bir masal mı söyleniyordu, hiç mi hiç bitmeyecek bir masal Kim bilir n'olduydu gene İşte bir sevgilinin bırakıp gitmesi üzerine Apışıp kaldığımız, yatıverdiğimiz yemekten sonra Saatin kaç olduğu - üstelik sorulmaz ki Sabaha kadar sabaha Uyuyup uyandığımız BİTMEDİ, DiYORUM BİTMEDİ ŞAŞKINLIGIMIZ Evlere sığamıyoruz, öylesine büyüdü ki vücutlarımız Ve konuşmalarımız, öyle büyüdüler ki peşi sıra Hani hep bir olup da eve taşıdıklarımız Kahveden, meydandan, sokak içlerinden Bulup da çıkardığımız
Sayfa 167 - YKY
İslâm Dünyası, kazandığı zaferlerle ve elde ettiği başarılarla yetinip kendini rahata bıraktığı bir dönemde, Avrupa, korkunç bir dinamizm içinde, kendini yeni baştan yoğuruyordu. İslâm dünyasında, öylesine bir üstünlük kompleksi (complex superiorite) teşekkül etmişti ki, Avrupalı'nın her hamlesi "bırakın şu gavurları", her yeni buluşu "gavur icadı" biçiminde küçümseniyordu. Bazı sosyologların da işaret ettikleri gibi, medeniyetlerin en güçlü olduğu dönemlerde, cemiyete "bir rahata düşkünlük ve uyuşukluk" musallat olur. Biz de öyle olduk. Artık herkes "külfetsiz nimet" peşinde idi. "Devlet ricali" eğleniyordu, "Yeniçeri" kendi vatanında işgal ordusu kesilmişti, "medrese" hâlâ 16. asırda dolaşıyordu, "tekke" tembelhane olmuştu, "memurluk" gizli işlerin sığınağı idi. Her neyse ötesini siz söyleyin. Kısaca, cami vardı, medrese vardı, tekke vardı, saray vardı, kışla vardı, kalem vardı, mürekkep vardı, kılıç vardı, kalkan vardı... Fakat bunları temsil eden "kahramanlar" çekilip gitmiş, yerine "sahteleri" oturmuştu.
Sayfa 20 - BilgeoğuzKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.