Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Felsefe, Friedrich Hegel: “Felsefenin ilk koşulu, hakikate cesaret etmek ve aklın gücüne güvenmektir. Aklın zirvesi olan insan, konumuna layık olmalı, çünkü aklından daha ötesine gidemez. Evrenin sarılı ve kapalı özü ,bilme cesaretine direnç gösteremez. Kendini cesaretin önünde açar, bütün zengin ve derin özünü açığa vurur.”
Sayfa 101 - Kafka kitap
Yani küçük Juliette demek istediğim, senin içini saran şu gerçekleri bilme arzusu diğerleri tarafından kötü yönlendirilebilir. Oysa ki senin bilgiye, aşka ve şehvete olan susuzluğunu en iyi şekilde içindeki tutkuları ve özünü bastırmadan yine kendin açığa çıkarabilirsin. Bunu yapabilmen için ruhunu özgür bırakman, diğerlerinin düşüncelerini ciddiye almaman gerekiyor.
Reklam
Bilme isteği. Hastalık bu. Cennetin çürük elması. Kesinlikle hiçbir şey bilmiyorum ben. Sadece olanın olduğunu biliyorum. Her sabah saat sekizde temizlikçi bu odaya girer, halıyı süpürür ve çeker gider. Ama felsefeye bu kadarı yetmez. Ayıklayıp eşelememiz, halıların özünü ve süpürme ediminin içsel yapısını açığa çıkarmamız gerekir. Temizlikçim bu saçmalığı bilmeksizin kavrar. İnsanlar hiçbir zaman bilgiyi aramazlar. Sadece ne yaparlarsa onu yapar, hareketlerinin masum apaçıklığı içinde yaşarlar.
Gerçekte benim yazım hep iki farklı bilme biçimine karşılık gelen iki değişik yolun karşısında bulmuştur kendisini. İkisi de hiçbir zaman tam olarak gerçekleştiremeyecekleri kesinliğe yönelik iki farklı itki. İlk yolun kesinliği mutlak olarak gerçekleştirememesinin nedeni " doğal " dillerin " yapay " dillere oranla her zaman daha fazla bir şeyler söylemesi, her zaman bilginin özünü bozan belli nicelikteki bir gürültüyü içermesi; ikinci yolun ise bizi çevreleyen dünyanın yoğunluğu ile sürekliliğini yansıtmada boşluklar göstermesi, parçalı bir nitelik taşıması, yaşanabilecek şeylere oranla her zaman daha az bir şey söylemesidir.
Eğer her insanın iradesi özgürse, yani her insan istediği gibi davranabiliyorsa, bütün tarih birbiriyle bağlantısız rastlantılar dizisi demektir. Milyonlarca insandan biri bile, bin yıllık tarih sürecinde özgürce, yani istediği gibi davranabilme fırsatını yakalamışsa, bu insanın bu yasaya aykırı tek bir hareketi bile bütün insanlık için yasaların
Sayfa 868Kitabı okudu
Nasıl güneşe ve ölüme çıplak gözle bakamıyorsak kendi mağaralarımıza, gölgemize, karanlığımıza bakmak da zordur. Yanmayı göze almayan bilemez. Ama kahraman da bilmeye gelendir. Kendi hayatlarımızın kaptanlığını bu bilme seferinin sonunda elde ederiz.
Reklam
İçinizdeki sesi dinleyip ve aklımıza danışalım!
Vicdan kelimesi sevgili Juliette, yasak olduğunu bilerek ya da bilmeyerek bir şey yaptığımızda içimizden yükselen sestir ve aslında bunun altında basit bir tanım yatmaktadır, vicdan eğitim ve yetişme ile aşılanır. Rahat yetiştirilmeyen bir çocuk kurallara uymaz ve başaramadığı için vicdan azabı duyar, eğitiminden başka ona zarar veren hiçbir şey olmadığını düşünür ve bu gerçektir. Ve böylece vicdan belli etmeden ahlak sistemi ilkeleri doğrultusunda gelişerek ruhumuzu sarıyor. Yani küçük Juliette demek istediğim, senin içini saran şu gerçekleri bilme arzusu diğerleri tarafından kötü yönlendirilebilir. Oysa ki senin bilgiye, aşka ve şehvete olan susuzluğunu en iyi şekilde içindeki tutkuları ve özünü bastırmadan yine kendin açığa çıkarabilirsin. Bunu yapabilmen için ruhunu özgür bırakman, diğerlerinin düşüncelerini ciddiye almaman gerekiyor.
epub
Kant, Aydınlanma'yı "insanın kendi kendine dayattığı vesayetten kurtulması" olarak tanımladı. "Vesayet, insanın kendi anlayışını, bir başkasının yönlendirmesi olmadan kullanamamasıdır." İnsanlık tarihini şekillendiren baskı ve cehaletin çoğuna, insanın kendi toyluğu neden olmuştur. Kant, Aydınlanma'nın özünü, kendi başına rahatça, "düşünme cüreti/cesareti” olarak nitelendirir. "Sapere aude! (Kendi aklını kullanmaya cüret/cesaret et!) Aydınlanmanın sloganı budur." Romalı şair Horatius'un "Bilmeye cüret et (Sapere aude) sözü, bilme ve anlama eyleminin bir Cüret ve cesaret iși olduğunu hatırlatır bize. Kant' ın "Aydınlanma Nedir?" makalesinin merkezine koymarak meşhur ettiği "bilme cesareti, mağaradan çıkmanın ve aydınlığa doğru adım atmanın olmazsa olmaz şartıdır. Horatius'un anlattığı bir hikayeye göre ahmağın biri karşıdan karşıya geçmek için dere nin kurumasını bekler. Bunu akılsızlık ve korkaklık olarak gören Horatius "Bir işe başlayan, henüz işin yarısındadır, bilmeye cüret/cesaret et, başla!" diyerek insanın hedefine ulaşmak için sebat etmesi gerektiğini vurgular. Derenin kurumasını beklemek sadece vakit kaybetmemize sebep olmaz, aynı zamanda kendimizi tabiat karşısında aciz ve anlamsız bir konuma mahkûm etmemizi ifade eder. Bilmeye ve bulmaya cüret etmek demek, "Hakikate ulaş- mak için geri durma, işi yarım bırakma, ayağa kalk ve yürü..." demektir.
Nasıl güneşe ve ölüme çıplak gözle bakamıyorsak kendi mağaralarımıza,gölgemize,karanlığımıza bakmak da zordur. Yanmayı göze almayan bilemez. Ama kahraman da bilmeye gelendir. Kendi hayatlarımızın kaptanlığını bu bilme seferinin sonunda elde ederiz.
Sayfa 27 - sahi kitapKitabı okudu
Duyumsama demek, içedoğuş demektir, yani dolaysız bilme (bilinç); ters yönde, içeriden gelen bilgi akışı. Etin bir aklı vardır, yıldırım gibi hızlı bir akıl. Yine de etin bu sarsıntısı, aklın yüce özünü andırmaktadır.
115 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.