Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"İdrak-i meâli bu küçük akla gerekmez, Zîrâ bu terazi bu kadar sıkleti çekmez."3 "Varlığını bilmeye ne hâcet kürre-i âlem ile, Yeter isbâtına halkettiği bir zerre bile."4 3- Ziyā Paşa'ya ait bir beyittir ki mânâsı: "Derin hikmetler bu küçük akla göre değildir. Zîrá bu aciz terázi bu kadar ağırlığı kaldıramaz." şeklindedir. 4- Şināsi'ye ait bir beyittir ki månåsı: "Varlığını anlamak için dünyä küresine ne gerek?! Bunu ispatlamak için yarattığı bir zerre bile yeterlidir." şeklindedir.
Sayfa 16 - Ahıska Yayınevi - 1. Cilt
- Talât Paşa, Sofya istasyonunda trenden indi; Bulgar nazırlarıyla görüştü. Tekrar vagona girdiği zaman, derin derin içini çekerek: - "Keşke bugün ölmüş bulunsaydım..." dedi.
Sayfa 18 - Pozitif YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
"Herkesin gönlünde bir Emine'si vardır"
Mustafa Kemal Paşa kaldığı yere, Rudolfs Haf'a döndü. O gece kadınların toplum içindeki yerinden ve evlilikten söz etmişlerdi. Düşündü. 37 yaşına gelinceye kadar ciddi şekilde evliliği düşündüğü anlar olmuş muydu? İlk aklına gelen Emine oldu. Emine, Şevki Paşa'nın kızıydı. Komşuydular. 1899 - 1900 yılı tatil fırsatıyla Selanik'teydi. Tatil sonuna kadar Emine'ye paşaların evinde ders verme durumu ortaya çıkmıştı. Ders sebebiyle birlikte olmaya başladıklarından beri aslında zamanın çoğunu beraber geçiriyor ve birbirlerini sevdiklerini biliyorlardı. İlk defa Yüksek Kahve denilen gazinonun bahçesindeki kameriyelerden birinde buluşmuşlardı. Emine ilk defa bir erkekle buluşmanın heyecanı içerisindeydi. Emine pek rahat değildi. Tatil bitince sevdiği genci İstanbul'a uğurlayacaktı. Mustafa Kemal telli kaytan bıyıkları, derinlere dalan mavi ve çekici gözleri ile son derece sürükleyiciydi. İki saate yakın konuşmuşlardı. Emine, ayrılığın üzüntüsüyle, evlenmekten başka çareleri olmadığını söyleyivermişti. Mustafa Kemal, evlenmelerinin şimdi mümkün olamayacağını izah etmişti. Evlenmelerini daha makul bir zamanda yapabileceklerini söylemişti. Emine, aniden ayağa kalkmış, Allahaısmarladık diyerek oradan ayrılmıştı. Mustafa Kemal ne yapacağını şaşırmıştı. Selanik'e her geldiğinde Emine'nin evlenip evlenmediğini soruyor, evlenmedi cevabını alınca da mutlu oluyordu. Ne zaman "Eminem" şarkısını duysa içinden "herkesin gönlünde bir Emine'si vardır" diye düşünceler geçer ve hüzünlenirdi.
Sayfa 148 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
- Savaş zorunlu ve yaşamsal olmalıdır. Gerçek inancım şudur: Milleti savaşa götürünce vicdanımda acı duymamalıyım. Millet yaşamı tehlikeye uğramadıkça savaş cinayettir. (1923) - Milletimizin güçlü, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesi için, devletin tamamen milli bir siyaset izlemesi ve bu siyasetin iç kuruluşlarımıza tamamen uygun ve dayalı olması gerekir. (1920) - Dış siyaset, bir toplumun iç kuruluşu ile sıkı şekilde ilgilidir. Çünkü iç kuruluşa dayanmayan dış siyasetler daima kötü duruma sürüklenirler. Bir toplumun iç kuruluşu ne kadar kuvvetli, sağlam olursa, dış siyaseti de o oranda güçlü olur. Dış siyaset iç kuruluş ve iç siyasete dayandırılmak zorunluluğundadır. Yani iç kuruluşun kaldıramayacağı genişlikte olmamalıdır. Yoksa, hayali dış siyasetler peşinde dolaşanlar, dayanak noktalarını kendiliğinden kaybederler. (1923) - En iyi siyasetin, her türlü anlamıyla en çok kuvvetli olmakta bulunduğunu kabul ederim. Bu sözden amacım yalnız silah kuvveti olduğunu sanmayınız. Tam tersine, asker olmama rağmen bu, bence kuvvet toplamanın oluşturduğu etkenlerin sonuncusudur. Benim dilediğim, manevi yönden, bilimsel yönden, teknik yönünden ve ahlak bakımından kuvvetli olmaktır. (1930) Mustafa Kemal Paşa'nın bu önemli tespitleri, bugün de önemini ve yol göstericiliğini aynı şekilde korumaktadır: Millet yaşamı tehlikeye uğramadıkça, savaş cinayettir!
Sayfa 139 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
1918'de İtilaf Kuvvetleri insan gücü ve teknolojik bakımdan arayı oldukça açıyordu. Savaş sona erene kadar 2 milyon ABD askeri Avrupa'ya çıkacaktı. 1914-1918 yılları arasında İtilaf Devletleri'nin savaş giderleri 57.7 milyar dolara yaklaşırken, İttifak Devletleri'nin toplam gideri 24.7 milyar dolarda kalacaktı. İtilaf Devletleri'nin seferber ettiği toplam asker sayısı 40.7 milyon iken, bu sayı İttifak Devletleri'nde 25.1 milyon olacaktı. Evet, Vahdeddin'in Almanya seyahati esnasında, Ocak 1918'de Almanların başarı ümidi tamamen yok olmamıştı, az da olsa ümitleri vardı. Ancak iki tarafın güç dengesi ve moral üstünlüğü karşısında, Almanya ve müttefiklerinin savaşı 1918 yılının sonuna kadar sürdürebilmeleri bile aslında bir mucizeydi. Mustafa Kemal Paşa, bu gerçekleri daha ilk gününden beri bütün çıplaklığıyla görmüştü.
Sayfa 137 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Sina'da muharebeler devam ederken Kasım 1917'de önemli bir siyasal hamle gerçekleştirildi: Avusturyalı Yahudi gazeteci Theodor Herzl'in önderliğinde ilk siyonist kongre 1897'de Basel'de toplanmıştı. Filistin'de bir yurt yönündeki en önemli adım ise 1917'de Chaim Weizmann ve Nahum Sokolow'un önemli katkıda bulunduğu Balfour Bildirisi oldu. 2 Kasım 1917'de İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Balfour, Yahudi Lord Rothschild'e gönderdiği mektupta, hükümetinin Yahudi siyonist isteklerinin sempatiyle karşılanması fikrini onayladığını, Filistin'deki Yahudi olmayan toplumların medeni ve dini haklarına ve başka herhangi bir ülkedeki Yahudilerin yararlandıkları haklara ve siyasal statüye zarar verecek hiçbir şey yapılmaması koşuluyla, Yahudi halkı için Filistin'de ulusal bir yurt kurulması için her türlü kolaylığın sağlanacağını bildirdi. Böylece Lloyd George hedeflerine adım adım yaklaşıyordu. Onu durduracak bir güç de henüz ortaya çıkmamıştı. O kişi ilerde yine Mustafa Kemal Paşa olacaktı.
Sayfa 122 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
Ordu, 1. Dünya Savaşı'nın ilk dönemlerine göre çok zayıf hale düşürülmüştü. Ordu birçok cephede adeta mahvedilmişti. 1. Dünya Savaşı'na neredeyse iki buçuk milyon askerle giren koca Osmanlı İmparatorluğu, 1917'de Sina Cephesi'nde ancak 43 bin kişilik bir kuvveti zorla ayakta tutabiliyordu. Savaş yakın bir gelecekte
Sayfa 120 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
"Vatandaş cumhuriyetle değer kazandı! Hadi canım! Fatih Sultan Mehmed, İstanbul fethinden sonra düzenlenen ilk divan toplantısına giderken, Sadrazam Mahmud Paşa tarafından karşılanmış, Padişah'ı son derece neşeli gören Mahmud Paşa, şöyle demekten kendini alamamıştı: 'Alınmaz İstanbul'u aldınız Hünkâr'ım, mesrursunuz..' Padişah'ı cevabı şu: 'Bu ferah ki, bende görürsüz, bir kal'a fethünden değildir, Ak Şemseddin gibi pir-i aziz zamanında yaşaduğuma sevinurum.' Dönemin en değerli insanı, saltanatıyla, fethiyle değil, bir başka değerli insanla övünmüştü. İnsanımızla övünmeyi ve övünebilecegimiz insan yetiştirmeyi çoktan bıraktık."
192 syf.
9/10 puan verdi
Her ideolojik görüşün farklı yazdığı olay..Kitabın ilk 100 sayfasının konuyla alakası yok desem yeridir. Biraz yüzeysel anlatımı var...."Kürtler tarih boyunca hiç birleşememişlerdi ki bölünsünler..Birbirleriyle çok az ortak noktası vardı."1. Dünya savaşı sonrası 6. Ordu komutanı Ali İhsan (Sabis)Paşa İngilizlerin girişimlerini savuşturmak adına yaptıkları ve akabinde Malta'ya sürülmesi... Lozan öncesi Fevzi Paşanın Musula müdahale isteği ve Özdemir Beyin yaptıkları... Musulu sorunu öncesi çıkan ayaklanma..MC üyelerinin bölgede incelemeye başlamasından 2 gün sonra başlayan diğer bir ayaklanma..1. Dünya savaşı sonrası bu süreçte İngilizlerle Türk ordusunun çarpışmaları... İngilizlerin hava saldırıları ile Kürt köylerini bombalamaları.. Ayrıca bir çok çelişki... İngilizlerin taraf olduğuna dair hiç bir belge olmamasına karşın açılan arşiv belgelerinde hala gizli olan bir çok evrakın bulunduğu.. "Ayaklanmayı birçok aşiretin desteklemediği gibi devletin yanında ayaklananlara karşı savaştığı,(Nakşibendi) dinsel bir giysi altında ulusal bir başkaldırı olduğu.." birçok yazara ve tarihçiye atıfla değerlendirmeler yapılmış.. Toynbee "Doğuanadolu ve Karadeniz de yaşayan en az onlar kadar tutucu Türklerin hatta Kürtlerin ayaklanma dışında kalması..." Şevket süreyya " Şeyhlerin,seyitlerin,hayvan yerine koydukları ve hayvan muamelesi yaptıkları kölelerini,müritlerini,güya din uğrunda,Allah yolunda,fakat aslında sadece kendi saltanat ve menfaatlerini korumak için her cephede ateşe sürdüklerini.."söylemiş.. (bugün de öyle değil mi?)
İNGİLİZLER birçok önemli bina gibi Harp Okulu ile eski 1. Ordu Komutanlığı binalarına da el koymuşlardı. İşgal Kuvvetleri Başkomutanı General Harrington da burada çalışıyor, öğle yemeklerini yiyor, Tarabya'da oturuyor, Moda'da tenis oynuyordu. Türk zaferine kadar İstanbul'un hükümdarı gibiydi. Sadrazam da, Genelkurmay Başkanı da emrindeydi. Türk zaferi, derken Refet Paşa'nın, arkasından İsmet Paşa'nın gelişi, Trakya'nın Türklere verilişi, halkın işgali hiçe sayan gösterileri, sansürün baş edemediği millici basının yazdıkları sonrasında hükümdarlık sona ermiş, istenmeyen yüzsüz bir misafir durumuna düşmüştü. Barış bir an önce imzalanmalı ve buradan çekip gitmeliydiler. Saygınlıkları her gün biraz daha azalıyordu. Şehrin birçok köşesinden, işgal askerlerinin dayak yedikleri hakkında haberler geliyordu. Eskiden bir İngiliz askeriyle kavga etmeye kim cesaret edebilirdi?
Sayfa 151Kitabı okudu
Reklam
ESİR, sömürülen, koloni yapılan ülkelerden Meclis'e ve M. Kemal Paşa'ya kutlama telgrafları yağmaya devam ediyordu. Dünya Türk zaferi ile tarihin büyük kırılmalarından birini yaşamaktaydı. Bu büyük olay, zaman içinde, doğrudan ya da dolaylı olarak, Müslüman ya da değil, bütün mazlum milletleri etkileyecekti. Bağımsızlıkları için destek isteyenler çoktu. Bugün de Mısır Kadınlar Derneği Başkanı Lebibe Ahmet Hanım zaferi kutluyor, Türkiye'nin Mısır'ın ve Sudan'ın bağımsızlığına destek vermesini istiyordu. M. Kemal Paşa ziyarete gelen Refik Şey ket Bey'e telgrafları gösterdi, "Bir millet bağımsız olmak için kendi bir bedel ödemeye hazır değilse kim ne yapabilir.." dedi, "..Biz can havliyle dirildik, uyandık, olağanüstü bir iş başardık. Şimdi bu uyanışı sürekli kılmak için çalışmalıyız." Refik Şevket Bey "Umarım artık uyumayız" dedi. M. Kemal Paşa daha da ciddileşti: "Emperyalizm bizi affeder mi? Yüz yıllık emeğinin ürünü Sevr'i ve Üçlü Anlaşma'yı tarihe gömdük. Hevesi kursağında kaldı. Affetmez. Bizi yine uyutmak, istediklerini yaptırmak isteyecektir. Onun için gözümüzü daima dört açmalı ve çok çalışmalıyız. Tarihimizi iyi bilmeli, bağımsızlık bilincini güçlendirmeliyiz
Sayfa 141Kitabı okudu
Karanlık Zihinler
İl, ilçe merkezlerindeki Halkevleri'ni kapattılar. Köylerde Halkodaları vardı. Bunları Kemal Paşa açtırmıştı. Sonradan gelenler hepsini kapattılar. Yapılar Maliye'ye geçti. ... Kitaplara yapılan kıyım halka yapılan kötülüktür bence. Ben buna hiç dayanamam. Nerde böyle bir olay, böyle bir kitap kıyımı görsem, o an başkaldırasım gelir. Başım döner, gözüm önümü görmez.
Sayfa 45 - Literatür Yayınları, 3. Basım, Nisan 2010.Kitabı okudu
.... Siyasi İslam’ın Atası: Osmanlı Uleması Yalnız Olan Yozlaşır Sizce neden yozlaşan inançlar dünyanın her yerinde aynı etiklere sebep oluyor? Aslında anlaşılması güç değil, güç yozlaştırır. Şimdilik dünyayı bırakalım da son günlerde özellikle de sosyal medya fenomenleri sayesinde tekrardan alevlenen “Siyasal İslam” tartışmalarının özüne
"Derdini bilemedik, Dermanın olamadık Gazi Paşa Sana hasretimiz canü yürekten .. "
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.