Kişilere göre ''Aşk''ın tanımı olduğuna inanırım.
Hayatında Aşk'ı hiç tatmamış bir insanın,
tatmış olduğunu ''düşünen'' bir insanın,
gerçekten ''tatmış'' olan bir insanın,
Aşk'a bakışının, yorumunun farklı farklı olduğunu düşünürüm.
Her biri, durduğu yerden gördüğüne göre yorumlar.
Bir de buna ''öğrenilenler'' eklendiğinde, bakış ona göre şekillenir. Ve hepsi, en doğrusunu bildiği kanısındadır.
Cinsiyetin, milliyetin, dilin, dinin, ırkın, Aşk'la uzaktan yakından ilgisi olmadığını düşünüyorum. Hepsinin üzerinde; illâ bir kutsiyet yüklenecekse, hepsinden kutsal olduğuna inanıyorum. Çünkü Aşk, her ne kadar iki insan arasında olan bir duygu gibi gözükse de, kendini bulma arayışıdır, yine, bana göre..
Bu bağlamda, kitabın, adını da aldığı pasaj, kitabın can alıcı noktasıdır:
*
''..''Adınla çağır beni, ben de seni benimkiyle,'' dedi ki hayatım boyunca böyle bir şeyi hiç yapmamıştım ve kendi adımı sanki onun adıymış gibi söyler söylemez, hayatımda daha önce hiç paylaşmadığım ve sonrasında da paylaşmayacağım bir diyara götürdü beni bu.'' (Sayfa: 136)
*
Şimdiye değin okuduğum, alışılmış Aşk anlatılarının hepsinden daha etkileyici, derinden sarsan bir kitap oldu benim için. Unutulmayacaklar arasında..
Filmini, kitap sonrası izlemek de, güzel olacak..