Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"bugün pazar, güneşi hadım ettiler balıklar ölgün, gönlüm solgun"
Sayfa 415
Yaşasın 1 Mayıs
"Dünya bizimdir. Dünya işçilerindir. Bizim için ırk ve uluslar yoktur. Salt bizi horlayanlar ve arkadaşlar vardır bizler için. Tüm işçiler dostumuzdur. Tüm varsıllar ve güçlüler ise karşıtımız... İnsan gerçekçi bir gözle dünyaya bakacak olursa, bizlerin ne denli sayıca çok olduğumuzu anlayabiliyor. Ve işçilerin ne kadar büyük bir gücün sahibi olduklarını anladığımızda, insan öyle mutlu, öyle kıvançlı oluyor ki. Sanki bir pazar günü doğuyor içimizde. Yahudi, Alman, Fransız da aynı sevinci duyuyor, dünyaya bizim gözlerimizle baktıkları zaman. Biz sanki tümümüz aynı ananın çocuklarıyız, Anacık. Tekmil yeryüzündeki işçilerin aynı olan ekmek kavgasının ve önünde hiçbir gücün geçemeyeceği kavganın kardeşleriyiz bizler. Gide gide büyüyen bir güç bşr güneş gibi ısıtıyor bizi. Adaletin gökyüzünde doğmuş yeni güneşi bu. Adalet göklerin güneşi... Bu gökyüzü de işçinin gönlündedir.
Sayfa 55
Reklam
güneşin ışığı
her şey güneşi seviyor hattâ denizler bile denizlerde nefes alan sen bile ve biz güneşi değil ışığını seven insanlarız güneş içime vuruyor güneşin ışığı var güneş yok güneşin ışığını kim anlatabilecek pazar pazar gezmek dağ dağ dolaşmak ve ormanlarda kalmak güneşin ışığını anlatacak olanı arıyorum güneş içime vuruyor
Bir pazar sabahı Rıfat günlerin aynı kaba damlamadığını fark etti. “Günler damlıyor ama aynı kaba değil,” dedi. Gökyüzüne baktı: Boştu. Hiç bulut yoktu, aslında hiçbir şey yoktu. Çağımızın çıplak güneşi her şeyi yok etmişti, enginliği, bulutları ve kuşları... Maviyi bile yok etmişti, sonra da sırasıyla diğer renkleri, bazı sesleri, kelimeleri ve anlamları. İnsan bu yoklukta yeni bir şey söyleyemez, olsa olsa kendini tekrar ederdi.
Yaz pazarları. İkindileri Cankurtaran'dan trene binip Menekşe'de inerdik. Saadet Hanım'ın tanışı Melek Abla, bana japone kollu entari dikmişti. Onu giyerdim. Celal belli etmeden etrafı süzerdi, bana kim bakıyor diye. Basın Sitesi'nin bakkalı Mikail Bey'den gofret, çekirdek alırdık. Ünlü sanlı insanlara, mavi atlara, isyancı evliyalara, Kara Muratlara, Thilda'nın kedisi Bilanda'ya rastlayabilirmişiz. Öyle derdi Celal. Nazif Bey'dendi hep bunlar, bilirdim. Altgeçitten sahile iner, denize giren çocuklara, teneke semaverlerden çay dolduran tasasız pazar piknikçilerine baka ede, güneşi denize indirirdik.
Sayfa 75 - "Ayapera " Havalar Yine IsınacakKitabı okudu
Emekçilerin alınteri üzerinden yaşayanlar, yeni işgücünün sürekli bir sorun -onları keyiflerine göre nasıl çalıştırabilecekleri sorunu- yarattığını görüyorlardı. Kırsalda yetişmiş işçiler mevsimlerin ritmine, daha uzun süreli dinlenme olanaklarının arasına serpiştirilmiş kısa süreli yoğun çalışma temposuna alışıklardı. Yalnızca pazar günleri değil, ellerinden gelse (İngiltere'de 'Aziz Pazartesi' ve Almanya'da 'Mavi Pazartesi' olarak bilinen) pazartesi günleri de çalışmazlardı. Bu tür alışkanlıkları kırmak fabrika sahipleri için bir takıntı haline geldi. Makineler güneşin doğuşundan gün batımına ve gaz lambalarının icadıyla gece çalışmasının mümkün olmasından sonra, daha da uzun süre çalıştırılmak zorundaydı. Fabrikalara asılan saatler, 'Vakit, nakittir' şeklindeki yeni deyişi kafalara sokmak için oradaydı. Bir insanın bütün gündüz saatlerini, kapalı bir odada güneşi, ağaçları, çiçekleri görmeden ya da kuşları duymadan harcamasında hiçbir gariplik olmadığını kabul ettirmek için insan doğasının bizzat kendisi değiştirilmeliydi.
Sayfa 316Kitabı okudu
Reklam
Bugün pazar, güneşi hadım ettiler Balıklar ölgün, gönlüm solgun.
Sayfa 415 - Kırmızı Kedi YayınlarıKitabı okudu
Kendimle geçinemiyor, kimselere açılıp konuşamıyor ve günden güne çekilmez bir insan oluyorum. İçedönük yapım yalnızca durgunlaşmış bir görüntüyü yansıtırken, içimde fırtınalar kopuyor. Yaşamın ayrıntıları içinde yitip gidiyorum.
Sayfa 85 - Can Yayınları (3.Baskı)Kitabı okudu
Renkler...
Gittiği herhangi bir yerde kendini evinde hissedebilmesi için, öncelikle oranın rengini görebilmesi gerekirdi. Grosny'de dünyaya geldiği, çocukluğunu geçirdiği malikane şarap kırmızısı, ailecek her pazar ayine gittikleri kilise de parşömen sarısıydı mesela . Yortu zamanlarında kalmaya doyamadığı Kislovtsk'taki villa, çiyle yıkanmış parlak yeşil, evlendikten sonra kocası ile yaşadığı ev ise kış güneşi turuncusuydu zihninde.
"Sen hiç damla damla deliren adam gördün mü?" diye damdan düşercesine soruyor. "Damla damla eriyen mi?" "Yok, yok, deliren." "Görmedim." "Ben gördüm. Aynı bu yağmur gibi tıp tıp deliriyordu." "Sonra ne oldu?" "Hiiç. Hâlâ deliriyor." "O adam sen misin?" "Ne fark eder, ben ya da sen..."
162 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.