Sokrates'in Savunması incelemesini, depreme savunmasız olarak yakalanan kardeşlerime atfediyorum.
Ölüm bir gerçek ama yine de geliş şekli ürkütüyor bizleri. Bir avcının (ölüm meleğinin) sokaklarımızda, köylerimizde, şehirlerimizde bu kadar kolay avlanıyor olması insana ağır geliyor işte. Hepimiz ölecez, bu değişmez kanuna boyun eğecez elbet. Ama
Yaşamak gibi ucu bucağı olmayan genel bir kavramı tüm duygu depremleri ve kültürel çerçevesi içerisinde bize sunan Yu Hua’nın Yaşamak kitabı, 2016 yılında Bahar Kılıç tarafından dilimize çevrilmiş ve Jaguar Kitap tarafından basılmış.
Fugui isimli yaşlı bir çiftçinin kendi ağzından hayat hikayesini anlattığı kitap, Fugui’nin gençlik yıllarında
"[...] Ardından o saçma, pahalı kıyafetleri, sahte incileri ve mücevherleri, açgözlü çocuklara benzemeleri ama en çok da zengin erkeklere bağımlı hâle gelen kadınlar geliyordu akla.
Sonra diğer kadınları düşündüm; gerçek kadınları, çoğunluğu, bir hizmetçi parası bile almadan hizmetçilere layık işlere sabır gösteren, ev işleri yüzünden anneliğin soylu görevlerini ihmal eden kadınları; dünya üzerindeki bu en önemli kuvveti ve onun kör, zincire vurulmuş, eğitimsiz, sıkıcı işlere mahkûm edilmiş oluşunu. Yaptıkları şeylere karşılık aslında neler yapabileceklerini düşündüm ve kalbim öfkeye hiç benzemeyen bir şeyle dolup taştı.
Bütün gücümle kadınların, bütün kadınların kadınlığın ne olduğunu nihayet anlamasını diledim; gücünü ve gururunu ve hayattaki yerini anlamalarını; dünyanın anneleri olarak görevlerinin ne olduğunu görmelerini; yaşayan herkesi sevmelerini ve onlara değer vermelerini; erkeklerin ne kadar kötü olabileceğini görmelerini; yalnızca en iyilerini seçip daha da iyilerini dünyaya getirmelerini; insan olarak görevlerinin ne olduğunu görmelerini ve yaşama, çalışmaya ve mutluluğa kendilerini tamamen adamalarını diledim."
Amelde Sabır ve Israr’a Dâir
Gavs-ı Sânî k.s.a Hazretleri hatme-i hâcegânı yaptırdı, sonra gözlerini kapatıp biraz bekledikten sonra size bir şey anlatacağım, dedi ve devam etti:
Bu yol tertemizdir, bembeyazdır leke kabul etmez. Biz Şafii mezhebine göre amel ediyoruz. Bizim Şafii mezhebinin en büyük âlimi İbn-i Hacer'dir. O kadar büyük âlimdir ki, o kadar büyüktür...
O ilim öğrenirken çok çalışıyordu, çok gayret ediyordu, amma anlamıyordu. Madem ki öğrenemiyorum, o zaman yaşlı anneme ve babama hizmet edeyim onlara bakayım diye niyetlenip, bu niyetini Seyda'ya söylemek için yanına çıktı.
Seyda'ya:
“Gurban ben çok çalışıyorum, çok gayret ediyorum amma bir türlü anlayamıyorum. İzin verirseniz bari gidip memleketteki yaşlı ve hasta olan anne ve babama hizmet edeyim.” dedi.
Seyda'da Ona;
“Doğru sen çok çalıştın, çok gayret ettin. Biz de senin için gayret ettik çalıştık amma olmadı. Madem ki öyle, gidebilirsin.” dedi ve ona izin verdi.
İbn-i Hacer yola çıktı. Bir süre yürüdükten sonra yoruldu. Dinlenmek için yakında kayalık, gölgelik bir yere oturdu. Dinlenirken yukarıya baktı. Yukarıdan damlayan su damlalarının sert bir taş üstüne damlayarak o taşı deldiğini gördü. O büyük, acayip sert bir taştı. Bu su damlaları böyle sert bir taşı deldiğine göre ben de anlayabilirim, diye düşündü ve tekrar Seyda'sının yanına dönüp başından geçenleri anlattı. Devam ederek Şafii mezhebinin en büyük alimlerinden birisi oldu. Onun fetvası üzerine fetva veren de yoktur.
Bu su damlaları yumuşak ve kuvvetsizdir amma devamlıdır. Çok çalışmak ve çok gayret etmek lazım. Takvayla amel etmek sadık olmak lazım.
Emperyalistler Türkiye'yi soyup soğana çevirdiler, hala da soyuyorlar. Köylüler ve işçiler buna katlanamadilar ve baskaldirdilar. Sabır bardağı taştı, gerek Doğu halkları gerek biz emperyalist kuvvetlere karşı savaşıyoruz.
Tahammül sınırlarının zorlandığı anlarda ağzımızdan dökülen bu sözün eskiden ciddî bir yaptırımı varmış ve ulu orta değil, nadiren söylenir; ama söylenince de ardında durulurmuş vesselam!..
Kitap hakkında söylenecek çok şey var , gelin görün ki kitabı az önce bitirdim ve ağlıyorum.. Sevgili okurlar bu kitabı okuduktan sonra sevdiklerinizin değerinin kat ve kat artacağını göreceksiniz şimdi başlayalım
Hayatınızı kaybedecek hiçbir şeyinizin olmadığı şekilde hayal edin. Maddi kaynağınız sonsuz, manevi beklentiniz yok, herkese
Dilimizdeki "sabrımız taşıyor, sabrı taştı, sabrımı taşırma vb. deyimlerinin menşei budur. Tahammül sınırlarının zorlandığı anlarda ağzımızdan dökülen bu sözün eskiden ciddi bir yaptırımı varmış ve Ulu orta değil, nadiren söylenir ; ama söylenince de ardında durulurmuş vesselam!...
Sonra diğer kadınları düşündüm; gerçek kadınları, çoğunluğu, bir hizmetçi parası bile almadan hizmetçilere layık işlere sabır gösteren, ev işleri yüzünden anneliğin soylu görevlerini ihmal eden kadınları; dünya üzerindeki bu en önemli kuvveti ve onun kör, zincire vurulmuş, eğitimsiz, sıkıcı işlere mahkûm edilmiş oluşunu. Yaptıkları şeylere karşılık aslında neler yapabileceklerini düşündüm ve kalbim öfkeye hiç benzemeyen bir şeyle dolup taştı.
Bütün gücümle kadınların, bütün kadınların kadınlığın ne olduğunu nihayet anlamasını diledim; gücünü ve gururunu ve hayattaki yerini anlamalarını; dünyanın anneleri olarak görevlerinin ne olduğunu görmelerini; yaşayan herkesi sevmelerini ve onlara değer vermelerini; erkeklerin ne kadar kötü olabileceğini görmelerini; yalnızca en iyilerini seçip daha da iyilerini dünyaya getirmelerini; insan olarak görevlerinin ne olduğunu görmelerini ve yaşama, çalışmaya ve mutluluğa kendilerini tamamen adamalarını diledim.
...
Hiçbir şey olmadı.
Gerçek gücünü gördüm kadınların, gerçek itibarını, dünyadaki gerçek sorumluluklarını; derken beni eskiden deliye döndüren giysilerini ve davranışlarını gördüm. Baş meleklerin bostan korkuluğu kılığına girmesi gibi bir şeydi bu ya da gerçek atların atlıkarınca olarak kullanılması gibi. O yüzden bu işi halletmeye karar verdim.
Nasıl başaracaktım
Kırk günün ilk gününden başlayayım. Bir sabah uyandım ve sen öldün. Haber bana kuş olup ulaştı. Ecel kuşu diye bir kuş varmış, bilmiyordum. Haberi boynunda kara bir zarfla, o getirdi. Katladığın yerden açıp baktım, “Sevgilim ben öldüm hoşça kal” yazıyordu. Yaşasaydın sana derdim ki; “Yalnız hemşerim, bu haber sevdiğine böyle mi verilir?” O saatten
Sonra diğer kadınları düşündüm; gerçek kadınları, çoğunluğu, bir hizmetçi parası bile almadan hizmetçilere layık işlere sabır gösteren, ev işleri yüzünden anneliğin soylu görevlerini ihmal eden kadınları; dünya üzerindeki bu en önemli kuvveti ve onun kör, zincire vurulmuş, eğitimsiz, sıkıcı işlere mahkûm edilmiş oluşunu. Yaptıkları şeylere karşılık aslında neler yapabileceklerini düşündüm ve kalbim öfkeye hiç benzemeyen bir şeyle dolup taştı.
sonra diğer kadınları düşündüm; gerçek kadınları, çoğunluğu, bir hizmetçi parası bile almadan hizmetçilere layık işlere sabır gösteren, ev işleri yüzünden anneliğin soylu görevlerini ihmal eden kadınları; dünya üzerindeki bu en önemli kuvveti ve onun kör, zincire vurulmuş, eğitimsiz, sıkıcı işlere mahkûm edilmiş oluşunu. yaptıkları şeylere karşılık aslında neler yapabileceklerini düşündüm ve kalbim öfkeye hiç benzemeyen bir şeyle dolup taştı.