Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Deşt-i Kıpçaktan Sivas köle pazarına getirilen ve gözünde leke olduğu için ucuza satılan bir çocuk, gelecekte Mısır’daki kölemenler devletinin veya resmi adıyla Ed-Devleti’l-Etrak’ın Kutuz’dan sonraki hükümdarı olacaktı.
Baybars’ın doğuşuKitabı okuyor
İstanbul'da bulunan Mısır Çarşısı. Yeni Cami Külliyesi'nin içinde bulunan ve tarihi bir yapı olan Mısır Çarşısı 1664 yılında açılmış. Kemerlerden ve kubbelerden oluşan özel bir mimariye sahip olan çarşı, ilk zamanlar Yeni Çarşı ve Valide Çarşısı olarak adlandırılmış. Ancak daha sonra çarşıda satılan ürünlerin çoğu Mısır'dan geldiği için Mısır Çarşısı adını almıştır.
Sayfa 26 - TÜBİTAK yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Modern sanayinin etkisiyle proleterler arasındaki tüm aile bağları kopup parçalandıkça, proleterlerin çocukları alınıp satılan basit birer mala ve iş aracına dönüştükçe, burjuvazinin aile ve eğitime ilişkin, ana baba ile çocuk arasındaki kutsal ilişkiye ilişkin yapmacıklı övgüleri bir kat daha iğrençleşmektedir.
Girişimci ruha sahip Eczacı Necip Akar, Cumhuriyet'in ihtiyaç duyduğu kişilerden biriydi. Ağabeyi Cemil Akar'la 1927'de Necip Avni İtriyat Fabrikası'nı kurarak, Şampuan Cemil, Necip Bey Kremi ve Necip Diş Macunu'nu üretti. Ancak işler umduğu gibi gitmedi. Kısa bir süre sonra Necip Bey Kremi'nin üretimini durdurarak,
Sayfa 36 - Business DergisiKitabı okudu
Bir ülkede popüler sanatın düzeyi sokaklarda satılan “Ağlayan Çocuk” tablosu kadarsa, eğitim sisteminin düzeyi de o kadardır. Saplık da, hukuk da.
Sayfa 331Kitabı okudu
Oyuncak dükkanlarında hayaller satıldığını düşünmüşümdür hep. Küçük çocuklara satılan hayallerdir oyuncaklar.
Reklam
Bugün, öğlen yiyebileceğim bir şeyler almak için markete girdim ve bir anda çok garip bir duyguya kapıldım, sahip olduğum bu hayatın ne kadar olasılık dışı olduğunu fark ediverdim birden. İnsanlığın geri kalanına gitti aklım; çoğu sana bana kıyasla sefalet içinde yaşayan, benzer bir marketi ne görmüş ne de içine girmiş insanları düşündüm. Verdikleri onca emeğin meyvesi de bu işte, bu! Bizim gibi insanlara layık görülen bu yaşam biçimi! Plastik şişelerde satılan marka marka gazlı içecekler, paketlenmiş yiyecek menüleri, ambalajlı şekerlemeler ve taze pişirilmiş tatlılar; bu kadar işte, dünyada verilen tüm emeğin, harcanan tüm fosil yakıtların, kahve çiftliklerinde ve şeker tarlalarında dökülen tüm alınterinin meyvesi bu! Bu gıda marketi! Düşünürken başım döndü. Hakikaten midem kalktı. Hayatımın bir televizyon şovu olduğunu birden hatırlamış gibiydim; şovun yapılabilmesi için her gün insanlar ölüyor, çocuk, kadın demeden en feci şekilde kıymaya çevriliyordu, sırf ben tek kullanımlık plastik ambalaj katmanlarına sarılmış çeşitli öğle yemeği opsiyonlarından birini seçebileyim diye. Bu yüzden ölüyorlardı, büyük deney dedikleri buydu. Kusacağım sandım. Tabii uzun süremez böyle bir his. Günün, hatta belki haftanın geri kalanında keyfim olmayabilir de, n'olmuş yani? Sonunda parasını verip yine öğle yemeği alacağım.
Jud ve Frank ana binanın önündeki çimlerin üstüne modernist tarzda kocaman, uyduruk bir şey inşa ediyorlardı, çekiç ve matkap sesleri sabahın erken saatlerinde başlamıştı. Ne olduğunu bilmiyordum -farklı farklı kaynaklardan bunun bir sahne, bir heykel, Grateful Dead grubuna adanmış Stonehenge tarzında bir anıt olduğunu duymuştum- ama penceremden dışarı bakıp tam karşımda dimdik yükselen o destek sütunlarını ilk gördüğümde belki de aldığım Fiorinal'in sersemletici etkisiyle kapkaranlık, mantık dışı bir korku doldu içime: darağaçları bunlar, diye düşündüm, darağaçlarını kuruyorlar, bizi okulun tam ortasına asacaklar... Bu halüsinasyon birkaç saniye içinde geçti ama hiç olmadık anlarda, tuhaf yerlerde ortaya çıkmaya devam etti; mesela süpermarketlerde satılan korku romanlarının kapaklarındaki resimlerde: bir tarafa çevirince sarı saçlı, güleryüzlü bir çocuk, diğer tarafa çevirince alevler içinde yanan bir kurukafa. Bu inşaat da bazen sıradan, saçma, tamamen zararsız görünüyordu ancak sabahın erken saatlerinde ya da akşamüstü hava kararırken dünyam yerinden oynuyordu ve tepesinde kuşlar dolaşan Orta Çağ'dan fırlamış kapkara darağaçlarına dönüşüveriyorlardı yine. Geceleri olur da bir an için içim geçerse o kısacık uykuma bile uzun gölgeleri vuruyordu.
Sayfa 576Kitabı okudu
Geceyse ay hemen tazeler minareleri Kur’an sayfaları satılan sokaklardan Ölüm bir çeşit sevgiyle uçar Ölüm uçar çocuk yüzlere Ben o sokaklardan ne kadar geçtim Damağımda dilinin yosunlu tadı Önce buğulu sonra cam gibi parlak sonra buğulu yine
ÜLKE
"Oyuncak dükkanlarında hayaller satıldığını düşünmüşümdür hep. Küçük çocuklara satılan hayallerdir oyuncaklar. Kendilerine alınan oyuncak arabanın içinde dağ bayır, patika yollarda gezilir çocuklar. Oyuncak bebek, peluş ayıcık canlı kanlı arkadaşıdır çocuğun. Legolarla inşa ettikleri binalarda yaşarlar onlar."
Sayfa 73 - Yediveren YayınlarıKitabı okudu
Reklam
“Yazık, Selânik de elden gitti.”
Vatan sevgisi duygusunu içimde ilk uyandıran rahmetli babam olmuştur. Bir gün, ben daha beş yaşında bir çocuk iken, babam elimden tutmuş, çarşıdan eve geliyorduk. O tarihte, Kastamonu'da, memlekette olanı biteni yazan ve Havadis adı ile satılan el kadar bir gazete çıkardı. Babam o günkü Havadis'i aldı, şöyle bir göz attı ve: "Yazık, Selânik de elden gitti." dedi. O zaman bu kaybın ne kadar büyük olduğunu babamın üzüntüsünün dere­ cesinden anlamıştım. Vatan sevgisinin bende­ki ilk tohumu babamın bu sözüdür.
Geceyse ay hemen tazeler minareleri Kur’an sayfaları satılan sokaklardan Ölüm bir çeşit sevgiyle uçar Ölüm uçar çocuk yüzlere
Türkiye çocuk ölümlerinin çok olduğu bir ülkedir ve başta ishal olmak üze­re enfeksiyon hastalıklarından ölüm de fazladır. Büyük süt firmalarına göre markalı sütler dışındaki sütlerin hepsi sağlıksız. Hastalık saçıyor. Şimdi ben onlara soruyorum. Türkiye'de satılan sütlerin yarıdan fazlası markalı değil. Bunlardan da yoğurt yapılıyor. Buna bağlı hangi büyük ishal salgını gördünüz! Tam tersine yoğurt ishal tedavisinde kullanılıyor, yüzlerce yıldan beri.
Modern sanayinin etkisiyle proleterler arasındaki tüm aile bağları kopup parçalandıkça, proleterlerin çocukları alınıp satılan basit birer mala ve iş aracına dönüştükçe, burjuvazinin aile ve eğitime ilişkin, ana baba ile çocuk arasındaki kutsal ilişkiye ilişkin yapmacıklı övgüleri bir kat daha iğrençleşmektedir.
230 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.