"Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim,
İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim," der
Mehmet Akif Ersoy, Ağlarım Ağlatamam isimli şiirinde. Birçok eser okudum Dostoyevski'nin kaleminden, iki cümle ile özetleyecek olsam onu şairin bu dizelerini seçerdim.
Fyodor Mihailoviç Dostoyevski
İsmini bile saygılı bir tonla okuyor insan.
Oktay
“Stoalılar mantık eğitiminin zorunlu olduğunu ileri sürerler. Çünkü mantık diğer tek tek erdemleri içine alan bir erdemdir. Mantık bilmeyen bir insan yanlış çıkarımlardan kaçınamaz. Mantık, bilge bir insana doğruyu yanlıştan ayırt etme özelliği kazandırır.”
-
Diogenes Laertios
1. Zenon’un Büyük Fikri: Stoa Felsefesinin Doğuşu
Romalı devlet adamı,
"Aşka gönül vermem aşka inanmam
Yıllarca boş yere ağlayıp yanmam
Böyle bir arzuya meyledip kanmam"
(Beste-Güfte: Baki Çallıoğlu)
Meşhur fıkradır; Bektaşiye sormuşlar: "Hiç aşık oldun mu?" diye. "Bir kere tam olacaktım, bastılar" demiş. Bektaşi ile Schopenhauer'ın birleştiği
Albert Caraco uzun zamandır dikkatimi çeken bir yazardı. Basılı okuduklarımla birlikte telefondan da okuduğum bazı kitaplar var. Sayfa sayısı 32 olunca, hemen e-kitap olarak başladım. İyi ki de okumuşum.
Yazarda hissettiğim en kuvvetli duygu yabancılaşmaydı. Hüznünde dahi, sanki bir başkasından bahseder bir sakinlik ve kayıtsızlık vardı. Misal,
.
Yazar, hemcinslerine : Parakazanın , kendinizeaitayrıbiroda ve boşzamanyaratın . Veyazın , erkeklernederdiyedüşünmedenyazın ! diye sesleniyor.
Daha önce bu türden bir kitap okumamıştım. Zaten konu da bu türün neden yaygın olmaması ile alakalı. Yani neden
"İnsanoğlu nelerden vazgeçmişti! Hem de ne kadar değmeyecek şeyler uğruna!" (Syf 150 )
Siz hiç olmayacağını bildiğiniz bir dilek dilediniz mi?
Yirmili yaşların başında ve henüz kimliği oturmamış, masum, sadece kadınların değil erkeklerin dahi ilgisini çekecek kadar yakışıklı, çevresi tarafından sevilen Dorıan!
"Sanki
(Haziran ayı öykü etkinliği)
Bir yakınınızın cenazesinde hayal edin kendinizi (Allah gecinden versin). Namaz kılınmış, cenaze defnedilmiş. Gözde yaş, gönülde hüzün, elde mevtanın hayrına dağıtılan kıymalı kır pidesi. İşte o kıymalı kır pidesi; ölenle ölünmediğini, hayatın her şeye rağmen devam ettiğini simgeliyor. Kıymalı pide deyip
Neydi sorun!
Siyah olmak mı?
Yoksa sarışın!
Yoksa alevi olmak mıydı sorun.
Kürt olmak neden sorun olmalı ki!
Çerkezi, lazı sunnisi problem yaratmıyor da,
Başka olmak mı farklılık, aykırılık katıyor.
Oysa "sevin" demedi mi tanrı.
İnsanları, doğayı, hayvanları, kuşları ve böcekleri.
Saygı duyarken kendine işkence yapan kafire
Muhammed (s.a.v.),
Ayrı dinden olana nedir bu saygısızlık.
Birinin günahı nasıl kesilir binine.
Sevgi sadece senden olanı sevmek midir?
Yoksa, senden olmayana da aşk ile bağlanmak mı?
Sevgi illa ki karşılıklı mı olmak gerekir?
Yoksa karşılık beklemeden onu sarabilmek midir sevgi?
Oysa sevin demişti tanrı. Karşılık beklemeden,
Amaç ve çıkar gütmeden.
Sadece sevin karşınızdakini din, dil, ırk, mezhep ayrımı yapmadan.
Onu sevgiyle düzeltene kadar sevin.!
Paradoksların, vicdani muhakemelerin, acının, hüznün, sevincin, çığlığın ve en önemli meziyeti de sessizliğin dili olan bir kitabı ele aldığımız gerçeğiyle ile analizime girizgâh yapmak istiyorum.
Bulunduğu coğrafya dolayısıyla Emperyalist güçlerin her daim “sözde” özgürlük taşıdığı medeniyetin beşiği, Ortadoğu topraklarından; Afganistan’dan