Tesadüfler yolun bir kısmını çizebilir, ama kalan kısmı bizim tercihlerimizle belirlenir. Bazen bizim seçimlerimiz varacağımız yerin neresi olacağını belirler, bazen de elimizde olmayan, kontrol edemediğimiz nedenler bizi hayal bile etmediğimiz bir menzile ulaştırır.
" Seçim yapmaya hakkı vardı, tıpkı bütün insanların hakkı olduğu gibi. Seçimlerimiz bizi tanımlardı. Sola veya sağa gidebilirdik. Evet veya hayır diyebilirdik. Bir şeye tutunabilir veya o şeyi bırakabilirdik."
Yaptığımız seçimlerin çok azı, zaten ender duyabildiğimiz iç sesimiz doğrultusunda gerçekleştirilir. Çoğu seçimlerimiz şartlanmalar sonucu yapıldığından, zaman zaman can sıkıntısı, durgunluk ve bir türlü giderilemeyen boşluk ve anlamsızlık duygusu yaşanabilir. Viktor Frankl bu durumu “varoluş vakumu” olarak adlandırmıştı. Böyle durumdaki insan kendine ve dünyaya inancını yitirmiş gibidir, yönünü bilemez ve yaptığı şeylerin anlamını soruşturup cevap bulamaz. Özgür olduğu zamanlardan ne yapacağını bilemez.
Oysa asıl seçimlerimiz, doğumumuzdan yaşadığımız AN'a kadar dış dünyamızda algıladığımız ne var ne yoksa onları nasıl anlamlandırdığımıza ve bilinç dışımıza nasıl bir karar ile aktardığımıza bağlıdır.
Seçimlerimiz bir tür enerjidir! Geçmişimizden, genetiğimizden, çevresel faktörlerden, yaşanmış ve yaşanmamışlıklarımızın enerjisinin eyleme soktuğu olgularımızdır.
Gerçek anlamda sevgi, diğer insanları da kendimiz kadar sevebilmeyi içerir, kendimizden çok ya da kendi yerimize değil. Bir başka deyişle, sevgi, diğer insanların seçimlerini kendi seçimlerimiz gibi sevebildiğimizde gerçekleşir. Ama sevgi tek bir yaşantı değil süreçtir. İnsanın kendisini savunmasızca ortaya koyabilmiş olmasının acılarını ve zaferini içeren bir süreç. Mutluluk o anda yaşanılan her şeyi hissedebilmektir.