Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Saçlarını rüzgarçanı misali yüreğime bağlamışsın,yüreğime vuruyor bunu sen görmüyorsun, avara olmuş bağlayamıyorum yalnızlık gemimi, bunu işte sen çok iyi biliyorsun. Neek
Haykırış
Kargalar bağırıyor adeta bir bülbül misali Gözlerim kararıyor yıldızsız bir gökyüzü gibi Özlüyor seni gönlüm evladına hasret bir ana gibi Deniz gibi dalgalı gözyaşlarımın üzerinde yüzüyorsun başıboş bir sandal gibi Sen karanlığı mı bir nur topu gibi aydınlatan melek fazla baka kalma gözlerime mezar gibi derin gözlerin ile.
Reklam
Gene ispat etmiş oldun her şeyi mahvetmekte ne kadar mükemmel olduğunu. Çekil kabuğuna bir yüzyıl daha kal orada yalnız başına. Gerçekten düşündün mü oradan kurtulacağını ? Ne kadar absürt. Zaten sonu apaçık olana inanmamak. Her şeyi mahvedersin sonra gene tek başına kalırsın. O somurtkan çirkin suratın ile kimse yanına yaklaşmaz kimse çıkarmaz zamanın bile durduğu yalnızlığından. Sen hastasın. İnsanlarla konuşmak, insan olmak sana göre değil. Yanıldın sen ait değilsin bu dünyaya. Acınası hâldesin. Kimse seni kabullenmeyecek. Giyin, süslen, başarılı ol... Senin beynin hasta bir kere. Dışın güzel olsa ne yarar için küflenmiş ise. Devam et rol yapmaya yapabildiğin kadar sonunda atlayacaksın sonsuzluğa. Hissedeceksin soğuk demiri teninde. Damarlarında akanı hissettiğinde bir sıcaklık belki de bir huzur kaplayacak içini. Kemiklerin birbirine girmiş organların çorba misali. Bu kadar kolay mı bıraktın her şeyi? Bu kadar boş mu verdin her şeyden? Sönüp gitmektense yanıp kül olmak daha iyi ...
Ve ben öyle sevdim ki seni ey yar, Taş duvarlar eridi, Denizler gözyaşı misali , Ağlar oldu. Gökyüzü matem, Ve sen gelmedin, Anlamadın …
(Gece, karanlıklar doğuran bir vakitte takılı; huzur, bilinmez tenhalarda mesken ve yalnızlık, pranga misali orantısız, acımasız ve sert...) Acıyan, açılmamaya direten ayrıca taşıdığı vücudun direnişiyle yoğun bir savaş veren bu gözler, bir an olsun galibiyeti kazanıyor; silahsız, kansız ve katliamsız! Franko, rüya aleminde, kapkara zindanlardan uzaklaşarak babasının rengarenk bir köşede oturduğunu görüyor... işin can sıkıcı yanı bu ya, ne babasını hayatı boyunca tanıdı ne de babası onu! "Baba" diyor, bekliyor... Karşıdan usulca bir ses, "oğlum, sen misin?" Derinlemesine bir kakofoni, uyandıktan sonra derin girizgaha sokacak taksim... Babası oturduğu yerden ayağa kalkıyor, heybetli yapısıyla sükûn içerisinde oğluna doğru emin adımlarla ilerliyor, her adımda daha beliren Franko'nun vücudundaki yara bere izleri babasını şüphelendiriyor... o kallavi bedenden çıkan nazik ses, birden aslan haykırışına dönüyor, 'oğlum bir suçlu mu yoksa!' Franko neye uğradığına şaşırıyor, başı öne eğili duraksarken babası, "Defol Franko, defol! Seni istemiyorum" diyor, Franko üstü başı terli halde uyanıyor ve kâbus; yineleyerek tekrar başlıyor zindanlarda...
Birbirini tamamlama. Elmanın iki yarısı misali.
Körsün sen, ben de sağır ve dilsizim O yüzden el ele tutuşup birbirimizi anlayalım
Sayfa 14
Reklam
Günler, aylar, yıllar geçiyor fakat ne çağırdığınız geliyor, ne kovduğunuz gidiyor. Dere kenarındaki söğüt ağacı misali bekliyorsunuz. Söğüdün çürüğü özünden olurmuş, yar için ağlayan da gözünden olurmuş. Sen ağlamasını da bilmiyorsun üstelik. Zamanla söğüt ağacı gibi içten içe çürüdüğünün farkına varıyorsun.
Abdurrahim Karakoç
Abdurrahim Karakoç
“Şehrin şu büyülü ışıkları Uğramaz kalbimin hiçbir ücrasına Çünkü bilirim kelebek ömrü misali Bir yüzgörümlüğüdür yaşamak. Bu derin dünyaya aldanış, Bir bilinmezden kaçış Bu ne hız, bu ne tantana Seni senden sıyırır da Sürükler bir bilinmez diyara doğru Hayırdır? Bir sen misin alemin ihtiyacı olduğu Dur, nefes al Ve bil, sen değilsin tüm mahlukatın sorumlusu Bir olandır dergahında paklayacak, Dünyayı tüm kirlerden arındırarak”
Emine
Emine
✍️
Ne bir neden ne bir ten Azer Bülbül misali ille de sen
Sesin aksın istemiştim dupduru Dağ suları gibi serin Yüreğimin ölü topraklarına Kirpiklerin gölgelesin yüzümü Gözlerin ömrümün göğü olsun Demiştim, çok değil ki. Bir uzun yürüyüş düşlemiştim Avuçlarının ince çizgilerine Öperek ürkek gülümsemeni usulca Dünya tepeden tırnağa sen Buğulansın istemiştim nefesinle İçimin buzlu camları Rüzgârda titreyen dallar misali
Reklam
ŞEHADET VAKTİ
22 Ağustos 1966'da Seyyid Kutub'a idam cezası verildiğinde, Assam el-Attar'ın kitabında anlattığına göre Kutub bu kararı tebessüm ve Allah'a ka-lvuşmanın verdiği büyük bir mutlulukla karşılamıştı. Muhammed Ali Benna'nın dediğine göre Seyyid Kutub'un asılmasına asıl sebep "Yoldaki İşaretler" adlı kitabı idi.
Yüksel yayıncılıkKitabı okudu
Saliha kadın...
Zamanın birinde Şah Şüncâ-ı Kirmâni adında büyük bir evliya vardı. Bu büyük Allah dostunun bir kızı vardı. Kirman şehrinin ileri gelenleri bu kıza talip oldu, ama Şah Şüncâ-ı Kirmâni kızını hiçbirine vermedi. Üç gün mühlet istedi. Üç gün içinde mescidleri dolaştı. Nerede abidler, camide tâdil-i erkânla namaz kılanlar, Hak'tan korkanlar,
Sayfa 14 - Dünya sevgisi olmayan Saliha kadın...Kitabı okudu
BU AZİZ MİLLET
nice isimsiz kahraman ve şairler çıkardı bağrından bu aziz millet ezelden ebede onun hamuru ve özüdür sahip olduğu asalet bir özge candılar ete kemiğe bürünüp yunus diye göründüler ey şair sen de baki misali baki kalan bu kubbede bir hoş sada ilet KK
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.