(Gece, karanlıklar doğuran bir vakitte takılı; huzur, bilinmez tenhalarda mesken ve yalnızlık, pranga misali orantısız, acımasız ve sert...)
Acıyan, açılmamaya direten ayrıca taşıdığı vücudun direnişiyle yoğun bir savaş veren bu gözler, bir an olsun galibiyeti kazanıyor; silahsız, kansız ve katliamsız!
Franko, rüya aleminde, kapkara zindanlardan uzaklaşarak babasının rengarenk bir köşede oturduğunu görüyor... işin can sıkıcı yanı bu ya, ne babasını hayatı boyunca tanıdı ne de babası onu!
"Baba" diyor, bekliyor...
Karşıdan usulca bir ses, "oğlum, sen misin?"
Derinlemesine bir kakofoni, uyandıktan sonra derin girizgaha sokacak taksim...
Babası oturduğu yerden ayağa kalkıyor, heybetli yapısıyla sükûn içerisinde oğluna doğru emin adımlarla ilerliyor, her adımda daha beliren Franko'nun vücudundaki yara bere izleri babasını şüphelendiriyor... o kallavi bedenden çıkan nazik ses, birden aslan haykırışına dönüyor, 'oğlum bir suçlu mu yoksa!' Franko neye uğradığına şaşırıyor, başı öne eğili duraksarken babası, "Defol Franko, defol! Seni istemiyorum" diyor, Franko üstü başı terli halde uyanıyor ve kâbus; yineleyerek tekrar başlıyor zindanlarda...