Şöyle bir şey var: Aziz Dostoyevski ve sevgili Stefan Zweig bir süre ayrı kaldığımda içimde kocamaaan bir boşluk hissi bırakan ve özlemden burnumun direğini sızlatan dostlarımdır benim. Kumarbaz'ı elime aldığımda, tamam dedim, şimdi dünyayı sessize alma zamanı. Çünkü hasrete vuslat, özleme de bir son vermek gerek. :))
Dostoyevski yine yanıltmadı, yine kendimi edebiyatın müziğiyle sözcükler eşliğinde dans ederken buldum.
Büyükanne Antonida Vasilyevna'yı çok sevdim. :)) Onun huysuzluklarını okurken çoğu zaman kahkaha atarken buldum kendimi. Sanki bir tiyatro oyunu seyrediyormuşum gibi bütün karakterlerin mimiklerini görebiliyordum. (Hattâ büyükannenin sesini bile duydum bir ara..:)))..)Generalin çaresizliği, çaresizliğine rağmen tepeden bakan halleri, Polina Aleksandrovna'nın hüznü, Des Grieux'ün dayanılmaz kibri, Matmazel Blanche'ın şuh kahkaları, Bay Astley'in aristokrat duruşu ve Aleksey İvanoviç'in şaşkın aşık halleri... Hepsini gördüm hepsini.. Dostoyevski bunu hep yapıyor zâten! Okuru okur olmaktan çıkarıp seyirci koltuğuna oturtuyor ve şimdi oyunumu seyret bakalım diyor. Evet tam olarak böyle diyor.
Dostoyevski... :)) Senin bir insan olmadığına eminim bayım.. :)) Evet evet, eminim, sen kesinlikle insanüstü bir varlıksın sevgili dostum Dostoyevski!
Dostoyevski eserlerinin okur önerilerine ihtiyacı olmadığını düşündüğüm için öneride bulunmuyor, hiç ara vermeden bir başka Dostoyevski eseri (Budala) ile dostumla eşsiz sohbete kaldığım yerden devam ediyorum.. :))