"Biliyor musun Ege, eskiden elektrik kesintisini çok severdim..." "Karanlığı mı severdin?" Başımı salladım.
"Karanlığı değil, karanlığa mahkum olmayı severdim... Karanlığı sevseydim eğer her akşam kalkıp ışığımı kapatırdım. Oysa ben kapatmadan ışık elimden alınsın istiyordum. Karanlıkta kalmak değil, ona mahkûm olmak istiyordum. Ve sanırım sonsuz karanlığa mahkûm edildim..." Başımı kaldırıp ona baktım. "Sonra sen bana ışık oldun. Yorganıma bile ışıklar taktın, hayatımı aydınlattın..."
desem ki, yeryüzüne beş peygamber geldi; beşincisi sensin. desem ki, iki kişi kaldık dünyada; ikincisi sensin. desem ki, birisi var yeri göğü var eden; o da sen olurdun. sana tapmak için kilden bir heykel yapardım güzelliğince. bilsem ki sen tanrı'dan iyisin, bilsem ki tanrı senden güzel değil. senin o kocaman kocaman gözlerin yok mu, nasıl
"Biliyor musun Ege, elektrik kesintisini çok severdim..."
"Karanlığı mı severdin?" Başımı salladım.
"Karanlığı değil, karanlığa mahkum olmayı severdim... Karanlığı sevseydim eğer her akşam kalkıp ışığımı kapatırdım. Oysa ben ışık ben kapatmadan elimden alınsın
istiyordum. Karanlıkta kalmak değil, ona mahkum olmak istiyordum. Ve sanırım sonsuz karanlığa mahkum edildim..." Başımı kaldrıp ona baktım,
"Sonra sen bana ışık oldun. Yorganıma bile ışıklar taktın, hayatımı aydınlattın..." Ege dudaklarını dudaklarıma değdirdi bir anda ve bu karanlık odayı benim için aydınlatan
son bir cümle kurdu,
Unutmuş olamazsın, biz hiçbir şeyde anlaşamazdık seninle; ben, o zamandan beri, bunun, dostluğumuzun güçlü bir çimentosu olduğunu düşünmüşümdür hep. Arkasında birçok yapıt bırakmış olan Aristoteles’i severdim ben, sen, tek bir yazısına rastlanamayan Sokrates için deli olurdun. Ben yumuşamasını bildiği için Danton’u severdim; sen baştan çıkartılamadığı için Robespierre’i severdin. Rimbaud’yu severdin ve Paris’ten ayrılmadın; ben Verlaine’i severdim, dünyanın bir ucuna giden de ben oldum. Ama ikimiz birlikte birçok şeyi de sevdik.