Bu bataklığın suyu da çamuru da;
-Delikanlılıkla elikanlılığı bir tutan.-
-Her şeye hakkı/m var koca zihniyeti ile
-Namus etiketini sadece kadınların alnına yapıştıran, namusu apış arasına sıkıştıran,
-Ve bunca kötülük dururken, öpüşmeyi ayıba, sevişmeyi ahlaksızlığa yakıştıran zihniyetten gelir.
-Bazılarının gözünde, kadının çörek otu kadar
1862 yılında otuz iki yaşındaki Lev Tolstoy, henüz on sekizindeki Sonya Behrs ile evlenmeden birkaç gün önce aralarında hiçbir sır olmaması gerektiğine karar verdi. Bu kararın bir parçası olarak günlüklerini ona okuttu ve genç kızın hem ağlaması hem de oldukça kızması onu çok şaşırttı. Günlüklerine eski aşk ilişkilerini yazarken yakında yaşayan
Sevginin ne olduğunu bulacağız. Bunu yapabilirsek, yaşamımız tamamıyla farklı olabilir; çatışmasız, denetimsiz, herhangi bir savaşım biçimi olmadan yaşanabilir. Biz bunu ortaya çıkaracağız.
Organik bir acı ve huzursuzluk yüzünden ıstırap çekmekte olan bir insanın dışsal dünyada bulunan şeylere yönelik ilgisini, o şeyler kendi acısı ile ilişkili olmadıkları müddetçe kaybettiği evrensel olarak bilinen ve bizim de tabii olarak kabul ettiğimiz bir gerçektir. Daha yakından yapılan gözlemler de bize bu kişilerin aynı zamanda sevgi objelerine yönelik libidinal ilgilerini yitirdiklerini de öğretmiştir. Kişi acı çektiği müddetçe sevmeyi bir kenara bırakmaktadır..
... her kitabında uyguladığı şablonların hiç farkına varmadan, yarattığı basit sevgi öykülerine kanıyoruz. Böylesi tuzaklara düşmemenin tek yolu seçici okur olmayı başarabilmekten ve kitapların alt metinlerini öğrenmekten geçiyor.
Bebeğin, doğumdan önceki dönemde annenin bir parçasını teşkil ediyor olması, bütün gereksinimlerini ve arzularını tatmin edecek bir nesnenin var olduğunu düşünmesi şeklindeki içsel duyguya sahip olmasını, pekâlâ sağlamış olabilir.