19 yaşındaydım. Heyecanlı bir genç. Şiirde yeni bir dönem başlamıştı. Ölçüsü olmayan vezinsiz, kafiyesiz şiirler yazılmaya başlanmıştı. Hece ölçüsü de bitmişti. Serbest şiir yazılıyordu. O dönemin bu serbest şairleri, eski dönemleri kötülüyordu.
Tabi isterdim ki öz edebiyatımız olan divan edebiyatı ile yazılabilsin şiirler. Ama tek başıma ben
Sene 2017, üniversite son sınıftaydım. Yeni Türk Edebiyatı dersimize gelmişti Şükrü Erbaş... Yalan olmasın, o güne kadar tanımıyordum, böyle birinin varlığından habersiz yaşamıştım. Edebiyat öğrencisi olunca daha çok Nazım Hikmet, Ahmet Haşim, Cenap Şehabettin, Tevfik Fikret gibi yazar ve şairlerle hemhâl idim.
O güne kadar tanımamış olduğum
“Bazı şehirleri özlemek, tek gözlü bir odaya toplaşıp, annenin yaptığı sıcak tarhana çorbasıyla ısınmayı özlemek gibidir.
O şehirlerin sokakları, annenin ellerine benzer. Ağrıdan çatlayacak gibi duran alnını okşar durur gecenin bir yarısında. Annelerin duası varsa, şehirlerin de duası vardır mırıldanıp durduğu.
Bu baş ağrılarım beni öldürecek
Sevgili Erdal;
Bu zor geçen son günlerimde bana o kadar derman oldun ki, seni, yaptıklarını, Türk edebiyatına katkılarını hayatım boyunca minnetle anacağım.
Erdal Öz 1935 doğumlu, yani bu dergicilik, edebiyat sohbetleri mektuplar konuşulduğunda en erken mektup tarihi 1956 olduğuna göre Erdalcım henüz 21 yaşında, gerçi 17 yaşında yayınlanan
Bu gece
Benimle bir tutam şiir olsan,
Olur mu? dedi adam ,
Nisan ortasında bir gece ,
Kelimelerin ve sesin aklımda
Sensizliğe vuruyor be kadınım ...🌹🌼🌹
Eleştiriye (hem halkın eleştirisi hem de edebi eleştiri) göre mi yazı şekillenir, yoksa yazıya göre mi eleştiri? Belki de hepimiz, yazıya (esere) göre eleştiri şekillenir demek isteriz. Çünkü doğru görünen budur. Fakat, eleştiri korkusuyla yazısını (eserini) şekillendirenler de az değildir. Eleştiri korkusu acaba bir önsezi midir? Örneğin, ben
Her akşam olduğu gibi bu akşam da sabahı gözlüyorum. Çünkü karanlıkta duvarları üstüme süren, kemiklerimi titreten, yüzümü ekşiten ürpertici bir yalnızlık var. Sabahı gözleyişim rasathane memuru titiz ve düzeni içerisinde oldu daima. Bu akşamın da farkı yok. Daha sonra anlayacağım ki öyle değil…
Penceremden göğe bakıyorum. Eğilirken masanın sivri
Şehrin birinde bir adam yaşarmış
Ve gün gelmiş evlenmiş
Ertesi yıl üçüzler dünyaya gelmiş
Karısı ona hizmet etmeye çalışıyormuş
Adam “Beni boşver sen çocuklara bak demiş.."
Kadın o günden sonra hep üçüzlere bakmış
Ve böyle böyle çocuklar büyümüş , üstelik evlenmiş
Bu defa da üçüzlerin çocukları olmuş
Adam yine karısına “Beni boşver sen torunlara bak..." demiş
Derken torunları da büyümüş
Geçen bu zamanda karısı da adam da yaşlanmış
Adam karısına demiş ki “Beni boşver sen kendine bak."
Kadın kendine öyle güzel bakmış ki hiç ağrısı sızısı kalmamış
Fakat adam bakımsızlıktan yataklara düşmüş
Yattığı yerde acısından inim inim inliyormuş
Tam karısı ona bakmak için hazırlanıyormuş ki
Adam konuşmak için gözlerini açmış ve dudaklarını aralamış
Ardından ancak “ Beni boş..." diyebilmiş
Ve cümlesini tamamlayamadan ölüp gitmiş...
Hanife Çıta& Mayıs-2023