Kişilik bölünmesini ele aldığı bu eserde sade ve akıcı bir dil kullanan Dosto yine bildiğimiz gibi karakter üzerinden devam etmiş. Zaten Dosto okuruysanız olay örgüsünden çok karekter analizlerine dikkat etmeniz gerektiğini biliyorsunuzdur. Güzel bir kitap fakat bu yorumu yazarken V. Byelinski (dönemin en ünlü eleştirmeni) olmayı tercih ederdim. Bir çok eseri ile tanışıp hayran kaldım Dosto bu eseri ile beklentimi karşılayamadı. Gerek olay örgüsü gerek karakter analizleri olsun bir eksiklik vardı hep. Dosto gibi bir yazarın olayları bağlayamaması, bariz eksiklikler bırakması ve “süpriz” sonla bitirmesi beklenilir şey değil doğrusu ama olsun. GOLYADKİN ile tanışmak güzeldi.
Kitabın adını çok sevdim, eseri okurken de sürekli kendimi düşündüm benim Öteki’mi ya da Öteki’lerimi. Ben de az sayılmam doğrusu. Yaptıklarımızdan, yapamadıklarımızdan, doğrularımız ve yanlışlarımızdan hep en az iki yanımızı bir düelloya sokmadık mı ya da sokmuyor muyuz? İçimizdeki Öteki’leri tanıyor musunuz? Ben tanıyorum. Beni ben yapan da onlar aslında. Acaba bu yorumu hangi Ramazan yazıyor.Bunu asla bilemeyeceksiniz, işin garip tarafı ben de bilemeyeceğim. Olsun bazı şeyler böyle güzel. Tek bir kişinin kalabalığını paylaşıyoruz hepsi bu. Henüz bir kalabalığa sahip değilseniz Öteki‘yi okuyun, ben okumayı sevmem diyorsanız “Split” filmini izleyin. Keyifli okumalar/seyirler…
”İyi ve dürüst insanlara uşak da olsalar saygı duyarım.”
”Keder evladım, yaldızlı saraylarda bile olur ve ondan kaçış yoktur.”
”Maskeyi sadece maskeli balolarda takarım, insanların arasında dolaşırken değil.”
ÖtekiFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201922,1bin okunma
“Dost insanın bir ikinci kendisidir.” demiş ve kitabına “ Sevgili Dost” diye başlamış yazar Ali Vural. Dostuna/Dostlarına, yani ikinci kendisine dolu dolu 61 mektupla seslenmiş.
”Mektup mu; yazarak susmak.”
Konuşsaydı eksik kalacaktı bazı şeyler. Kelimeler, cümleler onun ses tonuyla sınırlı olacaktı. Bu yüzden yazmış. Yaşamı-ölümü, sevgiyi-nefreti, acıyı-sevinci, aşkı-dostluğu, hayvanları, doğayı, kısaca hayata dair her şeyi yazmış. Ben yazdım, herkes kendince pay çıkarsın demiş adeta. Bu yüzden olsa gerek sade ve akıcı bir dil kullanmış. Benim gibi hayata dair öğütleri ve tecrübeleri okumayı, dinlemeyi seviyorsanız bu kitabı da seversiniz.
” Hiç bilmemek eksik bilmekten yeğdir. Eksik bilgi bizi yanlış adreslere götürür. Arkadaşlıklar, dostluklar, ortaklıklar ve evlilikler hep bu yüzden biter.”
” Anahtar varsa kapının arkasında ya da önünde olmanın ne önemi var!”
” Aynı hava sıcaklığında bir gün üşürken, bir başka gün terleyebiliyoruz. Bir gün kahkahalarla güldüğümüz bir espriye, bir başka gün tebessüm etmekte zorlanıyoruz. Su bazen sıfır derecede donmuyor , bazen kaynamıyor yüz derecede.”
” ‘İtme mir’âtı şîkeste, seni yüz sûrete kor.’
Kırma aynayı, o da seni yüz parça eder.”
“Şöyle ya da böyle kim ne derse desin, yalnızca fotoğraflarda kalacak olsak bile bir gün… …güzel şeydi yaşamak ve ölüm güzelleştiriyordu onu en çok.”
Kim ne derse desin, biteceğini bilerek okumak güzeldi ve bitişiydi damakta ve zihinde unutulmaz bir tad bırakan. Bir öykü kitabından çok daha fazlasıydı. İçersinde fabl, biyografi, öykü ve mektup
“Birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor. Hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindiremiyordu.”
Giovanni Drogo adlı bir gencin Teğmen olarak başladığı ordu hayatının hikayesi. Bir varoluş hikayesi de diyebiliriz. Kitabın dili oldukça sade. Olay örgüsü merakı diri tutsa da yer yer sıkıldım. Sonra olay örgüsünden çok içeriğe odaklandım -ki esas olay orda- sonra kitap güzelleşmeye başladı.
Herkes bir konumu işgal etmek istiyor. Hayatta önemli bir vasfının olmasını, kişisel tatmininden çok toplumsal tatmini karşılamak istiyor. Toplumsal tatminin etkisi ve sonucu kişisel tatminin önüne geçiyor çünkü. Drogo burda nasıl bir yol izledi, neler bekledi neler gördü acaba?
Hayat sürekli yaptığımız seçimlerin sonucudur.
Bazen gideriz, bazen kalırız. Giderken bir hayat bırakıyoruz geride. Ne zaman dönsek aynı şekilde bulabileceğimizi sandığımız bir hayat… Bazen gittiğimiz yerde tutunamayıp döneriz ama bir bakarız ki döndüğümüz yerde de kök salamayız. Hayat bu ya toprak değişiyor, iklim değişiyor ve en önemlisi tohum değişiyor.
Siz hiç kötülükten medet umdunuz mu?
Kötülükten iyilik doğar mı, kötülük bizi kurtarır mı? ( saçmalama dediğinizi duyar gibiyim )
Cevap vermeden önce Tatar Çölü’nü okuyun. Okumakla kalmayın Drogo’nun adıyla adınızı değiştirin. Onun yürüdüğü yolu yürüseydiniz…
Haydi yolluk hazırlayın ve yola çıkın.
“ Kimse bizim tanımımızı yapmıyordu ki biz kimiz bilelim.”
Onlar Tutunamayanlar… “…yani özetle, herkes bir şeyler yapabilsin diye, biz, bir şey yapmamak suretiyle, hep sizler için bir şeyler yapmaya çalışanlar…” diye tanımlamış Oğuz Atay.
Modern toplum hayatında hissizleşen, sıradanlaşan insan tiplemelerine karşı bir başkaldırı olarak algılayıp
” Sevgi olmasaydı, insanlık bir gün bile var olamazdı.”
Var oluş sebebimizi bilmek, öğrenmek, onda ustalaşmak ve yaymak her insan oğlunun sevgiye olan borcudur. Erich Fromm bu borcu yerine getirmemiz için bize rehber niteliğinde bir eser bırakmış, her insanın hayatında mutlaka okunması ve okutması gereken bir eser.
4 bölümden oluşan kitabın ilk
”20. yüzyıl kuşaklarının tarihe bıraktığı miras, dünyayı bulduğundan daha kötü bırakmak.”
Hayatı kolaylaştırmak için icat ettiğimiz her şeyin esiri oluyoruz. Emek gücünü minimize edip hayattan zevk alacağımız süreyi uzatmamıza sebep olan teknoloji bizi bir boşluğa sürüklüyor. Daha çok tüketim daha çok eğlence istiyoruz. Her şeyi tükettik, şimdi