"To be or not to be" değil. "Cogito ergo sum" hiç değil.... Asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı, Durdurulmaz çığı Sonsuz akımı. İçmek, Gözlerinde içmek ayışığını.
Yol gökyüzüne çıkıyordu sanki, çünkü gördüğümüz kadarıyla yükseliyor, yükseliyor ve sonunda dün akşamdan beri Gud Dağı'nın tepesinde avını bekleyen bir çaylak gibi tünemiş bulutun içine dalıyordu. Kar ayaklarımızın altında gıcırdıyordu. Havada oksijen öylesine azalmıştı ki, soluk almakta güçlük çekiyorduk. Kanım her an daha çok doluyordu başıma. Buna rağmen, damarlarımda tatlı bir duygu dolaşmaktaydı. Dünyadan bu kadar yükseklerde olduğum için bir sevinç, neşe vardı içimde. Ne yalan söyleyeyim, çocukça bir duyguydu bu, kabul ediyorum, ama bizler toplumsal koşullardan uzaklaşıp doğaya yaklaştıkça elimizde olmadan çocuklaşırız. O zamana dek ruhumuzda yer etmiş her şey tek tek düşer, dökülür oradan ve bir zamanlar olduğu gibi, bir gün yine olacağı gibi olur ruhumuz. Benim gibi, kimsenin uğramadığı dağlarda dolaşmış, oraların olağanüstü güzelliğini uzun uzun seyretmiş, dik vadilerin insana hayat veren havasını hırsla ciğerlerine çekmiş biri bu büyüleyici yerleri anlatmak istediğimi anlıyor olmalıdır.
Sayfa 70 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Yüksek sesle konuşan asık suratlı bir kalabalık içinde bir sessizliği onarmaya çalışmaktan sindi üstüme bu ezgin acemilik. Bir kirlenmeden korunmak için susarak yaşadığım her şeyin bir yenilgi olduğunu çok sonra öğrendim. Benim kıyısında bir saygıyla beklediğim olanak, başkalarının çiğneyip attığı bir sıradanlıktı. Herkesin gövdesiyle var olduğu yerde yüreğini öne süren “bir beyazdım siyahlar arasında.” Kimsenin başkasının gözünün içine bakmadığı, herkesin çoğalmak için aynasını yanında taşıdığı yankısız bir zamanda, insanları sulara bakmaya çağıran meczup, bir beşinci mevsim simyacısıydım, yanlışını sevip yenilgisini kutsayan. Evlerin perdesini çektiğini yerde camlarımı açarak soluk almaya çalıştım, çürümüş insan kokuları arasında. Sevginin ölümden, sabahın akşamdan farkı yoktu büyük çoğunluk için. Bir solgunluktan geliyorum, evet. Aşkı bitmiş bir ilişkinin kamburu, lambaları sönen bir evden sızan yalnızlığım. Dudağımdaki titreme içimde can çekişen gelecektir. Yüreğimin çok önceden gördüğü bir sonuçtur kirpiklerimdeki buğu.
_Kadın olsam hayat kadını olurdum. _Bir çiçeğe konan kelebek olmaktansa, bir boka konan sinek olmayı tercih ederim. _Kelebeklerin ve arıların arzuladığı bir çiçek olmak varken, sinekleri cezbeden bir bok parçasıydım. _Beni soğuk, kibirli, ukala falan bulduysanız sizi sevmemişimdir. Sevdiğime kedi gibi olurum ben. _Yeterince dürüstsen, fazlasıyla
Eğer tüm hayatımızı geniş bir kapsamda görmeye çalışırsak normal bir varoluşun her aşamasında, kendimizi tam da uzman gibi ve rahat hissetmeye başladığımızda, hayatın huzursuz kalbinin doğasının tam o anda bizi önceden rahat olan dönemin tamamen dışına çıkıp umutsuzca acemi olduğumuz bir döneme girmeye zorladığı açıkça görülebilir. Her evrede sanki yaşamayı yeni baştan öğrenmemiz gerekiyormuş gibi olur. Normal ve önlenilemez olsa da bu doğal hayat değişimleri genellikle büyük kayıplar olarak yaşanabilir. Çocukluktan ergenliğe geçmenin yası ya da erkek veya kadın olmak için ergenliği bırakmak ya da ebeveynlerimizin varlığından kayıplarına geçiş ya da çocuklarımızı altın gibi orijinal, akıllara durgunluk veren güzel periler yerine bizden nefret eden ve olabildiğince uzağa gitmeye çalışan gençler olarak yetiştirmenin yası ya da aynı çocukların bizim gibi sınırlı, korkak ve katı yetişkinler haline geldiğini görmelerinin yası ya da kendimizin saygıdeğer yaşayan idoller olmaktan nasıl da çapayı kaldıracak veya ineği yakalayacak gücü artık olmayan, unutulmuş sönük kahramanlar haline döndüğümüzü görmenin yası vb... Bunlar yaşamanın tamamen beklenen yasıyla dolu sadece birkaç evresidir.
Sayfa 13 - Butik Yayıncılık
Oysa dünya hepimize yeter...Hepsi bu kadar!
Voyager 1 uzay aracının 1990 yılında yaklaşık 6 milyar kilometre uzaklıktan çektiği fotoğrafa bakıldığında Dünya uzayda, bir piksel - den daha düşük, soluk, mavimsi bir nokta şeklinde görünmektedir. Bu kapsamda tüm tarih, söz konusu soluk mavi nokta üzerinde gerçek leşmektedir. Binlerce yıldır yaşananlar, savaşlar, kurulan-yıkılan devletler, imparatorluklar; devasa uzay alanında ufacık bir tiyatro sahnesi gibi kalan bu gezegende gerçekleşmektedir. Söz konusu minik sahneden şu ana kadar yüz üç milyar insan gelip geçmiştir. Hikâyeleri ansiklopedilere sığmayan hükümdarlar, krallar, zalimler, mazlumlar, sıradan insanlar uzaydaki soluk mavi noktanın tarihinin ara kesitinde var olup gözden kaybolmuşlardır.
mustafa ırmaklıKitabı okuyacak
Reklam
187 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.