Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bu, sigarayla yaşadığım tek kötü deneyim değildi. Bu olaydan kısa bir süre sonra başka bir akşam, Lodge Caddesi'ndeki evimizde kendi odamda sigara içtiğimi hatırlıyorum. Sonunu sabah içebilmek için ucundan koparmıştım. Birkaç saat sonra öksürerek uyandım. Her yer duman olmuştu, Lanet olsun, evi yaktım, diye düşündüm! Ama yere baktım ve kül tablasındaki sigaranın yanık bile olmadığını gördüm. Bilmediğim şeyse babamın bardan eve biraz neşeli gelmiş ve evin içinde sigara içmekte olduğuydu. Ama sigarasını söndürmek yerine kanepenin üzerine düşürmüştü. Yastıklardaki tüm süngerler için için yanıp o korkunç kara dumanı eve salmışlardı. İlk yaptığım şey alt kata, oturma odasına koşmak oldu. Babamı akşamdan kalma bir hâlde ve suçluluk duygusu içinde buldum. Annemin gözlerinden yaşlar akıyordu ve benden daha fazla öksürüyordu. "Jack Osbourne," dedi tükürükler arasından. "Sen burada ne halt ed..." Ardından öyle şiddetle öksürdü ki takma dişleri ağzından fırladı ve camı kırıp dışarı uçtu; dışarıdaki dondurucu soğuk alevlerin âdeta bir şenlik ateşi gibi harlanmasına neden oldu. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Neyse, annem bahçeye dişlerini almaya gittiğinde babamla yangını söndürmeyi bir şekilde başardık. Ama ev haftalarca kötü koktu.
Sayfa 43 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
Biz de atlar yoruldukça tekerleklerin arkalarına taş koyarak, yaya devam ediyorduk yolumuza; yol gökyüzüne çıkıyor gibiydi, gözün görebildiği kadar tırmanıyordu çünkü, sonunda da, bir önceki akşamdan beri Gud Dağının tepesine avını bekleyen bir akbaba gibi tünemiş olan bulutun içinde kayboluyordu; kar, ayaklarımızın altında gıcırdıyordu; hava bayağı azalmıştı, soluk alırken güçlük çekiyordu insan; kan beyinlerimize doluyordu sanki, buna rağmen damarlarıma tatlı bir duygu yayıldı, dünyanın bu kadar tepesinde olmaktan sevindim; tabii çocuksu bir duyguydu bu, ama toplum kurallarından kurtulup tabiata bu kadar yaklaşınca, insan çocuklaşmadan edemiyor:
Reklam
Gün atıncaya kadar Faki çaldı, söyledi. Karşısındakiler sanki bir tek insan olmuştu, pencereden dengbejin üstüne bir top ışık düştü, Faki ışıltılar içinde kaldı. Kavalını yanına bıraktı, sazını eline aldı, duyulmadık havalar çaldıktan sonra sazı da kavalın yanına uzattı. Hiç kimseden bir tek ses çıkmadı. Akşamdan bu yana Emir de içinde kimse soluk bile almamıştı.
Sayfa 368Kitabı okudu
... Öyle ki, soğuk ve yağmurlu bir akşamda, köprü üzerinden geçerken, bu sesimizi duyuracak kadar yakın yerlere gitmeye hazırlanan vapurları gördüğümüz vakit, onların yarım yahut bir saat sonra, aynı yağmur altında, taşıdıkları yolcuları, hemen hemen bizimkine benzer üzüntülere kavuşmak için, falan veya filan iskeleye boşaltacağını hiç düşünmeyiz. Zannederiz ki bu vapurlar, tıpkı hatıralarımız ve saadet hülyalarımız gibi, mesut mazi diyarına, eski yaz günlerinden birine, aydınlığın, tembel hülya saatlerinin, tatlı yorgunlukların, mehtabı bir ruh manzarası gibi suya ve ağaç dallarına sermiş baygın gecelerin, bizim için bu saatlerle birleşmiş olan şarkıların diyarına gidiyor. Ve sırf böyle zannettiğimiz için onları içimizden yükselen bir nevi keder ve hasretle uğurlarız.
Çocuğun gördüğü düştür barış. Ananın gördüğü düştür barış. Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış. Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba elinde yemiş dolu bir sepet; ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak testi gibi ter damlalarıyla alnında... barış budur işte. Evrenin yüzündeki yara izleri
Kolları sıvadım, tarçınlı, vanilyalı, cevizli keki çırptım, peynir ve dereotuyla yoğurduğum kurabiyelere şekil verdim, fırını ayarladım. Antidepresanımı içtim. Tüllerin ardından, dar balkonun parmaklıklarının arasından yoldan geçen mahallemizin ağır ablalarından birini ve yanında kendileri için cennetin bir taş atımı mesafede olduğu garantisini almışların güveni içinde yürüyen sarraf Mervan Bey'in kızlarını gördüm. Abla bakmadı ama Kübra ve Büşra kaçamak bakışlar yolladılar pencereme, balkonuma. Az sonra pazardaki tezgâhında kocası Rasim'in ne idüğü belirsiz mandıralardan topladığı peynirleri satan Durdu Hanım da yanında Şahende ile geçince bunların yine vakıfta toplantısı var diye düşündüm soğanları doğrarken. Döküm tencerede yağı kızdırıp soğanları çevirdim bir-iki, kuşbaşı koyun etini ekledim, suyunu çekmeye yakın bir küçük kutu doğranmış domatesi boca edip biraz daha karıştırdım ve akşamdan haşlayıp hazırladığım kuru fasulyeleri ilave ettim, yarım bardak sıcak suyla tuzunu, biberini katıp tencerenin kapağını kapadım, ateşi kıstım. Yarım saat sonra akşam yemeği hazır olacak, akşama doğru, komşu gittikten sonra pilav da yaparsam, turşuyla birlikte O'nun hoşlanacağı bir sofra kuracağım. Perdeler sımsıkı kapalı duracak. Bir yerlerden peyda olan soğuk bir sessizliği televizyonun dijital görüntüleri ve gürültüsü bastıramayacak. Kelamın sıcaklığı olmayınca yoksul ve yetim ben, üşüyeceğim belli etmeden.
Sayfa 23 - KomşuKitabı okudu
Reklam
Kızlar, hayırdır dediler, yok bir şey dedim, öyle uğradım. Gıcırtılı ahşap merdiveni tırmanıp sinameki bir müziğin duyulduğu, sigara içilip şöyle bir havalandırılmış odaya geri döndükten, az önce kalktıkları yerlerine yerleştikten sonra, sağda solda boş kahve fincanları, dergiler, kenardaki masada dertli, belki yarın atılacak kasımpatılar arasında söylendi, kimsenin pek de sahiplenmediği ortaya söylenmiş bu sözler. Ama sonra yol açıldı, aralık pencereden giren rüzgâr arada duvarın çatlaklarından öteye geçerken bir soğuk esinti bıraksa da, sohbet ısındı, hatta bir ara sanki eski günlerdeki gibi, aramızda pek de öyle insanın asal organlarının işlevlerini aksatacak kadar aykırı şeyler olmamış gibi, karlı bir akşamda aniden Lades'te sıcak tavuk suyu çorbası içmeye oturmak gibi bir hal bile aldı. Ben mi yeniden onların yörüngesine giriyordum, onlar mı gölgeli bahçelerde gezinmeyi seçmişlerdi de tozlu patikayı ve öğlen sıcağını hissetmedik, bilemedim. Filiz'in getirdiği kahveyi içtim, fincanı ters çevirdim, Hüseyin fincanda buruk bir Ece Ayhan tespit etti. Kınar Hanım'ın denizlerinde mi desem, Üç Horon kilisesinde mi, İdris Abi'nin çatı katında oturduğu binanın alaca karanlık bodrumunda mı, öylece kendi kendine duran, durmakla kalan. Bize de gösterdi, fincanın çeperine buruk, acı bir telve bulaşmıştı.
Sayfa 14 - YağmurKitabı okudu
"To be or not to be" değil. "Cogito ergo sum" hiç değil.... Asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı, Durdurulmaz çığı Sonsuz akımı. İçmek, Gözlerinde içmek ayışığını.
Yol gökyüzüne çıkıyordu sanki, çünkü gördüğümüz kadarıyla yükseliyor, yükseliyor ve sonunda dün akşamdan beri Gud Dağı'nın tepesinde avını bekleyen bir çaylak gibi tünemiş bulutun içine dalıyordu. Kar ayaklarımızın altında gıcırdıyordu. Havada oksijen öylesine azalmıştı ki, soluk almakta güçlük çekiyorduk. Kanım her an daha çok doluyordu başıma. Buna rağmen, damarlarımda tatlı bir duygu dolaşmaktaydı. Dünyadan bu kadar yükseklerde olduğum için bir sevinç, neşe vardı içimde. Ne yalan söyleyeyim, çocukça bir duyguydu bu, kabul ediyorum, ama bizler toplumsal koşullardan uzaklaşıp doğaya yaklaştıkça elimizde olmadan çocuklaşırız. O zamana dek ruhumuzda yer etmiş her şey tek tek düşer, dökülür oradan ve bir zamanlar olduğu gibi, bir gün yine olacağı gibi olur ruhumuz. Benim gibi, kimsenin uğramadığı dağlarda dolaşmış, oraların olağanüstü güzelliğini uzun uzun seyretmiş, dik vadilerin insana hayat veren havasını hırsla ciğerlerine çekmiş biri bu büyüleyici yerleri anlatmak istediğimi anlıyor olmalıdır.
Sayfa 70 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Yüksek sesle konuşan asık suratlı bir kalabalık içinde bir sessizliği onarmaya çalışmaktan sindi üstüme bu ezgin acemilik. Bir kirlenmeden korunmak için susarak yaşadığım her şeyin bir yenilgi olduğunu çok sonra öğrendim. Benim kıyısında bir saygıyla beklediğim olanak, başkalarının çiğneyip attığı bir sıradanlıktı. Herkesin gövdesiyle var olduğu yerde yüreğini öne süren “bir beyazdım siyahlar arasında.” Kimsenin başkasının gözünün içine bakmadığı, herkesin çoğalmak için aynasını yanında taşıdığı yankısız bir zamanda, insanları sulara bakmaya çağıran meczup, bir beşinci mevsim simyacısıydım, yanlışını sevip yenilgisini kutsayan. Evlerin perdesini çektiğini yerde camlarımı açarak soluk almaya çalıştım, çürümüş insan kokuları arasında. Sevginin ölümden, sabahın akşamdan farkı yoktu büyük çoğunluk için. Bir solgunluktan geliyorum, evet. Aşkı bitmiş bir ilişkinin kamburu, lambaları sönen bir evden sızan yalnızlığım. Dudağımdaki titreme içimde can çekişen gelecektir. Yüreğimin çok önceden gördüğü bir sonuçtur kirpiklerimdeki buğu.
231 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.