"Bazen günler geçer, Ludmilla görünmezdi. O zaman büyük bir kızgınlık, gizliden gizliye kemirirdi Lekh in içini. Gözlerini kuşlara diker, saatler boyunca kendi kendine homurdanırdı. Uzun uzun ve günlerce düşündükten sonra en güzel kuşlardan birini seçerdi. Kuşu bileğine bağladıktan sonra, bir sürü garip şeyi birbirine karıştırıp kokulu bir
İstanbul'a gelen ecnebiler haliyle Osmanlı Sultanı'nı da bir şekilde görmek istemektedirler. Bir padişahı görebilecekleri tek yer vardır: Cuma Selamlığı. O Cuma padişahın hangi camiye teşrif edeceği öğrenilir, saatler öncesinden yer tutulur ve beklenmeye başlanırdı.Derken maiyeti ile birlikte padişah gözükür, atından ya da atlı arabasından iner ve birkaç saniye içinde cami kapısından içeriye geçerek gözden kaybolurdu. İşte bu birkaç saniye içerisinde görülen padişahın bazen sendelediği, sallanarak yürüdüğü görülürdü. IV. MURAD'ı bu şekilde camiye girerken gören yabancı zevatın aklına kendi kültürlerinde son derece alışık oldukları sarhoşluk alametleri gelirdi; sallanarak yürüyen bir adam profili...
Ve hemen yafta asılırdı. Yüreyemeyecek kadar sarhoş! Halbuki her müslüman bilirdi ki alkol alınarak camiye girilmezdi. Hele Cuma namazı! Gut hastalığının ağrıları karşısında ayakta duramayan bir padişahın ne olursa olsun katılmak zorunda olduğu yegane merasim her cuma gerçekleşen Cuma Selamlığı idi. Ölüm dışında hiçbir gerekçe bunu engelleyemezdi. İşte bu Cuma Selamlığı'nda gözükme zaruriyeti bazen sancılı bir padişahı ağır sakinleştiriciler altında bile ata binip halk arasında gözükmeye zorlayabiliyordu.
BIRAKIN KALSIN
Çokta kederlenir, az da gülerim
Ustura ağzında düşüncelerim
Deliliktir belki...bırakın kalsın
Doğan her bebeğin hakkı var bende
Öğütülen benim her değirmende
Oyunun ilk perdesindeki başkarakter güneş sahneden çekilirken, kuliste son hazırlıklarını saatler önce yapmış olan ay ile yıldızlar yerlerini almaya başlarlar.
Bu güzel metaforların şifresini kendi başına çöz; derinlemesine düşün onlar hakkında.
Bu yüzden hikayeler üzerinden konuşuyorum. Onlar üzerinden hiç kimse konuşmamıştı. Niçin ben bu küçük hikayeler üzerinden konuşuyorum? -sadece nasıl düşüneceğine dair sana birkaç ipucu vermek için. Bunlar bu hikayeler üzerine yapılan yorumlar değiller; ben bir
9. BÖLÜM
SONSUZ SABIR
Bir zamanlar cennet meyvesini işitmiş olan bir kadın vardı. Ona tamah etti.
Adına Sabar diyeceğimiz bir dervişe sordu, “Bu meyveyi nasıl bulabilirim ki böylece mevcut bilgiye erebileyim? “Sana verebileceğim en iyi tavsiye benimle çalışman olur,” dedi derviş. “Fakat böyle yapmazsan, kararlı bir şekilde ve bazen yerinde
1900’lerin başında, İngiltere’de yaşayan dul bir kadın ve
yetişkin kızı uzun ve yorucu bir Güneydoğu Asya tatilinden
dönüş yolunda son durakları olan Manş Denizi kenarındaki
küçük Fransız kenti Trouville’e sabahın erken saatlerinde ulaşmışlardı.
Buradaki bir otelde gün boyunca dinlenip ertesi gün kendilerini
İngiltere’ye götürecek olan
Şu defterin başında geçirdiğim saatler boyunca kendimi uyarıyorum hep, ''Çağdaş yazarların yaptığı gibi yap, anlatılanın değil anlatım biçiminin önemli olduğu bir yapı kurmaya çalış, biraz cesur ol'' diye.