"Ben iç dünyama dönüyorum. Orada hayal kırıklığına yer yok."
demiş Oğuz Atay. Biliyoruz ki zaten insanlar hayal dünyasında hayal kırıklıklarına yer vermezler. Selim ve Turgut hayallerinde olmayan şeyleri yaşadılar. Ölmeden birkaç defa öldüler. Bu yüzden incelememe alıntılardan başladım çünkü bazı kitaplar insan hayatlarından birer
Bu aralar en çok düşündüğüm konulardan birisi bu oldu arkadaşlar.Biz Dünyalık mı yaşıyoruz, yoksa Ahiretlik mi diye? Bunun cevabı aslında çok basit : Çoğumuz dilde Ahiretlik yaşıyoruz.Gönülde ise Dünyalık.Neden mi böyle dedim? Önce iyiliklerimize bakalım.Yaptığımız iyiliğin büyüğü, küçüğü elbet olmaz.İyilik iyiliktir.Ama bir insana 50 liralık
Üzgünüm, duymak isteyeceğiniz şeyleri bu incelemeye yazmayacağım.
Hatta incelemem belki de birçok arkadaşı(mı)n hoşuna gitmeyecek. Ama bu gerçekleri söylemekten çekineceğim anlamına asla gelmiyor.
İlk çıktığı zaman kitabı elime aldım. Yavaş yavaş ve sindire sindire okuyup bir nevi önyargılarımı silmeye çalıştım. Ama üzgünüm, kitabın kapağını
Neden öneriyorum?
Gören olmuştur sitede kitap ya da film önerisi istendiğinde bu eseri öneriyorum. Peki neden? Nedir beni bu kitapta bağlayan? Öncelikle defalarca kitabını okuyup, kitabın filmini de izlemiş biri olarak bir de üstüne üstlük bu kitabı inceleyen
Bana şiiri sevdiren adam, Atsız'a selâm olsun!
Atsız'ın kitapları her zaman beni çok etkilemiştir. Bunun sebebini Atsız'ı tanımaya, onu bilmeye bağlıyorum. Kitaplarını, onu tanımadan okumuş olsaydım bu kadar etkilenmezdim diye düşünüyorum.
Atsız'ı abarttığımı düşünenler olabilir(onlar burayı terkedebilirler) fakat her okurun etkilendiği yazarlar
"Seven kişi sevdiğini kıskanır." Tamam buna sözümüz yok ama kıskançlık çoğu zaman felaketle biter, Othello'da olduğu gibi.
Kıskançlık insan gözüne bir perde indirir ve bu perde hiç şüphesiz kapkaradır. kıskançlık her zaman beraberinde öfke getirir, Ee öfkeyle kalkan zararla otururmuş.
Shakespeare hiç şüphesiz bize bu kıskançlığı ve
Bu kitap benim için çok farklı bir deneyim, farklı bir bakış açısı, farklı bir tat oldu.
Kitabın ilk başlarında içimden bu kitaba neden TRT 1970 ödülünü vermişler diye geçirdim. Sonradan sonraya Oğuz Atayın yazarlığın hakkını verdiği ve içten içe konuşmalarıyla, kendine özgü anlatımlarıyla bu ödülü sonuna kadar hak ettiğini anladım. Tutunamayanlar benim Oğuz Atayla ilk tanışmamdı bu kitaptan sonra da tüm eserleri okunacak yazarlarım arasında ilk sıralara Oğuz Atayı hiç çekinmeden, zerre kadar tereddüt etmeden koyuyorum.
Peki Tutunamayanlar eserinin bana katkıları neler ?
Şöyleki onca kitap okumuşluğum üzerine şu huyumdan vazgeçemiyorum; Kitaba ilk başlarken olaylar daha yerli yerine oturmamışken kitap hakkında olumsuz düşüncelere kaptırıyorum kendimi. Tutunamayanlarda da böyle bir yanılgıya düştüm.
Bu kitapta en çok karşılaşılan sorunlardan birine değineyim. -Yarım Bırakmak-
Bakın bu kitabı şöyle düşünün; Hani bazı yiyecekler vardır ağzınıza attığınızda ilk bir acı tat verir sonrasında tatlanır, işte Tutunamayanları okumak böyle bir his verir okura.
Ha bazı bilirkişi okurlarımız şöyle diyecekler şimdi - Ya arkadaş 720 sayfa kitap biter mi böyle, zaman kaybından başka bir şey değil resmen pişmanlık - gibi bir düşünceye kapılacaklar.
Arkadaşlar Tutunamayanlar hakkında size söyleyeceklerim:
- Tutunamayanları okumayıp pişman olacağınıza okuyup pişman olun derim.
Çünkü yapmadıklarımızın pişmanlığı peşimizi hiç bir zaman bırakmıyor. Hep şu sözler: Ya kabul ederse... Ya güzelse... Ya oda seviyorsa...
Tutunamayanlara son bir kişi daha eklemek istiyorum :)
Uygulamayı amacı dışında kullanan bir okur değilim esasen, lakin söyleyeceklerim bireysel olsa bile tümüyle edebiyattan içeri…
Uzun bir dönemini kemoterapi ve radyoterapi ünitelerinde; çevremce sessiz sedasız, kendimce dolu dolu çalışarak geçirdiğim doktora sürecimin mükâfatını aldığım gündür bugün…
Evet, bugün itibariyle, jüri tam puanıyla bir ‘doktor’um ben artık…Sıfırdan, tırnaklarım ile kazıyarak, eğilip bükülmeden, hiçbir şahıs ve kuruma zerre minnete tamah etmeden başladığım bu yolu, aynı şekilde tamamlamış olmanın haklı gururunu iliklerime kadar hissediyorum.
“Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.” cinsinden, kelimelere dökemeyeceğim düzeyde meşakkatli ve çetin bir süreçti… Ama tüm olumsuzluklarına rağmen sürecin aleyhime işlemesine müsaade etmedim, çünkü ben, süreçten de, hastalıktan da büyüktüm.. Şimdi ikisi de büyüklüğümün ayırdına varıp, pes ederek şampiyonluğu bana bıraktılar…
Teşekkürlerimin ilki; çocukluğumdan bugüne kendisiyle yatıp kalktığım, cansiperâne mânâda gönül verdiğim, tüm benliğimi ve varlığımı kendisine adadığım edebiyata..
Sonrasında…
Teşekkürler varlığını ve desteğini her daim hissettiren cânım insanlar..
BREAD WINE
Ve en büyük teşekkürüm; en büyük minnetim, en büyük şükrânım ise; gerek lisans, gerek yüksek lisans, gerekse doktoram boyunca beni bir an bile yalnız bırakmayıp, umut aşıladığı ve her tezime hayat verip, beni buralara taşıdığı için hayatımın yegâne adamı KEMAL TAHİR’e…
Doktora ünvanım, ahde vefâ babında ruhuna armağanımdır, kabul buyurasın yüce adam…