Tsvetayeva, Rus şiirinin Gümüş Çağ'ının önemli temsilcilerinden biridir ve bu eseri, Rusya'dan Sonra adlı son şiir kitabından sonra yayımlanmıştır...
Çalışmaları genelde, romantik maksimalizm, günlük yaşamın reddi, aşkın mahvolması, yalnızlık motifleri ile karakterizedir.
Ayrıca Yulya Aronova'nın 2006 yapımı "Mat i
Kampta birkaç avarenin dışında fazla kadın yoktu. Kafkasya' daki askeri üslerin yakınlarına yerleşecek cesareti gösteren az sayıdaki subay eşi, zaten bu bölgelerde dünyaya gelmişlerdi. İki ya da üç kuşaktır garnizonda bulunan Terek ya da Grebenski Kazaklarının kızlarıydılar. Çoğu, Tiflis'ten öteye geçmemişti ve dağların kuzeyinde nasıl
Türkiye, 2009 yılında Nazım Hikmet’in reddedilen vatandaşlık hakkını tekrar iade etti, ülkenin en sevilen, en nefret edilen şairinin Türkiyeli olduğu sonunda resmen kabul edildi*.
Kendisinin bu iyi haberden haberi olmadı, yarım yüzyıl önce hayatının büyük kısmını geçirdiği sürgünde ölmüştü.
Ülkesi onu bekliyordu, ama kitapları yasaktı, kendisi
*özgün hali çeviriye ancak solgun şekilde yansıtılabilecek bir mecaz*
~~~Bugün Solgun Ateş'in bir başyapıt, hatta 20.yüzyılın en önemli romanlarından biri olduğu kabul edilir.
Vladimir Nabokov un en yenilikçi ve en girift romanı olduğu da gönül rahatlığıyla söyleyebilir :):(: Okunup geçilecek bir kitap değil; kavranmayı ve çözülmeyi bekleyen
Ortak hapishane deneyimleri, işgale karşı duyulan derin nefret ve geri dönme rüyasıyla arkadaşlıklar büyüdü. Hapishanedeki çalışma grupları Hegel, Lenin, Marx, Jack London, Pablo Neruda, Bertolt Brecht, Mısırlı roman yazarı Necib Mahfuz, Gabriel Garda Marquez ve onun Yüzyıllık Yalnızlık'ı ve John Steinbeck'in Gazap Üzümleri kitapları hakkında derin derin düşünüp tartışıyordu. Hapishane yetkilileri milliyetçi Filistin edebiyatına ait kitapları engellemek amacıyla gelen kitapları
dikkatlice inceledikleri halde ara sıra bazıları kaçabiliyordu. Bunlardan bir tanesi de Hasan Kanafani'nin 194 sayılı BM önergesinin yenilenmiş tartışmaları üzerine olan Hayfa'ya Dönüş adlı kitabıydı. Bazen ziyaretçiler çok sevilen, sürgündeki şair Mahmut Derviş'in şiir kitabını bile içeri kaçırmayı başarıyordu.
Çıktın mı huzur-ı kibriyâya,
Bildin mi nedir o tıfl-ı ekber?
Sezâdır âdem için manevi bir istikbâl,
Ki hiç görmediği bir cemâle âşıktır.
Abdülhak Hamit Tarhan
Şiir, her zaman için barışın bir parçası olmuştur. Şair, barıştan doğar.
Tıpkı ekmeğin undan doğması gibi. Katiller, onu yakmak, öldürmek ve parçalamak için şairi arar.
Hüzünlü bir parkın ağaçları arasında, katilin biri,
Aleksandr Puşkin ’i yaralayarak ölümüne sebep olmuştu.
Çılgın atlılar,
Çok yorgunum, beni bekleme Kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın
Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman,
Beni o limana çıkaramazsın…
Nazım Hikmet Ran
Cem Karacanın çok güzel yorumladığı o şiir. Hikayesi de satırları kadar hoş.
"Sürgündeki bir Türk’ün dizelerinden, sürgündeki bir başka Türk’ün bestelediği şarkı"
Yalnız bu şiir değil Cem Karacanın die kanaken albümü ve yine hikayesi de çok derinlerden.
Türkiye, 2009 yılında Nazım Hikmet’in reddedilen vatandaşlık hakkını tekrar iade etti, ülkenin en sevilen, en nefret edilen şairinin Türkiyeli olduğu sonunda resmen kabul edildi*.
Kendisinin bu iyi haberden haberi olmadı, yarım yüzyıl önce hayatının büyük kısmını geçirdiği sürgünde ölmüştü.
Ülkesi onu bekliyordu, ama kitapları yasaktı, kendisi
(...)
"Her şey kendine ağlıyor yeniden
Bir ben çekilmiyorum bu akşam
ey kendini bende sanan gövdem
ömür temize çekilmiyor
at beni üzerinden"
Sürgündeki Rüzgâr
Şeref Bilsel
Dostoyevski kalabalık bir toplantıda yaptığı konuşma ve okuduğu şiir nedeniyle Rus Çarı tarafından hapse mahkum edilir ve Sibirya’ya sürülür. Sürgündeki Dostoyevski hapishanede bir köpeğe rastlar. Köpeği gözlemlemeye başlar ve köpeğin yanından geçen her mahkumun onu tekmelediğini, şiddet uyguladığını görür. Onu daha da şaşırtan şey, köpeğin mahkumlardan kaçmaması ve yanına biri geldiğinde göreceği şiddeti kabullenerek tekme pozisyonu almasıdır. Köpeğin yanından geçen her mahkum onu tekmelerken zavallı hayvan ise hipnoz olmuş gibi bu zalimliğe tepki vermemektedir.Dostoyevski bir gün köpeğe yaklaşır ve tekme pozisyonu alan köpeğin başını okşayıp ona sevgi gösterir. Köpek bu duruma bir anlam veremez ve uzun süre bakışlarını şefkat sahibi bu adama diktikten sonra acı içinde havlayarak kaçmaya başlar. O günden sonra o köpek ne zaman Dostoyevski’yi görse ondan var gücüyle kaçar. Bu durum Dostoyevski’nin tanımına göre sevgisizliği ve kötülüğü kendine hak görmektedir.Uzun süre sevgisizlikle ve şiddetle mücadele eden her canlı sevgiyi ve ilgiyi gördüğünde kaçar.
Atıflar :
Susurluk kazası (ya da Susurluk skandalı) : 3 Kasım 1996'da saat 19:25 sularında Balıkesir-Bursa karayolunda Susurluk ilçesi Çatalceviz mevkiinde meydana gelen trafik kazası sonucu, devlet-polis-mafya ilişkilerinin ortaya çıkması ile patlak veren skandal. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli skandallarındandır. Kazada,