Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
ey nefis! Eğer nefsini tam mânasıyla tanı- mış olsaydın, muhak-kak zannedecektin ki, insanlara her- hangi bir belâ ancak senin meymenetsizliğinden isabet eder. Azab olasıca, ey nefis! Kendi nefsini İblis'in merkebi yap- tın. İblis seni istediği yere çekip götürüyor. Seninle istihza ediyor. Buna rağmen sen kendi amelini beğeniyorsun. Hål- buki onun içinde öyle åfetler vardır ki, eğer başbaşa onlardan kurtulursan, kår senin ellerinde olur. Birçok hata ve kayışla- rına rağmen nasıl amelini beğeniyorsun? Halbuki Cenâb-ı Hak, İblis'in bir hatâdan ötürü ikiyüz bin sene (Adem yara- tılmazdan evvel) kendisine ibâdet ettikten sonra dergahından kovdu.
Kumandanların en büyük cesareti, sorumluluktan korkmamalarıdır, dedim. Hakikaten sorumluluğun ağırlığını ben kendi nefsimde tecrübe ettim. Namuslu ve şeref sahibi bir kumandan için ölüm hiçbir zaman hatıra gelmez; onu düşündüren, icraatının isabet ve isabetsizliğidir. Tam tersine, geri çekilme manevrası için kumandada çok büyük karar isabeti, görüş sağlamlığı olması lazımdır. Bizim ordumuzu felaketlere sevk eden çoğunlukla geri çekilme manevrası için azim ve karar sahibi kumandanlarımızın yokluğu olmuştur. Üstün düşman taarruzu karşısında çoğunlukla kumandanlar, askerin kendi kendine mevkilerini terk ettikleri zamana kadar karar vermekten çekinirler ve sonra da geri çekilmeyi bir kabahat ve askeri kabahatli görürler.
Sayfa 186 - Karlsbad’da Geçen Günlerim (30 Haziran 1918-28 Temmuz 1918) - 6 Temmuz 1918, CumartesiKitabı okudu
Reklam
Yine tam belli olmayan başka noktalardan 106 mm geri tepmesiz top atışı yapıldı. Bu mermiler bir iki tanka isabet etmişti. Daha sonra havan sesleri duyuldu. General Smith tümbunları birer birer not alıyordu. Aslına bakılırsa hayli düzenli bir ordunun vereceği cevaplan veriyordu düşman. Arap olmadıklarını, kendilerine getirilen cesetlerden anlamıştı. Bazı Arapların da şimdi ölüler arasında olduğu söyleniyordu, ama esas çatışmayı sürükleyen bu yabancı askerlerdi. Rus olup olmadıklarını düşündü ama, Ruslar neden bu kadar azimli savaşsınlar ki, diye geçirdi içinden. Aslında düşünmek istemediği diğer olasılık, bu adamların Türk olmasıydı ki gitgide bu fikre doğru yaklaşıyordu. Karşısında Türk askerleri vardı ve çok hazırlıklıydılar. Nasıl olmuştu da bu kadar ani ve gizli bir operasyonu önceden haber alıp bu kadar geniş bir teşkilatı hazırlayabilmişlerdi?
Sayfa 182Kitabı okudu
Schopenhauer tam bu noktaya parmak basar: “Eleştiriler, hedefe isabet ettikleri ölçüde acıtırlar canımızı. Kendisine yöneltilen bir eleştiriyi gerçekte hak etmediğini bilen kişi, onu kolayca ve güvenle görmezden gelebilir.”
TAM İSABET !
. . . Fakat 1964 yılında yazdığım "(...)yırtsın öpüşlerimi paslı tenekeler, soyunup org çalayım" mısrasının Freud'un yazdıkları arasında bir yorumuna rastlayınca psikanalize bakışım değişti. Freud'un yazdığına göre rüyada çıplak olarak piyano çalmak obje olmaksızın bir cinsel doyum isteğinin belirtisiydi. Pes doğrusu! Tam isabet! Gerçi ben mısramın imgesine rüyada ulaşmamıştım ama şiir, uyanıkken rüya görmek değil mi?
Sayfa 76 - Tiyo YayıncılıkKitabı okuyor
Tam isabet ..
Takdir-i İlahi'nin ruh ve vücut güzelliğini bir arada verdiği bir kadın gerçektir, sadece aşkla anlayabileceğimiz ve sadece erdemle dokunabileceğimiz şekilde, aynı zamanda hem açık, hem gizlidir; böyle bir kadını açıklamaya kalkıştığımızda buhar olur, kaybolur gider.
Sayfa 75 - Olympia yayınlarıKitabı okudu
Reklam
“O kitaplar yazılmıştı! O zaman beni aç bırakan, evini yasak eden ve düzenli bir işe girmiyorum diye lanetleyen siz, şimdi karnımı doyuruyorsunuz. Halbuki eserlerimin hepsi o zaman yazıldı. Şimdi sizin aklınızda, benimse ağzımda evirip çevirdiğim, ama hiçbirimizin asla dile getirmediği bu düşünceler yerine ne söylesem saygıyla dikkat kesiliyorsunuz. Ağzımı açıp gözümü yumsam, suratınıza karşı topunuz çürümüşsünüz; içiniz yolsuzlukla, hırsızlıkla, rüşvetle dolu diye konuşsam öfkeden kudurmak yerine kem küm edip isabet buyurdunuz dersiniz. Neden? Çünkü ünlüyüm, çok param var. Martin Eden olduğum, iyi biri olduğum ve salak sayılmayacak biri olduğum için değil. Size desem ki gökteki ay bir kalıp peynirdir, hemen bu fikrin müridi olursunuz, olmasanız da reddetmezsiniz, çünkü benim dağlar kadar dolarım var. Hem de hepsini uzun zaman önce kazandım, çünkü eserlerimi yazmıştım; tam da ne zaman, size diyeyim, ayağınızın altındaki toz gibi üzerime tükürdüğünüz zaman.”
Sayfa 441 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Ellerine sağlık Hasret
Genç adam pirelenmişti hareketlerinden: --Hasret, ne yapmak istiyorsun? --Her şeyin bir bedeli vardır unuttun mu? Senin o ihanetinin bedelini, o pis vücudun bile ödemez aslında! --Çocuk olma. Karımı bile boşarım istersen. Tam üç el ateş etmişti peş peşe... İsabet bulan kurşunların ardından tezgâhın arkasına pelte pelte yığılıp kalmıştı Suat. Alev alevdi gözleri Hasret'in ve kin dolu bir sesi vardı kurşunların peşinden: --Gebermediğini biliyorum. Domuz kurşunu getirmeliydim aslında. Gebermediysen bil ki, daha ödeşemedik!
*~●。。。Tepesine tam üç kere yıldırım isabet edince adı uğursuza çıktığından dolayı, yanından geçtiği minarelere, saraylara ve konaklara şimşekleri cezbetmesin diye Kostantiniye'de dolaşması padişah fermanıyla yasak edilmisti.
Sayfa 112 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Buraya kadar konuşmamızı sakin bir vaziyetle dinleyen Yüzbaşı Cevat Bey, Paşa'nın yaveri, kalın, sertliği hoşa giden bir sesle, "Bu şarapnel misketlerinden bir tanesi Paşa'nın göğsünü okşamıştır!" dedi. "Nasıl?" dedim. Evet, sağ tarafta ceketimde bir kurşun yeri gördüm. Yanımda bulunan subay, "Efendim, vuruldunuz" dedi. Ben böyle bir söz yayılırsa askerimizin manevi kuvveti üzerinde yapacağı etkiyi düşündüm. Elimle subayın ağzını kapadım. "Sus" dedim. Cevat Bey devamla: "Bir şarapnel misketi göğsünün sağ tarafında tam saatinin bulunduğu cebe isabet etmiştir. Saat parça parça oldu. Fakat o darbe Paşa'nın göğsünde hafif bir leke bırakmaktan başka ileri geçememiştir" dedi. "O saat sizin için tarihi bir saattir. Görebilir miyim efendim? " dedim. O saatin kalıntısını bu muharebeden sonra Liman Paşa hazretleri hatıra olarak aldılar. Bana da kendilerinin aile asalet armasını taşıyan saatlerini verdiler.
Sayfa 162 - Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülâkat (24-28 Mart 1918) - Üçüncü SafhaKitabı okudu
Reklam
"Kendini nasıl bir şeyin içine soktuğunun farkında mısın Angelina?" diye sordu. Baldırındaki kılıftan bir bıçağa uzandı- ğında kocaman gözlerle izledim. Göğsüme doğru yönelttiği kocaman bıçağı takip ettim ve bıçağın hafif kıvrımlı ucunu gömleğimin ilk düğmesinin altına taktı. Pürüzsüz metal yüzeyinin üstünde kurumuş kana benze- yen
Sayfa 158
Neden Ömer-ül Faruk denildi?
Rey ile yapılacak işlerden Ashaba danışmada bulunmak, Fahr-i Alem 'in sünnetleri ıdi. Danışma Meclislerinde herkes fikrini serbest sôylerdi . Hu­susile Hazret-i Ömer ( R . A. ) vahye uymakta ne kadar sürat ve metanet gösterir ise, rey ile yapıla­ cak işlerde de asla hatıra gönüle bakmayıp, tered­ dütsüz fikrini söyler ve sözü kestirirdi . . Çok kere fikrinde isabet ederdi. Birçok defa söylediği fikir, sonradan inen vahy-i ilahiye uygun düşmüştü. Hak ile batılın arasını tam bir olgunlukla ayırt ettiği için, kendisine ömer-ül Faruk denilmiştir.
..yemekte şöyle bağırmamak için kendini zor tuttu: "..ağzımı açıp gözümü yumsam, suratınıza karşı topunuz çürümüşsünüz; içiniz yolsuzlukla, hırsızlıkla, rüşvetle dolu diye konuşsam öfkeden kudurmak yerine kem küm edip isabet buyurdu dersiniz. Neden? Çünkü ünlüyüm, çok param var. Martin Eden olduğum, iyi biri olduğum ve salak sayılmayacak biri olduğum için değil.Size desem ki gökteki ay bir kalıp peynirdir, hemen bu fikrin müridi olursunuz, olmasanız da reddetmezsiniz, çünkü benim dağlar kadar dolarım var. Hem de hepsini uzun zaman önce kazandım, çünkü eserlerimi yazmıştım; tam da ne zaman, size diyeyim, ayağınızın altındaki toz gibi üzerime tükürdüğünüz zaman."
Sayfa 441Kitabı okudu
kör muhasebecinin en büyük hatası, tabancaya el koyunca iktidarı çantada keklik saymasıydı, oysa sonuç tam tersi oldu, tabancayı her kullanışında çıkan kurşun arkadan kendine isabet etmiş gibi oluyordu, başka bir deyişle, namludan çıkan her kurşunla birlikte otoritesinin bir kısmını daha yitiriyordu, cephanesi tamamen tükenince neler olacağını göreceğiz. Nasıl ki cüppe giymekle keşiş olunmuyorsa, eline asa almakla da kral olunmaz, bu asla unutulmaması gereken bir gerçektir.
Sayfa 212Kitabı okudu
"Bir çarpışma sırasında Mustafa Kemal'in bulunduğu sipere düşman bataryası ateş açar. Mermilerden biri siperin ilerisine düşer, ikincisi yirmi metre kadar yakına ve üçüncüsü daha yakına… Dördüncü merminin tam siperin kenarına, Mustafa Kemal'in oturduğu yere isabet edeceği kesin şekilde bellidir. Subaylardan birisi kaçması için yalvarırsa da o; artık çok geç, askerlerime kötü örnek olamam der ve sigarasını içmeye devam eder. Siperdekiler dehşetten donakalmış bir halde dördüncü merminin düşmesini beklerler. Fakat hiçbir şey olmaz. Düşman üç mermi atmış, dördüncü atışı yapmamıştır."
Sayfa 71 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
1.110 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.